Mübarek Ramazan nihayet gelmesine
geldi de gelişi pek fark edilmedi.
Eskiden Ramazan gelince çarşı
pazar şenlenir, esnaf fırsattan istifade etiket rakamlarını artırır, oruç
bitmeden bayramını yapardı.
İçkili lokantalar kendilerine
çeki düzen verirler, kamu kuruluşlarının yemekhaneleri tamirat ve bakım
bahanesiyle kapatılır, medyada sahur ve iftar programları başlardı.
Komşular birbirlerini iftara
çağırırlar, müminler hangi camide teravih daha hızlı kılınıyor diye
araştırırlar, yaşlılar “Nerde o eski Ramazanlar!” hayıflanmasıyla ballandıra
ballandıra eski Ramazan eğlencelerini (aslında özlem duydukları çocukluk
günlerini) anlatırlardı.
Kaç yıl var ki, Ramazan’ın
geldiği fark edilmiyor. Çünkü, eskiden Ramazan’ın gelişi her yanı uhrevi havanın
sarmasından anlaşılırdı. Artık uhrevi hava yıl boyunca sürdüğü için Ramazan’ın
gelişi fark edilmiyor.
***
Eskiden kimisi otuz günü hiç
sektirmez, kimisi üç gün tutup Bektaşi aklıyla sonuna sıfır ekleyip otuza
tamamlar, kimisi bir başında bir ortasında bir sonunda, kimisi sadece son üç
gün tutardı.
Kimisi rakı orucuyla, kimisi
sigara orucuyla yetinir, bazısı da Ramazan-ı Şerif şerefine zamparalık orucu
tutardı.
Sevabı artırmak için oruçluyken
lokanta vitrinlerine bakıp nefsini tımar edenlerden söz edilirdi.
Eğlenceli tartışmalar da
yapılırdı.
Ramazan münazarası olarak nelere
kafa yormamıştık ki?
Kadınlar eve kapanmalı mı?
Cenaze namazında kadın saf tutar
mı?
Namazı üç vakit mi kılalım, beş
vakit mi?
Türkçe dua okusak olur mu?
Göbek atsak Allah günah yazar
mı?
Cennetteki evliliklerde çocuk
olur mu?
Mehmet Ali Ağca ile Hasan
Mezarcı’dan hangisi hakiki Mesih?
Daha neler neler!
Hiç unutmuyorum, bir Ramazan
ayında Yaşar Nuri Hoca, “İki eşlilik mukadder” diye müjde verince, erkek
kısmısının bir, zil takıp oynamadığı kalmıştı. Ardından Zekeriya Beyaz Hoca,
kadınların çıplak namaz kılabileceklerini bildirince, erkek müminler iyice
kanatlanıp uçmuştu.
Hey gidi günler hey!
Millet bu renkli tartışmalara
daldığında, bırakın açlıktan guruldayan midenin sesini, iftar topunu bile
duymazdı. Kaç yıl var ki, kimse böyle hararetli derin(!) tartışmalara kapı açamıyor.
***
Ah o eski Ramazanlar ah!
AKP iktidarının ilk yıllarında
bile Ramazanlar daha liberal bir havadaydı. Hatta Recep Tayyip Bey, İstanbul
imamlığından Türkiye imamlığına terfi ettikten sonra “seferiyim” bahanesiyle
oruçlarını kazaya bırakmış; bununla kalmayıp, uçağında yol arkadaşlarına içki
ikram etmişti de İslamcı medya leşkerleri “Bu ne biçim imamlık?” diye sormamıştı.
Dindarlığıyla övünmek o günlerde
bile pek makbul karşılanmazdı, gösteriş iftarları o günlerde de kınanırdı.
Mesela gazeteci Metin Münir, Hilton Oteli’ni aramış; kendisini AKP Girne
Milletvekili diye tanıtıp lobide toplu namaz rezervasyonu yaptırmak istemişti. Resepsiyon
görevlisine “Olmazsa Sheraton’a giderim. Onlar namazdan sonra bedava kolonya,
gülsuyu ve şerbet veriyorlarmış” diye pazarlık etmişti. Hilton’un resepsiyon
görevlisi de, “Biz onlardan ilerdeyiz.
Otelin zemin katını mescit haline getirdik. Namazdan sona da Hacıbekir lokumu
ve/veya Vakko çikolatası dağıtıyoruz." diyerek müşterisini kaptırmama
çabası içinde olmuştu.
***
Hey gidi günler hey!
Kaç yıl var ki, Ramazanlar
tatsız tuzsuz.
Ne şakalaşma ne eğlenceli
tartışmalar…
Kısacası Ramazan sevincinden
eser yok.
Onun yerine kendisine biat
edenlerin nazarında Hazreti Mehdi, halife-i ru-yi zemin, ikinci peygamber, hatta
Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplamış liderin hezeyanları, zulmü var.
Merhametsiz zalime inat, bir
Ramazan fıkrasıyla yazıyı noktalayalım.
Dininin kıymetini bil!
Mübarek Ramazan Temmuz ayına
rastlamış.
İbadetine düşkün mümin Temmuz
sıcağına aldırmadan orucunu tutuyor.
Komşu köydeki işini halletmek
için kavurucu güneş altında yola revan olmuş.
Geçmek zorunda olduğu dereye
geldiğinde bir de ne görsün. İki kafadar suyun kenarında yayvan gölgeli
ağaçların altında mangalı yakmışlar, demleniyorlar.
Bizim mümin biraz nefeslenmek
için selam verip yanlarına oturmuş. Kafadarlar sofraya buyur etmişler. Bizim
mümin “Niyetliyim” deyip teşekkür etmiş.
Kafadarlar, “Kazaya bırak!” diye
ısrar etmişler, bizim mümin nefsine hâkim olmuş. Sormadan edememiş:
- Arkadaşlar, siz Müslüman değil
misiniz?
Kafadarlar “Değiliz” diye
karşılık vermişler.
Bizim saf mümin izin istemiş
kalkmış:
- Arkadaşlar, hangi dinden
olduğunuzu bilmiyorum ama dininizin kıymetini bilin!
***
Sadece bir fıkraydı.
Umulur ki, ham ervah tepkilere
düçar olmaz.
Samimi dindarlara hayırlı
Ramazanlar olsun!