Milattan önce beş binli yıllardı. Tarımsal üretim yaparak uygarlığı başlatan Sümerler, kurumuş ağaç gövdesinin rahatça yuvarlanmasından esinlenerek tekerleği keşfettiler. Tekerleğin icadını, kızak ve araba yapımı izledi. Topluluklar ve ülkeler arası iletişimde ve ulaşımda devrim yaşandı. Uygar hayata adım atmak yerine yaban hayat ve yayan yürüyüşte inat eden zorba cemaat lideri acayip sesler ve el kol işaretleriyle itiraz etti, tekerleğin oba yurduna girişini yasakladı. Antropoloji, paleontoloji, etnoloji, filoloji, arkeoloji uzmanlarının araştırmaları sonunda, acayip sesler çıkaran zorba cemaat liderinin “Tekerleğe düşmanlığım her geçen gün artıyor” demek istediği anlaşıldı.
***
Milattan önce dört binli
yıllardı. Üretimi artıran insanlık, ihtiyaçtan fazlasını biriktirmeye
başlamıştı. Biriktirmeyi ticaret izleyecekti. Biriken ve değiş tokuş edilen
ürünün kaydı gerekiyordu. İnsanlık anlam yüklü sesleri işaretledi, yazıyı
keşfetti. Yazı, üretimin ve sosyal hayatın deneyimlerini, bilgiyi ve düşünceyi
kaydetmeyi, kaydedilen bilgiyi anımsamayı, ülkeler ve kuşaklar arasında
paylaşmayı sağladı. İnsanlığın belleği güçlendi. Deneyim, düşünce ve bilgi
paylaşımının egemenliği için tehlikeli olacağını sezen zorba lider, “Yazıya düşmanlığım
her geçen gün artıyor” diyerek, yazının ülkesinde kullanımını yasakladı.
***
Milattan sonraki ilk yüzyıldı. Yazının
kaydedildiği kil tabletlerin saklanması ve taşınması çok zordu. Papirüs ise
dayanıksızdı. Çinliler, bambu, keten, kenevir liflerini suda ezerek keçeleştirdiler,
nişasta kattıktan sonra merdaneden geçirip kurutarak kâğıt ürettiler. Kâğıt,
düşünce bilgi ve deneyimin kaydında ve paylaşımında devrime yol açtı; Çinlileri
o çağda en ileri uygarlığın sahibi yaptı. Kâğıdın taşıdığı bilginin
kölelerin zihnini aydınlatmasından çekinen zorba lider, “Kâğıda düşmanlığım her
geçen gün artıyor” diyerek, kâğıt kullanımını yasakladı.
***
Milattan sonra üçüncü yüzyıldı.
Çinliler, kâğıt üzerine elle yazmak zahmetinden kurtulmak için mermer levhayı
oyup kabartarak matbaayı icat ettiler. Kitap basımı için artık aylar ve
yıllarca elle yazmak zorunlu değildi. Matbaa, Uygurlar aracılığıyla batıya
doğru yolculuğa çıktı. Dokuzuncu yüzyılda Müslüman uygarlığının başkenti
Bağdat’ta da matbaa kuruldu. Hıristiyan dünyasında ise 15’inci yüzyılda harfler
metal kalıplara döküldü. Nihayet Johannes Gutenberg, kâğıdı parçalamayacak
yumuşaklıkta, basım sırasında dağılmayacak sertlikte kurşun, antimon ve kalay
karışımı metal kalıbıyla 1455 yılında ilk kitap baskısına başladı. Matbaanın çoğalttığı
bilginin reayanın zihnini aydınlatmasından korkan zorba halife “Matbaaya
düşmanlığım her geçen gün artıyor” dedi. Gutenberg matbaası zorba halifenin
ülkesine üç asır sonra girebildi.
Zorba halifenin matbaaya
düşmanlığı nedensiz değildi. Matbaa, tapınak merkezli dinsel ideolojiyi
zayıflattı, uygarlık rotasında en görkemli aydınlanma yolculuğunu başlattı.
Kitabın ulaştığı kitle büyüdü, dolaştığı coğrafya genişledi. Toprak kölesi
emeğinin sömürüsüne dayalı feodalizm çözüldü, “özgür” işçi emeğinin sömürüsüne
dayalı kapitalizm zafer kazandı. Ümmet millete, cemaat cemiyete dönüşürken,
teokrasinin yerini laik demokrasi aldı. Ortaya çıkan demokrasi sermayenin
demokrasisiydi. Ama emek demokrasisi fikri de insanlığın kazanımı haline geldi.
***
Yazıyı, kâğıdı, matbaayı icat
ederek aydınlanma yolculuğuna çıkan insanlık, buhara, kömüre, demire, elektriğe
hükmetmeyi de öğrendi. Refahı arttıkça beyni gelişti; telgrafı, telefonu,
sinemayı, radyoyu, televizyonu, bilgisayarı ve nihayet interneti icat ederek
dünyayı “küresel köy” haline getirdi. Allahtan halife padişah zorbalığının pek hükmü
kalmamıştı. Telgraf, radyo, televizyon ve internetin Osmanlı coğrafyasına
girişi matbaa kadar gecikmedi. Türkiye de küresel köyün bir mahallesi oldu. Ne
var ki küresel köyün Türkiye mahallesinde 21’inci yüzyılda zorba hortladı,
mahalleye muhtar oldu. Radyoya, televizyona, kâğıda, matbaaya düşmanlıkla
yetinmiyor; sosyal medyanın toplumların baş belası olduğunu zırvalıyor; “İnternete
düşmanlığım her geçen gün daha da artıyor” diyor.
***
İyi niyetli demokratlar, hortlak
zorbanın neanderthal kalıntısı olabileceğini söylüyorlar. Çok ayıp bir benzetme. Çünkü neanderthaller
çok zeki ve gelişkin bir insan türü. İlla benzetmek lazımsa, olsa olsa insanî evrimin
ilk basamağında kalmış Sahelanthropus
tchadensis olabilir. Pithecantropus
Erectus olduğu da düşünülebilir. En doğrusunu antropologlar, paleontologlar
bilir.
Hortlak zorba yazıya, kâğıda,
matbaaya, internete düşman olsa da kullanmaktan geri durmuyor. Yani kendisine
serbest, kıllarına kullarına ve diğer ahaliye yasak. Gericilik tam da böyle bir
şey.
Taksideki mürteci
Sakallı, şalvarlı adam taksiye
biner.
Koltuğuna yerleşince sürücüye:
“Radyoyu kapat efendi! Dinimizde alkış ve teganni mekruhtur, şeytan işidir.
Asr-ı saadette radyo mu vardı?” der.
Sürücü kibarca radyoyu kapatır,
arabadan iner ve adamın kapısını açarak:
- İnin! der.
Sakallı adam sürücüye sorar:
- Neden?
Sürücü yanıtlar:
- O devirde taksi de yoktu, in
aşağı. İster yayan yürü, istersen deve bekle!
Fıkra hortlak zorbaya ne kadar
uydu, okuyucunun takdiri. Lakin taksiden indirilmesi şart.