Reisicumhur Recep Bey, Harp
Akademileri Komutanlığı'nı ziyareti sırasında erkânıharp zabitlerine içini
dökmüş. Ergenekon ve Balyoz davaları için dertleşirken, “Kurumlarımızın içinde örgütlenmiş bir yapının yürüttüğü kumpasa maruz
kaldık, aldatıldık” demiş.
Silah arkadaşlarının (ve arada
bir genelkurmay başkanının) ellerine kelepçe vurulmasını seyretmiş erkânıharp
zabitleri ne düşünmüşlerdir bilemem. Şahsen ve bizatihi kanaatim odur ki, Reisicumhur
Recep Bey “aldatıldık” derken samimi davranmıştır.
Recep Bey samimi konuşmuştur.
Zira bildiğim kadarıyla Müslüman adamdır. Müslüman adam kimsenin kötülüğünü
istemez. Ayriyeten hep samimidir, halk tabiriyle delisi dışında bir insandır
Recep Bey. Aklındakini eğip bükmeden olduğu gibi ifşa eder. Üstüne üstlük çok
saf ve temiz yüreklidir. Saf ve temiz yürekli olduğu için de rahatlıkla
dolduruşa getirilebilir, aldatılabilir. O yüzden “Paşalar ve subaylar içeri tıkılırken aldandık” derken doğruyu
söylediğine inanıyorum; muhalefet baykuşlarının “Aklın başına yeni mi geldi!” yollu azarlamalarına itibar etmiyorum.
***
***
Tabii daha önce de pek çok kez kandırılmış olması aklımı kurcalamıyor değil. Öyle çok aldatıldı ki, hangi birini saymalı?
Mesela, 2003 yılında hükümeti
kurar kurmaz Amerikan keferesiyle birlikte Müslüman komşu Irak’ın üzerine
çullanmaya kalktı. Çok vahim bir hataydı. Allah’tan harp tezkeresi Meclis İç
Tüzüğü engeline takıldı da, ehli saliple birlikte Müslüman kanı dökmek
günahının kıyısından döndük! Şahsen bu hadisede Recep Bey’i o sinsi bakışlı George
Dabılyu Bush’un kandırdığını sanıyorum.
Kraker yerken boğulmaktan zar
zor kurtulduğuna bakmayın, ne hinoğlu hindir o Dabılyu Bush! Bizim saf ve temiz
yürekli Recep Bey’i Irak seferine razı etmek için ne diller dökmüş ne paralar
vaat etmişti. Recep Beyi, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğuna bile
inandırmıştı kâfir!
Dedim ya Recep Bey’in ilk
aldanması değil. Suriye politikasında da feci şekilde aldatıldı. Birkaç hafta
içinde Şam’da Emevi Camii’nde fetih namazı kılacağına inandırdılar. Dolduruşa
getirip aldatan kim? Bir fikrim yok aslında. Söylemek gibi olmasın, devrin
Hariciye Nazırı Ahmet Bey’den kuşkulanıyorum. Stratejik Sığlık, pardon Stratejik Derinlik kitabını okudum da,
hamasetle aklını bu denli bozmuş bir akademisyeni değil Hariciye Nazırı ve
akabinde Sadrazam yapmak, sıradan bir araştırma şirketinde bile iş vermem
vallahi. Recep Bey, rical zevatı diye etrafına topladığı kimselere çok dikkat
etmeli hem de çoook!
İyi niyetini ve temiz
kalpliliğini istismar edip Recep Bey’i öyle çok aldattılar ki!
Gezi Direnişi için aldattılar,
“Çapulcular Vandallar” dedirttiler.
Merkez Bankası Başkanı’na kılıç
sallaması için aldattılar.
Kabataş rezaletinde aldattılar.
Alın teri helal kazancını evinde
istif etmesi için aldattılar.
Muammer, Egemen, Zafer konusunda
aldattılar.
Ayakkabı kutularında milyon
dolar saklayan müdür konusunda aldattılar.
Dünya lideri olduğuna, diğer
ülke liderlerinin kendisini kıskandığına inandırdılar.
Dünya lideri ne kelime,
“Allah’ın bütün vasıflarını taşıyan lider” olduğuna bile inandırdılar.
Aldattılar da aldattılar…
Yakında Kürt Meselesinde Çözüm
Süreci’nde “Sayın Öcalan bizi kandırdı”
da diyebilir.
Ondan sonra efendime söyliyim kim
bilir hangi mevzuda kim tarafından kandırılacaktır?
***
Peki koskoca Başvekil, koskoca
Reisicumhur nasıl oluyor da bu kadar kolay kandırılabiliyor?
Valla psikolog değilim psikiyatr
değilim. Recep Bey’in nasıl olup da bu kadar kolay kandırılabildiği konusunda
fikir beyan edemem. En fazla diyebilirim ki, saf ve temiz yürekli olduğu için
kolayca kafaya alınabiliyor. Böyle bir insanı istismar etmeyecek kaç kişi çıkar
dersiniz?
Ama insaflı olmak lazım efendim.
Recep Bey tarihte kandırılan ilk lider değil ki!
Hatırlatmak gibi olmasın, Yüce
Allah’ın ilk peygamberi Âdem Babamız bile Şeytan’ın kışkırttığı Havva Ana
tarafından kandırılınca ceza olarak cennetten kovuldu.
Hatırlayın lütfen, memleketimin
ilk kadın Sadrazamı Tansu Hanım’ı milli dolandırıcı Selçuk Parsadan çarpmış ve
tahsisatı mestureden kopardığı hatırı sayılır bir miktarı barlarda pavyonlarda çar
çur etmişti.
Teşbihte hata olmaz, ecdattan
Kanuni Sultan Süleyman’ı bile, hükümdarlığa en layık oğulları Mustafa ve
Bayezid’i katletmesi için zevci Hürrem Hatun ve Sadrazam kehleli Rüstem aldattılar?
***
Sonra (benzetmek gibi olmasın)
yine ecdattan Sultan İbrahim Han, Allah O’ndan razı olsun!
İlmi liyakatleri kuşkulu
tarihçilerin iğvasına uyup siz O’nu “Deli İbrahim” diye biliyorsunuz ama 12
ciltlik Türkiye Tarihi’nin müellifi merhum Yılmaz Öztuna ve Reşat Ekrem Koçu ve
dahi Alman tarihçi Hammer şahidimdir ki, zinhar deli değildi.
Risalenin bu anında biraz
duralım efendim.
Tarihçi kılıklı psikolojik harp
erbabına bakılırsa merhum Halife ve Padişah Sultan İbrahim Han sakalına inci
dizdirmiş, sarayın havuzundaki balıklara para atmış filan. Sakalına inci
dizdirse ne olacak balıklara sikke ikram etse ne olacak. Bu dedikoduları
ciddiye alıp merhuma “deli” sıfatını yapıştıran tarihçiler devrin Şeyhülislam’ı
Karaçelebizade Abdülaziz Efendi’nin Zeyl-i Ravzatu’l-Ebrar’ını esas almışlardır
ki, Abdülaziz Efendi’nin Sultan İbrahim Han’ın katlinden sorumlu olduğunu,
kendini temize çıkarmak için risalesinde kinle böyle iftiralar attığını
bilmekte fayda vardır.
Hâlbuki İbrahim Han öyle hafif
akıllı değildi. Gençliğinde üç kardeşinin ağabeyi Padişah Dördüncü Murat Han
tarafından boğdurulmasına tanık olmuş, sarayda hapsedildiği kafeste her gün cellât
bekleye bekleye sinirleri yıpranmıştı. Üstüne üstlük müzmin baş ağrısından
mustaripti. Fevri hareketleri müzmin baş ağrısından ileri geliyordu. Lakin tarihçilerin
atıkları iftiranın aksine “deli” değildi, şuur bozukluğuyla alakası yoktu. Öyle
ki, o devir yeniden incelense, Sultan İbrahim Han’dan özür dileneceği ve itibarının
iade edileceği muhakkaktır. Sultan İbrahim’in aşırı gözüken hareketlerinin daha
aşırısını yapan birçok hükümdar vardır; haklı olarak “deli” lakabıyla tarihe
geçmişlerdir. Mesela Deli Petro filan...
Yıllar süren korku ve baş ağrısına
rağmen, cülus merasiminde “El-hamdü’li’laahi yâ Rab ki, benim gibi za’if kulunu
bu makama lâyık gördün. Ya Rab, eyyâmımda ümmeti hoş-hâl eyle ve birbirimizden
hoş-nûd eyle!” diye dua etmiştir ki, Osmanlı tarihinde ilk meşrutiyet fikri
sayılabilir. Zira halife padişahlar ümmete değil sadece Allah’a karşı
sorumluydular ve sadece Allah’a hesap verirlerdi.
Korku ve baş ağrısı Veliaht
Şehzade İbrahim’in cinsî kudretini de menfi istikamette etkilemişti. Cinsî
kudretini padişah olduktan sonra meşhur Cinci Hoca’nın telkinleriyle kazandı,
hafakan illetinden kurtuldu. Ondan sonra tut tutabilirsen; gecede birkaç cariye
az geliyordu vallahi.
Doğrudur, Halife Sultan İbrahim
Han da Recep Bey gibi fevriydi, tepkilerinde aşırıya kaçtığı oluyordu. Mesela
padişahlığının 7’nci senesiydi galiba, etrafını saran dalkavukların
yellemesiyle artık kendisine her fikir ve ilhamın Cenâb-ı Hak’tan geldiğine
inanmaya başlamıştı. O inanç ve kışkırtmalar arasında bir gün Girit Serdarı Kaptan-ı
Derya Vezir Yusuf Paşa’yı çağırıp, kış ortasında sefere çıkmasını ve Girit’in
fethini tamamlamasını emretti. Yusuf Paşa kış ortasında donanmayı sefere
çıkarmanın makul olmayacağını izah etmeye başlamıştı ki sözünü bitiremeden
Sultan İbrahim Han, Girit Serdarı’nı cellâtlara teslim etti. Cellâtlar işini
bitirir bitirmez Halife Sultan pişman oldu, (aynı zamanda 4 yaşındaki kızıyla
nişanladığı) Yusuf Paşa’nın cansız bedenine kapandı; “Ne güzel kırmızı elma gibi yanakları varmış, yazık ki kıydım” diye
ağladı. (Tarihin tozlu sahifelerinde bu malumatı okurken, Recep Bey’in de bazı
kubbealtı vezirlerini tokatladığı iddialarını hatırlıyorum ister istemez.)
İbrahim Han iktidara ortak
etmediği validesi Kösem Sultan’ın ve ocak ağalarının isyanı neticesinde tahttan
indirildi. Lakin isyancıların zulmünden yaka silken İstanbul halkı İbrahim
Han’ı yeniden tahta çıkarmak içün hareketlenince, tahttan indirildikten 10 gün
sonra boğularak şehîd edildi. Öyle ki meşhur cellât Kara Ali Ağa Sultan
İbrahim’e kement atmaya yanaşmamış, Sadrazam Koca Mehmed Paşa asâ ile
sopalayınca cihan padişahını idam etmeye razı olmuştu.
***
Diyeceğim odur ki, Allah
esirgesin benzetmek gibi olmasın, Recep Bey’in sadrazamlık ve başkanlık
serencamını düşündüğümde aklıma ilk gelen Sultan İbrahim Han’ın serencamı
oluyor. Tarihte Sultan İbrahim Han kadar saf, etrafı dalkavuk ve menfaatperestlerle
çevrili, aldatılan halife sultan pek azdır. Samimiyeti ve temiz yürekliliğiyle
temayüz etmiş Reisicumhur Recep Bey de etrafını saran dalkavuklar tarafından kandırılan ilk lider değildir. Bazı hususlarda kandırıldıysa insaf
ile muamele etmek, saflığına temiz yürekliliğine vermek lazımdır. Hem beşer
şaşar, düşmez kalkmaz bir Allah değil mi efendim!
Recep Bey’in neden bu kadar saf,
fevri olduğu hususunda bir de çocukluğunda yaşadığı söylenen bir hadise geliyor
aklıma. Psikiyatr Cemal Dindar Bey’in anlattığına göre, çocukken komşu Müşerref
Hanım, minik Recep’i küfretmesi için kandırmış sonra da merhum babası Ahmet
Efendi’ye gammazlamış. Ahmet Reis de minik Tayyip’i ceza niyetine tavana asmış,
babasının gazabından dayısı kurtarmış. Babası öfkelendiğinde Tayyipçik hemen
ayakkabılarını öpüp kendisini affettirirmiş. Acaba, bugünkü fevri hareketleri
ve öfkesinin menşeinde çocukluğundaki bu korkutucu tecrübenin tesiri olabilir
mi? Hani, psikiyatrlar ve psikanalistler bazı aşırı hallerde çocukluğu didik
didik ediyorlar ya. Doğru ya da değil, aklıma geldi işte.
Bir merakım da, bunca aldatılan
Tayyip Bey de milleti aldatıyor mu?
Neyse bu konuya girmeyelim.
Bugünlerde A330’a davet edilmeyi
bekliyorum, aman kulağına gitmesin!
Reisicumhurumuzun ömrüne
sıhhatine ve ikbaline duacıyım efendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder