AKP iktidarının Suriye’ye ilişkin politikası belli. Dört yıl önce
Suriye karıştığında AKP hükümeti, “Birkaç
haftaya kadar Şam’da namaz kılarız” hayaliyle Suriye’de aktif rol
üstlenmeye, daha doğrusu taşeronluk yapmaya çalıştı. Aradan geçen dört yılda
radikal İslamcı çetelere MİT TIR’larıyla silah sevkiyatı yaptı. Sonuç ortada.
Onca silah verilen katiller sürüsüyle eşliğinde Şam’da namaz kılmak nasip
olmadı. Tersine, Türkiye / Suriye sınırı, Afganistan / Pakistan sınırından
beter oldu; 2 milyon dolayında insan Türkiye’ye sığındı. IŞİD’e sunulan onca
desteğe karşın Rojava Kürtleri kaderlerini ellerine almaya başladılar…
AKP iktidarı kaç yıldır Suriye’ye doğrudan asker göndermek istiyordu.
Bunun için bahane gerekiyordu. Türkiye sınırları içinde onca provokatif terör
eylemi yapıldı. Sadece Reyhanlı’daki provokasyonda 53 kişi can verdi. Bir Türk
savaş uçağı nasıl olduğu hâlâ bilinmeyen şekilde düşürüldü. Bütün bu
gelişmelere karşın AKP hükümeti Suriye’ye asker gönderemedi.
Geçen yıl belediye seçiminden önce Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan bir
toplantının ses kaydı internete düşmüştü. Bu kayıtta, Suriye’ye askeri müdahale bahanesi için MİT personeli tarafından Süleyman Şah Karakolu’na atılacak füzelerden söz
ediliyordu. 7 Haziran seçimi öncesinde de benzer senaryolar dolaşıma
sokulmuştu. Ancak, senaryolar hayata geçemedi; AKP hükümeti Suriye’de doğrudan
askeri eyleme girişemedi.
***
AKP, 7 Haziran seçiminde birinci çıkmasına karşın aslında seçimi
kaybetti. Malum muktedirin başkanlık rüyası sandığa gömüldü. İş başında seçimi
kaybetmiş, istifa etmek zorunda kalmış bir hükümet var. Yeni TBMM’de nasıl bir
hükümetin kurulacağı kesinleşmedi. Ne var ki, bu belirsizlik ortamında
Suriye’ye asker gönderme çılgınlığı eskiye göre çok daha ciddi bir seçenek
haline geldi. Medyada yer alan haberler doğruysa, Türk Silahlı Kuvvetleri
Suriye’ye doğrudan müdahaleye direniyor; illa müdahale edilecekse buna yeni
hükümetin ve TBMM’nin karar vermesini istiyor. Suriye'nin kuzeyini IŞİD ele geçirdiğinde ağzı kulaklarına varan Muktedir ise, bedeli ne olursa
olsun Rojava’da devlet oluşumuna göz yummayacaklarını bağırıyor, Suriye’de
süren pis savaşa doğrudan katılmaktan söz ediyor. Öyle ki, medyanın amiral
gemisinin kaptanı alışılmış Pazar geyiğini bırakmış, “Çünkü hepimizin, çocuklarımızın ve torunlarımızın yarınını hayati
biçimde etkileyecek çok önemli bir gelişme var” diye alarm veriyor
(Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 28 Haziran 2015).
***
E. Özkökgillerin “çocuklarımızın
torunlarımızın yarını” diye döktükleri sahte gözyaşlarına inanan çıkar mı?
Herhalde çıkmaz. Çok değil, 2000’li yılların başında Türk ordusunu ABD
ordusuyla birlikte Afganistan'a ve Irak’a saldırtmak için medyada yürütülen
kampanyanın başında Ertuğrul Özkök vardı. Öyle ki, Irak diktatörü Saddam
Hüseyin’in savaşsız devrilmesine bile gönlü razı değildi, ille savaş istiyordu.
Kampanyanın siyasi şefi Recep Tayyip Erdoğan ise, ne yapıp edip Irak için
kurulacak masada yer almak gerektiğini propaganda ediyor; Irak’a saldıran
Amerikan askerlerinin başarısı için dua ediyordu.
O yıllarda Türkiye’nin sermaye sınıfı da tam kadro savaş istiyordu.
Savaş tezkeresi 1 Mart 2003’te TBMM’de yapılan oylamada İç Tüzük engeline
takılınca sermaye sınıfının PR fenomeni Sakıp Sabancı, “Talih kuşu omzumuza kondu, biz burada bağırdık haykırdık, kuşu
kaçırttık. Üzüntülüyüm.” diyor, sermaye dünyasındaki hayal kırıklığını
seslendiriyordu.
***
Irak için kurulan savaş ittifakı bugün Suriye söz konusu olduğunda
çatlamış görünüyor. E. Özkökgiller sahte barış nutuklarıyla Suriye’ye asker
gönderilmesine karşı çıkıyorlar. Recep Tayyip Erdoğan ise seçimde suya gömülen
başkanlık hayalini Suriye bataklığında canlandırmak için gözünü karartmış
görünüyor. Bunun için de iğrenç bir demagojiyi seslendiriyor, Suriye’nin
kuzeyinde devlet oluşumuna bedeli ne olursa olsun göz yummayacaklarını
söylüyor. Suriye'nin kuzeyi IŞİD'in elindeyken iyi; Irak’ın kuzeyinde, yani Güney Kürdistan’da kardeşi Barzani devlet
oluştururken iyi, Rojava’da Kürtler demokratik bir kanton oluşturursa kötü! Bu
demagojiye inanan kocaman bir kitle var ki, asıl felaket biraz da böyle bir
kitlenin varlığı.
Recep Tayyip Erdoğan gözünü karartmış olsa da kendi başına Suriye’ye
asker göndermesi zor. Zira Suriye’deki savaş sadece Suriye içi savaş değildir.
Suriye’de küresel güçlere vekâleten kirli bir savaş yürütülmektedir. Bir yanda
ABD öncülüğünde Avrupa / Amerika kapitalizmi, karşısında Rusya / Çin / İran
ittifakı…
Dört yılda yüz binlerce kişinin öldüğü bu kirli savaşa karşı çıkmak
insanlık görevidir.