“Devlette devamlılık esastır” diyenin heykelini dikmek lazım. Kim
demişse ne doğru söylemiş. Devlette devamlılık olmasa neler olur neler! İşler
yarım kalır, elektrik kesilir, su akmaz, kalorifer yanmaz, Allah göstermesin ot
bile bitmez. Çok daha beteri ortalıkta at pisliğinden geçilmez.
İşte Edirne’nin hali. Şehirde
atlar başıboş geziyor, trafiği aksatmaları bir yana ortalığa pisliyorlar. Çare?
Çare Vali Dursun Ali Şahin’den. Hani Şükrüpaşa İlkokulu’ndaki süt dağıtımı
merasiminde “Sağlık için süt için”
cümlesini kara tahtaya Osmanlıca yazan Vali var ya, işte o Vali. Başıboş
atların toplanması ve bakılması için 5 bin lira aylıkla çoban tutmuş. Çoban’ın
da nankörlüğü tutmuş, bir süre sonra sağlık sorunu diye bir gerekçe uydurup işi
bırakmış. Neyse ki Vali Dursun Ali yeni bir çoban tutmuş, “Devlette devamlılık esastır” diyerek Edirnelilerin rahat olmasını
istemiş.
Şahsen tebrik ediyorum Vali
Bey’i, devlette işlerin yarım kalmayacağını, devamlılığın esas olduğunu bir
kere daha ispatladığı için. Devlet çarkı tıkır tıkır işliyorsa, vatandaşın işi
görülüyorsa, böyle işine düşkün Valiler ve isimsiz bürokratların fedakârlığı
yüzü suyu hürmetinedir. Devlet kapısına işim düşsün düşmesin, her birine hayır
dua ederim!
***
Emniyet’in köpeği varsa Genelkurmay’ın da madalyalı katırı var
Devletin işleri sadece Valilerle
memurlarla yürümez. Emniyet’in köpeklerini bilmeyenimiz yoktur. Bilhassa 1
Mayıslarda polisin yanında eşsiz bir itaat ve sadakatle göreve hazır beklerler.
Emniyet’in köpekleri varsa,
askerin de ördekleri, kazları, hatta eşekleri var. 2008 yılı Aralık ayında
Genelkurmay gazetecileri toplayıp Irak sınırına götürmüştü. Gazeteciler
gördüklerine hem gülümsemişler hem de gözyaşı dökmüşlerdi. Araziye yerleştirilen
kümes ve havuzlardaki kazlar, yabancıların yaklaştığını hissederek “vak vak”
lamaya başlıyor. Barışın simgesi beyaz güvercinler de bir hareket sezdiklerinde
sağa sola uçuşuyor. Küpeli Dağı’nın iki sevimli köpeği, tazı cinsi “Gürtan” ile
çoban köpeği “Gaga” ise Mehmetçikle birlikte operasyonlara katılıyor. Bomba ve
mayın uzmanı köpekler, intikal sırasında patikalara yerleştirilen patlayıcı
maddeleri anında fark ediyor…
Devletin sınır korumada
kullandığı sevimli dostlardan biri de “Reşo” isimli katırdı. Hakkâri Dağ
Komando Tugay Komutanlığı’nda görevli Reşo, devletin kendi elleriyle döşeyip nereye
döşediğini unuttuğu mayınlara basmadan yol bulmakta ustaydı. Bu ustalığından
ötürü dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş tarafından madalya ile ödüllendirilmişti.
Temmuz 1994’te emekliye ayrılan Reşo, (orduevine girmesi yasak olduğundan) Kara
Harp Okulu’ndaki Atlı Spor Eğitim Merkez Komutanlığı’nda kendisi için
hazırlanan ahıra yerleştirilmişti.
Reşo’nun öyküsü ne zaman aklıma
gelse gözlerim yaşarır. Artık yaşamıyordur sanırım. Herhalde devlet ricali,
devlette devamlılığın esas olduğu bilinciyle yerine yenisini istihdam etmiştir.
***
Ahmet Kenan’dan Recep Tayyip’e
Ahmet Kenan Bey de devlet
işlerinin yarım kalmaması için az gayret göstermemişti. O da selefleri gibi
darbe yapmış, kendisinden fazla maaş alan garsonlara hadlerini bildirmişti.
Ancak ne yaptıysa memleketin münevverlerine kendisini beğendirememişti. O
yüzden aydınlara çok kızardı. O kızgınlıkla sorgusuz sualsiz işten attırır,
mahkeme kapılarında süründürür, hapislerde yatırırdı da yine de öfkesi
geçmezdi. Nitekim 1984 yılında ünlü Aydınlar Dilekçesi’ne de çok kızmıştı. “Vatan hainliği yapan bazı aydınlarımız var.
Bu millete hükmetmek için aydın olmak gerekmez. Son padişah Vahdettin de
aydındı. Ama memleketi düşmanlara teslim etti. Ne yapayım ben böyle aydını?”
diye vermiş veriştirmişti.
Laf aramızda, sözlerinin nereye
gideceğini bilmesi gerekmeyen her darbeci gibi Ahmet Kenan’ın konuşmasındaki
bir cümle, malumun ilamıydı. Gerçekten de (on yılda bir darbelerle kanıtlandığı
üzere) millete “hükmetmek” için aydın olmak gerekmiyordu; Aslanlı Kapı’nın
paşası olmak yeterliydi.
Ahmet Kenan, alıştığı üzere
Aydınlar Dilekçesi imzacılarını da mahkemeye verdi. İmzacılardan biri de Aziz
Nesin’di. Ahmet Kenan’a karşı tazminat davası açtı; dava dilekçesinde memleketi
yönetmek için aydın olmak gerekmediği görüşüne katıldığını söyledi, “Vahdettin’in aydın olup olmadığı
tartışılabilir, ama devlet başkanı olduğu kesindir...” diyerek ağzının
payını verdi.
Dedim ya devlette devamlılık
esastır. Ahmet Kenan yoksa Recep Tayyip var. Aydınlara saydırma ve memleketi
yönetmek için aydın olmak gerekmediğini kanıtlama sırası Recep Tayyip’te.
Vazifesinin hakkını veriyor, Ahmet Kenan’ın ruh ikizi olduğunu fazlasıyla
kanıtlıyor doğrusu. Allah Türk milletine bağışlasın, geçenlerde Fetih
Mitingi’nde “Şimdi bazı aydınlar çıkmış.
Bunlar aydın değil, bunlar karanlık” diye öyle bir celallendi ki, Ahmet
Kenan duysa alnından öperdi vallahi.
Ahmet Kenan alnından öperdi de
Aziz Nesin rahmetli sağ olsa ne yapardı acaba? “Recep Tayyip Bey’in aydın olup olmadığı tartışılabilir ama devlet
başkanı olduğu kesindir!” der miydi? Eminim derdi.
Evet evet! Devlette devamlılık
esastır. Onca badireye rağmen devlet dimdik ayaktaysa, en alt rütbelisinden
Cumhurbaşkanı’na, işine düşkün devlet erbabı yüzü suyu hürmetinedir. Bu
vesileyle devlette işlerin durmayacağını canla başla ispatlayan devlet
ricaline, Edirne Valisi’ne, madalyalı katır Reşo’ya ve haleflerine, Ahmet Kenan
ve Recep Tayyip Beylere saygılar sunuyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder