23 Ağustos 2015 Pazar

İNTİHAR CELLADINI DURDURALIM!

Bir yanda Saray zorbası, öte yanda KCK/PKK. İkisi arasında sıkışan memleket iç savaşın eşiğine geldi. Tabutlar peş peşe diziliyor. Bir yanda “şehit” cenazeleri öte yanda “ölü ele geçirilen” gençlerin tabutları. Tabutların başında Türkçe Kürtçe ağıtlar ve gözyaşları birbirine karışıyor. Arada cem evlerinde devlet görevlilerinin cüzzamlı gibi uzak durdukları tabutlar. Cem evinde acılı aileye başsağlığı dileseler, dua etseler Türklükleri Müslümanlıkları eksilir sanki! Olmaz olsun böyle Türklük böyle Müslümanlık!
Çok daha beteri “şehit” veya  ölü ele geçirilen” gençlerin tabutları, insan hayatı üzerinden siyaset yapan savaş ve siyaset bezirgânlarının gözünde istatistik rakamı olmanın ötesinde bir değer taşımıyor. Her defasında olduğu gibi ateş düştüğü yeri yakıyor.
***

Seçimden bu yana geçen iki buçuk ayda memleket toplu bir akıl tutulmasının habercisi şiddet girdabına yuvarlandı. Bu girdapta artık iç savaş olasılığı konuşuluyor. Oysa seçimden önce taraflar barıştan, çözümden, silahların gömüleceğinden söz ediyorlardı. Öyle ki, IŞİD ile mücadele Batı dünyasının gözüne girmek için kıymete bindiğinde, hükümet ve AKP medyasında IŞİD ile mücadele için Türkiye’nin PKK’yi bizzat silahlandırması bile önerilebiliyordu.
Aleyhteki tüm çabaya karşın barışçı çözüm beklentisini halk da benimsedi. Barış ve çözüm iradesi, 12 Eylül faşizminin barajını yıktı, HDP olarak TBMM’ye taşındı. Aynı zamanda dinci faşist kişi diktatörlüğüne gidiş süreci kesintiye uğradı. Ne yazık ki barış ve çözüm iradesi Meclis’e taşındıktan hemen sonra tüfekler ateşlendi. Saray’ın akbabaları HDP’nin barış güvercinlerine çullandılar, peşlerinden 7 Haziran’ın siyasi önemini kavramayan PKK’nin şahinleri...
Aslında Saray zorbası tetiğe asılmak için seçimi beklememiş, iki yıl süren çatışmasızlık halini seçim öncesinde sona erdirmişti. Ağrı’da ağaç dikme şenliğine yapılan saldırı. Ardından HDP il ve ilçe örgütlerine bombalı saldırılar. Seçime iki gün kala zorbanın din kardeşi IŞİD’in bombalı saldırısıyla provoke edilen Diyarbakır mitingi. Nihayet Suruç’ta IŞİD bombacısının 34 kişiyi katletmesi. Onca provokasyonu karşılıksız bırakan PKK’nin şuursuz intikam eylemleri, peşinden özerklik ilanı... Karşılığında devlet şiddeti, cezalandırılan sivil halk; öldürdükleri kadın gerillayı çırılçıplak soyarak cesedi başında zafer fotoğrafı çektirecek derecede insanlıktan çıkan, zorbaya layık katiller olduklarını fazlasıyla kanıtlayan resmi savaşçılar...
Tüm bu vahşet tablosunun sonucu olarak da unutulan IŞİD terörü...
***

Kaçıncısı olduğu artık önemsizleşen şiddet girdabında bir kez daha evlatlar feda ediliyor; kendi evladını askere göndermeyen zorba “şehit” tabutu başında “Ne mutlu ki Allah yolunda hilal uğruna şahadet şerbeti içti. Bu memleket şehit kanlarıyla sulandı, bundan sonra da şehit kanlarıyla sulanacak” diye nutuk atıyor.
Ne yazık ki, Kürt meselesinde 1990’larda bile telaffuz edilmeyen iç savaş senaryoları bugün rahatlıkla telaffuz edilebiliyor. Saray zorbası siyaset kovasını “şehit” ve “ölü ele geçirilen” kanıyla doldururken, suç ortağı siyaset aktörlerinin ve kanaat önderlerinin gündelik dili hızla şiddet diline evriliyor. Milliyetçi faşistler Türk/Kürt savaşından, ümmetçi faşistler Müslüman/Kâfir savaşından söz ediyorlar. Gözlerini kan bürüyen ümmetçi milliyetçi medya bezirgânları, belli etnik ve inanç topluluklarını, daha açık ifadeyle Kürtleri Alevileri ve sosyalistleri “kökü kazınacak hain veya kâfir” diye ötekileştiriyorlar, benzerine rastlanmayacak bir utanmazlıkla son kez İstiklal Savaşı verileceğini yazıyorlar. Asıl tehlikelisi de ümmetçi milliyetçi hezeyan, toplumun çok geniş bir kesimince paylaşılıyor.
***

Artık iç  savaşın konuşulduğu atmosfere nasıl gelindiği, uzun uzadıya analiz gerektirmiyor.  İlk itiraf Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’dan gelmişti: ‘Seni başkan seçtirmeyeceğiz’ lafı çok tahrik edici oldu.” Sağlık Bakanı sıfatını taşıyan zatın itirafı çok daha açık sözlüydü: “Başkan seçilseydi bu kaos olmazdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefetteyken, yani RP İstanbul İl Başkanı iken, Kürt sorununda alışılmış devlet siyasetini “intihar cellatlığı” olarak eleştiriyordu. Ne acıdır ki, din ticareti yaparak Cumhurbaşkanlığına kadar yükselen Erdoğan için Kürt meselesi, Alevi sorunu, azınlıklar sorunu, hatta demokratikleşme sorunu, takiyye ve külliye entrikaları uğruna istismar edilecek sorunlar olmanın ötesinde değer taşımadılar. Bugün bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan intihar cellatlığına soyundu.
***

Uzun uzadıya analizlere girişmeden söylemeli ki, zorbalığı sürdürmek, hırsızlık dosyalarında hesap vermemek için iç savaşı bile göze almışlardır.
İç savaş, topyekûn intihar demektir. İç savaşın, Türk/Kürt boğazlaşmasının kazananı olmaz. Saray zorbasının ülkeyi topluca intihara sürüklemesine seyirci kalınamaz. Ümmetçi milliyetçi çoğunluk ne yazık ki, toplu intihara gidildiğini fark edecek bilinç ve olgunlukta görünmüyor. İntihar celladını durdurma görevi CHP, HDP, sosyalistler başta olmak üzere tüm demokrasi ve barış güçlerinindir. En zor görev ise HDP’nindir. HDP ne yapıp edip, Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan Tayyip Erdoğan’ın intihar cellatlığına asker ve polis öldürerek karşılık verilmemesi gerektiğine Kandil’in şahinlerini ikna etmelidir.

1 yorum:

  1. Savaşa hayır, barış hemen şimdi.. yazılarınızı dikkatle okuyorum..

    YanıtlaSil