İbnü’l Sallama Hükümran Beyefendi’ye
VEKÂLETEN,
Ya eyyühellezine âmenû,
Cumanız hayırlı olsun!
Hadiseler öyle hızlı gelişiyor
ki, izleyebilene aşk olsun!
Haftalık Cuma sohbetinde hangi
birine değinmek mümkün olur ki?
Suriye sınırında Rusya uçağının
düşürülmesi,
Gazeteciler Can Dündar ve Erdem
Gül’ün tutuklanması.
Daha neler neler!...
Birine değinsen öbürünün hatırı
kalır.
Bu hafta onca gaile arasında
İbnü’l Sallama Hükümran Beyefendi, kazurat yedirmenin işkence olmadığını
söyleyen kişiye de çok içerledi.
Hadiseyi biliyorsunuz. İsminin
önünde prof. dr. unvanı bulunan bir Ademoğlu, bir mevkuteye verdiği mülakatta,
söz 12 Eylül darbesine geldiğinde, kazurat yedirmenin, yani dışkı yedirmenin
işkence olmadığını söylemiş.
Neden işkence olmadığını
söylerken demiş ki: “Dışkı yedirmek
işkence değil. Ben bal gibi yerim. Niye biliyor musun? Ben bunların yendiğini
gördüm. Bir gün San Diego Hayvanat Bahçesi’nde goriller birbirlerine
dışkılarını ikram ediyorlardı. Onlar da bizim gibi primatlar. Gayet güzel,
hiçbir şey de olmaz. Yani dışkı pis bir şey değil ki. Sen sidiğini içmez misin?”
***
Ya eyyühel ihvan,
Memleket ahvali açısından son
derece vahim ve elim olaylar arasında söz kazurat yemeye yedirmeye, idrar
içmeye geldiyse, ne söylense kâr etmez.
Prof. unvanlı zat, kazurat yiyen
hayvan olarak bir tek gorilleri biliyor. Oysa, domuz, tavuk, tavşan, köpek ve
bazı serçe türleri de kazurat yiyor. Hatta bok böceklerini de hepiniz
biliyorsunuzdur. Malum Prof. bilmiyor, sadece San Diego hayvanat bahçesini
gezerken gördüğü için gorilleri misal vermiş. Tesadüfen San Diego’ya yolu
düşmese onu da bilmeyecek ki, Prof. unvanlı bir zat için kâfi ayıptır. Tabii
ayıp diye bir ahlaki normu varsa...
Bu noktada domuz etini necis
sayıp sofrasına koymayan Müslüman ahalinin iştahla tavuk ve tavşan yemekten
neden geri durmadığı ayrı bir mevzudur!
Dediğimiz gibi, söz kazurat
yemeye yedirmeye, idrar içmeye geldiyse, ne söylense azdır. En fazla, Prof.
unvanlı bu Ademoğlunun kazurat yemede idrar içmede yalnız olmadığı
söylenebilir.
***
Mesela, Cüppeli namıyla maruf bir
zat da, Hz. Peygamber’in kazuratının misk-ü amber koktuğunu, keza idrarının
necis olmadığını anlatıp duruyor. Kendisi bir şekilde yemiş içmiş de mi böyle
söylüyor, belli değil; bir cariyenin Peygamber idrarını içtiğini rivayet
ediyor.
Cüppeli nam zatın delil
gösterdiği rivayetlere göre, Hz. Peygamber’in hurmadan yapılmış bir çiş kabı
vardı ve geceleyin ihtiyaç duyarsa, seriri (karyola, divan) altına koyduğu bu
kabına bevleder ve onu tekrar karyola altına koyardı. Bir gece yine aynı
şekilde ona ihtiyacını giderdi ve kabı karyolası altına koydu. Daha sonra
baktığında kapta idrar olmadığını gördü. Kaptaki idrarın nerede olduğunu
sorunca, onu Hanımı Ümmü Habibe'nin Habeşistan'dan getirdiği hizmetçisi
Bereke'nin içtiğini söylediler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem: “Büyük ölçüde kendisini ateşten korudu”
buyurdu.
Burada sözü edilen ateş, cehennem
ateşidir. Yani cariye, Peygamber idrarını içmekle, kendisini cehennem ateşinden
korumuş!
Tabii bu noktada Cüppeli’nin
işkembeden sallamadığını söylemek icap eder. Mesela İslam şeriatı dendiğinde
ilk akla gelen Gazzâlî de, Peygamber’in idrarının “temizleyici ve şifalı” olduğunu nakletmektedir. (Gazzâlî, Ravda et
Tâlîbin ve Umde es-Sâlikîn, Mecmu’a
er-Resa’il el-İmâm el- Gazzâlî
içinde, cilt: IV, Beyrût 1986, s. 74-78)
***
Dediğimiz gibi söz kazurat yemeye
yedirmeye, idrar içmeye gelmişse, ne söylense kâr etmez.
Belirtmeli ki, Kur’an-ı Kerim’de
Hz. Peygamber’e “De ki: “Ben de ancak
sizin gibi bir insanım.” diye buyurulmuştur. (Mağara/Kehf, 110)
Yani, Peygamber de neticede bir
insandır. Bütün diğer faniler gibi yemiş içmiş, uyumuş uyanmış, üzülmüş
sevinmiş, karılarıyla sevişmiş, bevletmiş dışkılamış ve günü geldiğinde
ölmüş...
Hal böyleyken, İslam ulularının
Peygamber kazuratında idrarında şifa keşfetmeleri hakikaten acayiptir. Ehli
İslam’ın bu gibi rivayetlere rağbet etmesi daha da bir acayiptir ki, İslam
âleminin bugün neden zillet içinde olduğunun delilidir.
Hülasa, eğitimlisiyle
eğitimsiziyle, cüppelisiyle cüppesiziyle bir kısım ümmet ehlinin kazurat yemeye
idrar içmeye bu denli hevesli olmasına,
Prof. unvanlı ırkçı milliyetçi
faşistin kazurat yedirmeyi işkence saymamasına,
Ve dahi bir muktedirin evladını toprağa
vermiş anneyi meydanlarda yuhalatmasına şaşılmamalıdır. Hepsi de aynı kazuratın
soyudur!
***
Sohbetin hitamında akla geldi ki,
Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor: “Biz, insanı en güzel bir biçimde yarattık.”
(İncir/Tin, 4)
İbnü’l Sallama infial içinde
sormaktadır:
Ya Kadir-i Zülcelâl,
Madem insanı en güzel biçimde
yaratmışsın,
On beş yaşındaki evladını toprağa
vermiş anneyi meydanlarda yuhalatan,
Yediği haltları gizlemek için
gazetecileri tutuklatan,
Kazurat yedirmenin işkence
olmadığını, kazuratın bal gibi yenebileceğini, idrar içilebileceğini söyleyen
bu yaratıkları da sen mi yarattın?...
Sürçü lisan ettikse affola!
Cumanız hayırlı ola!
Selam ve dua ile!
Sevgili Rahmi Yıldırım Usta, gülme isteğimi bastırmaya çabalayarak okudum. Bu dangalak prof. epey zaman da köşeyazısı yazdı biliyorsunuz. Orada Nazileri bile övdü. Neymiş efendim Naziler, kondukları, ABD'deki toplama kampında öyle bilim sevdasıyla dolu işler yapmışlar ki o kamp üniversite olmuş. Baştan beri bu adamda bir "tuhaf"lık olduğunu görüyor ve yazıyorduk ama "kazuratçı" çıkacağını kim öngörebilirdi ki. Sorun bir yanıyla aydın sorunudur. Kazuratçı dangalaklar daha çok sayıda ama kendilerini belli etmeme yönünde bu efendiden daha zekiler. Bir takım gericiler de fırsat bilip bu kazurat kafalıları "Bakın bunlar seçkin, elif, sizi aşağılayan..." diye zaten aşağılık kompleksi yaşayan sıradan kitleye "gerçek aydın" diye göstermeye çalışırsa (ki yapmadıkları da söylenemez) memleket o zaman kazuratı yedi demektir. Saygılar, sevgiler.
YanıtlaSilEvet en güzel şekikde yaratıldılar fakat insanlık vasıflarını geliştiremediler belhüm adal esfeli safilin oldular.belhüm adal : Hayvandan aşağı yaratıklar oldular.
YanıtlaSil