5 Haziran 2016 Pazar

CHE GUEVARA’NIN ŞEHRİNDE HÜZÜN

Küba gezimizde coşkuyu Havana’da 1 Mayıs’ta yaşadığımızı, hüznün ise Santa Clara’nın payına düştüğünü söylemiştik.
Küba’nın orta bölgesindeki Santa Clara, devrimin önderlerinden Ernesto Che Guevara’nın şehri olarak biliniyor. Devrimin zaferini getiren son muharebe, burada Che tarafından kazanılmış.
Ernesto Che Guevera komutasındaki gerillalar 28 Aralık 1958 sabahı Santa Clara’ya ulaşmışlar. Diktatör Batista, şehirdeki birliklerini takviye için 400 kadar asker ve silah yüklü bir zırhlı treni yola çıkarmış. Tren hızla Santa Clara’ya yaklaşmaktadır. Che’nin emriyle bir dozer bulunur, pusuya elverişli noktada demiryolu tahrip edilir. Tren mecburen durur, Batista’nın generali geri dönmeyi dener. Ancak dönüş yolu da çoktan tahrip edilmiştir. Mecburen duran tren gerillalarca kuşatılır. Askeri deyimle, “morali bozulan, çatışma isteği ve azmi kalmayan” Batista askerleri teslim olurlar. Treni ele geçiren gerilla sayısı sadece 18’dir!
Trendeki silah ve mühimmat, devrimcilere katılan Santa Clara halkına ve köylülere dağıtılır. Che ve gerillaları, şehir merkezindeki Batista karargâhına yönelirler. Yoğun ateşe karşın binaya ilk giren Che olur, gerillalar Commandante’yi takip ederler. Santa Clara’daki karargâhın düştüğü haberi Havana’ya ulaşınca Küba diktatörü Batista, ülkeden kaçar. Ertesi gün Fidel Castro komutasındaki birlikler başkent Havana’ya girerler...
***

Santa Clara’da bizi Devrim Savunma Komitesi’nden ICAP üyesi Miguel Gonzales Gomez karşıladı. Yerel adıyla Miguelito, Küba Komünist Partisi militanı bir babanın oğlu olarak balıkçı köyünde doğup büyümüş. Devrimi yaşamış, Angola’da da savaşmış; 76 yaşında olmasına karşın devrimci coşkusunu yitirmemiş. Son iki yılda Türkiye’den çok sayıda ziyaretçiyi karşıladığını anlatıyor, “Türkiyeli ziyaretçileri artık bizden sayıyoruz. O yüzden size hoş geldiniz demiyorum. Çünkü kendi ülkenizdesiniz zaten” diyor.
İçtenliği ve enerjisiyle hemencecik kalbimizi kazanan Miguelito, Che ve gerillaların tren baskınını ve karargâh binasını ele geçirmelerini anlatırken o anları yaşıyor gibi. Sanki çatışmalar biraz önce yaşanmış gibi heyecanlı ve dinç. Sözünü ettiği karargâh binası bugün Küba Komünist Partisi’nin Santa Clara il binası olarak kullanılıyor. Binanın önünde Che’nin heykeltıraşlık harikası bir anıtı var. Miguelito, anıtın özelliklerini anlatırken nasıl da coşkulu!

Heykel, Bask’lı bir sanatçı tarafından yapılmış. Üzerinde Che’nin yaşamını anlatan çok sayıda heykelcik var. Hemen ayak bileğindeki motosiklet heykelciği, Che’nin Motosiklet Günlükleri adıyla kitaplaşan Latin Amerika turunu simgeliyor. Pantolonun sağ bacağında uzanmış silahlı insan figürü, dağda dinlenen gerillayı, yürüyüş halindeki bir grup insan dağlarda ilerleyen gerillaları, kucağındaki çocuk geleceği, gömleğinin sağ cebinde ata binmiş mızraklı insan yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot’u ve Che’nin devrimci romantizmini, sağ omzuna tırmanan keçi gerillaların inatçılığını, saçları arasındaki figürler ormanda gizlenen gerillaları anlatıyor. Buna benzer nice heykelcik var…
Santa Clara Ernesto Che Guevara ile öylesine bütünleşmiş ki, şehrin her yerinde Che var. Caddelerde, sokak aralarında, lokantalarda, binaların cephelerinde, grafitili duvarlarda, her yerde Che’nin yüzü, sözleri, ona minnet içeren cümleler... Hediyelik eşya dükkânları ise neredeyse tümüyle Che etrafında dönüyor. Küba’nın görebildiğimiz her şehrinde Che var ama Santa Clara hepsinden daha çok Che ile bütünleşmiş.
***

Zafere kadar Daima!
Yoldaş olarak benimsediğimiz Miguelito bizi Che’nin Anıtmezarı’na götürüyor.
Anıtmezar veya Anıtpark, özgün adıyla Memorial Commandante Ernesto Che Guevera, Santa Clara’nın Devrim Meydanı’nda çok geniş bir alanı kaplıyor. Kaidesi hariç, Che’nin 6 metreyi aşan yükseklikteki heykeli şehrin uzak noktalarında bile görülebiliyor.
Commandante Che Guevera, 1967 yılında Bolivya dağlarında CIA’nın eğittiği Bolivyalı askerler tarafından yaralı olarak ele geçirilir. Götürüldüğü La Higuera adlı köyde kurşuna dizilir; cesedi bir helikopterin iniş takımlarına bağlanarak yakınlardaki kasabaya götürülür. Bir doktor Che’nin ellerini keser; kesik eller, Che’nin kimliğini kesinleştirmek için Buenos Aires’e gönderilir. Buenos Aires emniyetinde Che’nin parmak izi kaydı vardır. Parmak izleri analizinden Che’nin kimliği kesinleştikten sonra cesedi Bolivya askerlerince bilinmeyen bir yere gömülür. Aradan 30 yıl geçer.  Bolivya ordusundan emekli bir general cesedin gömüldüğü yeri açıklar. Küba’dan giden adli tıp uzmanları ve doktorlar, DNA testiyle cesedin Che’ye ait olduğunu doğrulayınca, Che’nin ve yoldaşlarının cenazeleri Santa Clara’daki Anıtmezar’a defnedilir. Che’nin iki kız iki erkek çocuğu vardır. İkisi avukat, biri veteriner diğeri doktor çocukları Küba’da ayrıcalıksız olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
***

Anıtpark her bir ayrıntısıyla simgesel. Heykeldeki Che, başında beresi, sağ elinde tüfeğiyle Güney Amerika yönüne bakıyor; bağımsız, birleşik tek Güney Amerika hayalini simgeliyor.
Boyun askısında sargılı sol kolu, Che’nin Santa Clara’yı ele geçirdiği günkü halini betimliyor. Birkaç gün önceki bir çatışmada yaralanmış, Santa Clara’ya girerken kolu alçıda!
Kaidenin ön duvarında, "Hasta La Victoria Siempre" yazıyor: Zafere kadar Daima!
Yan duvarında Che’nin Fidel’e yazdığı Veda Mektubu okunuyor: "Hasta la Victoria Siempre, Ya Vatan ya Ölüm. Seni tüm devrimci ateşimle kucaklıyorum..."
Heykelin yerleştirildiği platformun arka tarafında Che ve Bolivya’da onunla birlikte öldürülen 38 yoldaşının mezarları ile müze var. Che ve yoldaşlarının özel eşyalarının ve yaşamlarından bazı ayrıntılara ilişkin belge ve fotoğrafların sergilendiği bir müze...
Mozole ve müze bölümüne fotoğraf makinesi veya kamera sokmak yasak. Hatta mozole ve müze içerisinde sesli konuşmak, başında şapkayla dolaşmak bile yasak.
Bunca yasak arasında gördüğümüz kadarıyla, Che ve 38 yoldaşının mezarları hemen girişte çok da büyük olmayan odanın duvarlarına yerleştirilmiş. Giriş odasının zemininde sürekli yanan bir meşale var. Her bir mezar kare şeklinde ve üzerine mezar sahibinin portresi kabartılmış. Onca isim arasında Tanya adı dikkati çekiyor. Hepimizin aklına, Nazım Hikmet'in İkinci Dünya Savaşı’nda Rus kadın partizanı destanlaştırdığı şiir geliyor. Ama bu Tanya o Tanya değil elbette. Gerçek adıyla Tamara Bunke. Bolivya’da Che ile birlikte savaşırken öldürülen kadın gerilla. Anısına saygıyla!
Mezarların bulunduğu odadan çıkıp Che ve yoldaşlarının verdikleri mücadelenin, kişisel eşyalarının sergilendiği müzeye geçiyoruz. Müzede Che’nin çocukluğundan itibaren yaşam öyküsüne ilişkin belgeler, diplomaları, kıyafetleri, pipoları, silahları, saatleri... Bolivya’da yakalandığında ve öldürülürken yanında olan çantası ve içindekiler ise yok. Yani başucu kitabı olarak Nutuk, Risale-i Nur okuyormuş efsanelerini kanıtlayacak çanta yok!.. (Türkler ve ikiz kardeşi Kürtler kanmaya kandırılmaya ne kadar müsaitler dostum!)
***

TÜRKİYELİ DEVRİMCİ ASKERLER CHE İLE BULUŞTULAR
Müzeden çıktık, merdivenlerinde fotoğraf çektirdik. Mahzunuz elbette. Ama Anıtpark’a, müzeye gelişimiz sadece Che ve yoldaşlarının verdikleri mücadeleyi duyumsamak değil. Özel bir amacımız da var: Türkiye’den devrimci askerlerin mezarlarından getirdiğimiz toprağı Che ve yoldaşlarının toprağına katmak.
İlk tanışma anında isteğimizi Miguelito yoldaşa iletmişiz. Miguelito samimiyetle ilgileniyor. Biz müzeyi dolaşırken Miguelito yarım saat boyunca Anıtpark yöneticilerine dil dökmüş, ikna edememiş. Yapacak bir şey yok gibi görünüyor. Anıtpark ve müze Küba askerlerince sıkı şekilde korunuyor. Ama devrimcilikte çaresizliğe boyun eğmek yok. Miguelito, illegal bir eylem öneriyor. Che’nin Arjantin ve Bolivya’da yaşadığı mekânlardan getirilmiş topraklara dikilmiş bir fidanın etrafında halka oluşturup, askerlerin dikkatini çekmeyecek bir anma töreni!
Dediğini yapıyoruz. Bir torba toprak, Türkiye’nin emekçi sınıflarının mücadelesinde faşistler tarafından katledilmiş devrimci askerleri temsilen, 1980 darbesi sonrasında idam edilmiş Teğmen Ömer Yazgan’ın mezarından,

Bir torba toprak da, zamansız ölümlere yenik düşmüş devrimci askerleri temsilen, 12 Eylül darbesinden sonra tutuklanan ve 2008 yılında vefat eden Üsteğmen Hasan Akgüç’ün mezarından...

Farklı milliyetlerden ülkelerden devrimcileri toprakta buluşturma töreni duyguluydu. Yaş ortalaması 60 dolayındaki “İkinci Granma Seferi” gerilla adayları ve Miguelito gözyaşlarını tutamadılar...

Toprağı toprağa katma töreninde ADAM-DER Kurucu Başkanı, Che’nin, Ömer Yazgan’ın, Hasan Akgüç’ün, savaşın ve sömürünün ortadan kalkması için verilen mücadelede toprağa düşmüş askerlerin anılarından söz etti; “Bolivyalı Küçük Asker” şiirini seslendirdi...
Miguelito ise “İkinci Granma Seferi” gerilla adayları kadar duyguluydu. Söyledikleri içimize işledi, unutmayacağız:
Commandante Che ve Türkiyeli yoldaşları için saygı duruşunuza çok sevindim, çok duygulandım. Eminim Commandante Che de sevinmiştir. Bundan sonra Türkiye’den gelen dostlarımızla o ağacın altında toplanıp yoldaşlarımızı anacağız.”

Söylediğimiz gibi, Havana’da 1 Mayıs’ta ne kadar coşkulu idiysek, Commandante Ernesto Che Guevera’nın şehri Santa Clara’da o kadar mahzunduk.

4 yorum:

  1. Sevgili Rahmi Ağabey, çok duygulandım, etkilendim. Ben de aranızdaydım. Yeryüzünün tüm devrimcileri birbirinin yoldaşıdır. Onlar insancıdır, özverilidir, düşün insanıdır, kültürlüdür, inceliklidir, güzelduyulu güzel insandır, insanlardır. Bu gerçek sonsuza değin sürecektir. Dünyada devrimciler azınlık olmuş, etkisiz kalmış, güçsüz düşmüş...bir noktadan sonra hiç sorun değildir. Devrimciler insanlığın duyuncu, usu, sevgisi, bilimidirler. Bunlardan daha üstün değer de yoktur.
    Küba gezinizi yazmakla ne güzel eyliyorsunuz. Bilincinize sağlık. Var olun. Dostlukla kucaklıyorum. Yürekten esenlik diliyorum. Saygılar, sevgiler. Günay Güner

    YanıtlaSil
  2. Yazınıza tesadüfen rastladım bugün.Sevgili abimden bir parçayı Dünya'nın öbür ucuna götürdüğünüzü ve Che'ye emanet ettiğinizi bugün öğrendim.Sözcükleri iyi kullanan biriydim genellikle, ama şu an abim ve kendi adıma hissettiklerimi sözcüklerle anlatabilmem pek mümkün değil. Bir gün Küba'ya gidersem eğer, biliyorum ki, canımdan bir can ve kanımdan bir kan orada, sessiz bir alçakgönüllülükle Che'nin toprağına karışmada. Teşekkür ederim. Şu an sorumlusu olduğunuz gözyaşlarım için ve sessiz bir avuç toprak için teşekkür ederim... Ayşe Akgüç Kalaycıoğlu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Ayşe,
      Hayatın yoğunluğundan, yanıtını ancak bugün görebildim.
      Corona günlerinin sunduğu fırsat diyelim.
      Biliyorsun, her yıl Kasım ayı ortasında Hasan'ın mezarı başında toplanıyoruz.
      Zamansız ölümlere yenik düşen yoldaşlarımızı anıyoruz.
      Vaktiniz olur katılırsanız sevinirim.
      Çok selam.

      Sil