15 Haziran 2016 Çarşamba

KÜBA’NIN KARASABANI

Örnek köy Las Terrazas’tan Cienfugos’a yolculuk dört saat kadar sürdü. Yemyeşil doğada yolculuk keyifliydi. Yol boyunca rastladığımız köyler, mola vermediğimiz için uzaktan görebildiğimiz kadarıyla, Las Terrazas kadar gelişmiş değillerdi. Bunda şaşılacak bir şey yoktu. Ekilebilecek görünen ama boş bırakılmış düzlük alanların çokluğu dikkat çekiciydi. Neden tarıma kazanılmadığı sorusunun yanıtı yoktu. Karasaban ile çift süren köylülere rastlamak ise Küba gezisinin sürprizlerinden biriydi.
Tarımda geri kalmışlığın simgesi olan karasabana rastlamak, devrim ve sosyalizm adına can sıkıcıydı. Türkiye’de de TÜİK verilerine göre halen sadece Güneydoğu’da 20 binden fazla karasaban ve hayvan pulluğu kullanılıyor, Karadeniz dağlarının yamaçlarında pulluk veya karasabanla tarım yapılıyor ama sosyalist bir ülkenin tarlalarında karasabana rastlamak bilinen şablona uymuyordu.
Neden karasaban sorusunun yanıtı olarak aklımıza hemen ambargo geldi. Sosyalist blokun dağılmasıyla ülke ekonomik krize girmiş. “özel dönem” başlamış. Özel dönem ekonomisinde değil traktör veya başka tarım aletleri ithal etmek, temel ihtiyaç maddeleri bile karneye bağlanmış. ABD ambargosu nedeniyle başka ülkelerden dış kaynak gelmiyor, dış ticaret yapılamıyor. Bu durumda sosyalizm ne yapsın! Tarımda makinalaşma da olumsuz etkilenmiş, Küba çiftçisi karasabana sarılmak zorunda kalmış olabilir...
Ambargo, “özel dönem” filan ama 60 yıl önceden kalma Amerikan arabaları canlı tutulabilmiş. Demek ki, tarımda karasabanın nedeni tek başına ambargo olamaz.
Rehberlerimiz farklı bir açıklama getirdiler. Bazı ürünlerde makineli tarım, ürün kalitesini düşürüyor, bu nedenle traktör yerine karasaban kullanılıyor. Japonya’da bile organık tarım bağlamında karasaban kullanılabiliyor...
Sorunun asıl yanıtını karasaban kullanan köylü bilirdi elbette. Ama sormaya fırsat bulamadığımız gibi karasabana koşulu hayvanları ve sabanın sapını tutan elin sahiplerini fotoğraflamayı da başaramadık.
Japonya’da bile karasaban kullanıldığı, Küba’da da organik tarım yapan çiftçilerce tercih edildiği açıklaması ilginç. Ekilecek alan traktör giremeyecek kadar yokuş, engebeli veya taşlık ise elbette karasaban kullanılır da düz tarlada karasaban kullanılmasının herhalde başka bir açıklaması olmalı. Şöyle olabilir mi acaba? Küba’da toprağın mülkiyeti devrimden sonra devlete geçmiş, isteyen köylüye ekip biçme hakkı verilmiş. Yolculuk boyunca dikkati çeken nokta, ekip biçme hakkı alınmış toprakların tel örgü veya çitlerle çevrili olmaları. Çevrili alanda hayvanlar serbestçe otluyor, bir bölümü de ekiliyor. Yani Sovyetler’de olduğu gibi tarımda kolektivizasyon yaygınlaşmamış. Aile işletmesi, traktör kullanımını gerektirecek genişlikte değil. Böyle olunca da Kübalı çiftçi, karasaban veya pullukla ekmeyi tercih ediyor. En doğrusunu sabanın pulluğun sapını tutan elin sahibi bilir. Keşke tanışma, sorma fırsatı bulabilseydik.
***

BENİM NAZLI VEFAKÂR TOSUNLARIM
Geleneksel tarımın vazgeçilmezi hayvanları karasabana koşuluyken fotoğraflamayı başaramasak da, bir mola yerinde rastladığımızda, şairin sözüne uyup hoşça tuttuk. Hayvancağız, ürkütücü görünse de, hakkındaki deyimlerin hakkını verircesine uysal ve sevimliydi. Öküz hoşça tutulur da çocukluğun öküzleri tosunları oğlakları anımsanmaz mı!
Orta okul ilk sınıfı bitirmişim. Çikhasan Köyü’nde oğlak çobanı sıkıntısı var. Muhtar Kel Hasan beni gözüne kestirmiş, babamı da ikna etmiş. Babam her şeye karşın kararı bana bırakmış. Aslında istemiyorum ama babamı mahcup etmemek için kabul ettim. Benim de şartım, okullar açıldığında bırakmak. Tamam dediler. Ertesi gün toplanma bölgesinde yüz elli kadar oğlak ve kuzu toplandı. Yavrucakları önüme katıp yaylalığa doğru sürdüm.
Oğlak çobanlığı çok zordur. Sığır veya davar çobanlığından zordur oğlak çobanlığı. Kuzular o kadar değilse de oğlaklar çok yaramaz ve hareketlidir. Azıcık serbest bırakmaya gör, her biri bir yana dağılır, topla toplayabilirsen. Oysa büyüyüp koyun ve keçi olacaklar, sürü psikolojisine alışmaları lazım. O yüzden disiplini hiç elden bırakmadım, dağılmalarına izin vermedim.
Övünmek gibi olmasın iyi çobanlık yaptım. Çoban olarak bir özelliğim de, iki torbamın olmasıydı. Birinde azığım, diğerinde o gün okuyacağım, öykü masal veya köyümüzün öğretmeni Bekir amcamın kitaplığından aldığım kitaplar.
Bir gün, kuzuları oğlakları Özler dediğimiz yerde otlatıyorum. Yavrucaklar bir parça disipline girdiklerinden eskisinden rahatım. Bir söğüt gölgesinde azıcık soluklanacağım. Bir buçuk kilometre kadar ötede komşu köyden biri hayvanlarını güdüyor. Derken, o hayvanlardan ikisi, tozu dumana katarak bize doğru koşturmaya başladı. Herhalde iki boğa kavga etti, biri pes etti kaçıyor, diğeri kovalıyor. Böyle bir durumda boğaların etrafında olmak tehlikelidir, dikkatli olunmalıdır. O kızgınlıkla ne yapacakları belli olmaz. Oğlaklara bir şey olmasın diye tasalanırken iki tosun doğrudan bana doğru daha da hızlandılar. Bir de ne göreyim, babamın önceki yıl Çorum hayvan pazarına götürüp sattığı bizim tosunlar. Biri simsiyah, sadece dişleri beyaz; diğeri siyah kumral arası, alnında kaşkası var. Etrafımda dört dönüyorlar, okşamam için arada durup sokuluyorlar. Ben de nasıl sevinçliyim tekrar gördüğüm için. Hayvan deyip geçmemek lazım. Onların da bir dünyaları duyguları var. Kendilerini öyle özenle güdüp beslemişim ki, unutmamışlar, o kadar uzaktan kokumu alıp gelmişler. Özlem giderme töreni uzun sürmedi, sahibi gelip götürdü, artlarından bakakaldım...

Küba’da karasaban, öküzü hoşça tutmak, çobanlık anısı derken Cienfugos’a da gelmişiz. Yolculuk devam edecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder