Cumhurbaşkanlığı sistemi adı
altında tek adam faşizmini anayasallaştıran yasa için Nisan ayı başında
referanduma gidilecek. Sandıktan evet çıkarsa, Türkiye’nin 200 yıla yayılan
modernleşme (aslında yarı sömürgeleşme) sürecindeki burjuva demokratik
kazanımlarının son kırıntıları da silinecek, ülke padişahlıktan da geri
istibdat rejimine sürüklenecek.
Peki sandıktan evet çıkar mı,
ülke göz göre göre böyle bir felakete sürüklenir mi?
İstibdat felaketini engellemenin
en önemli adımı, sandıktan hayır çıkması. Ancak seçmen çoğunluğunun tek adam
diktasına hayır demesini sağlamak kolay değil. Çünkü dikta cephesi ile
demokrasi cephesi referandum kampanyasında eşit silahlara sahip olmayacaklar.
***
DEMOKRATİK AZINLIK DİKTACI ÇOĞUNLUK
Her şeyden önce demokrasi cephesi
ile dikta cephesinin temsil ettikleri seçmen kitlesi arasında devasa bir dengesizlik
var. Güncel siyasal kompozisyonda demokrasi cephesi CHP+HDP+sosyalist
partilerden oluşuyor. Demokrasi cephesinin temsil ettiği seçmen oranı kabaca
yüzde 35 kadar. Buna karşılık dikta cephesini oluşturan milliyetçi mukaddesatçı
AKP+MHP blokunun toplam oy oranı, aynı kulvardaki diğer siyasal yapılarla
birlikte yüzde 65’e yaklaşıyor. Böyle bir siyasal kamplaşma bile demokrasi
cephesinin işinin ne denli zor olduğunu gösteriyor ki, CHP+HDP+sosyalist
partiler bloku bugüne değin sandıkta üstünlük sağlayamadı.
Bir diğer nokta, demokrasi
cephesinin birbirlerine soğuk duran bileşenlerden oluşmasına karşılık dikta
cephesinin Türk İslam sentezi şemsiyesi altında nispeten homojen bir kitleden
oluşması.
Dikta cephesindeki siyasal ve
sosyal yapılar, Kürt sorunu, eğitim, laiklik ve hayat tarzı, Aleviler ve
gayrimüslim azınlıklar, dış politika gibi temel sorunlarda ortak tutum
alabiliyor. Özgürlük, demokrasi, hukuk devleti, sosyal adalet, laiklik, çağdaş
yaşam, farklılıklara saygı gibi dertleri yok. Hatta ve hatta bireysel ve
toplumsal ahlakı da dert edinmiyorlar. Hırsız ve yolsuz içlerinden biri ise,
hele hele alnı secdeye değiyorsa, hiçbir rahatsızlık duymadan görmezlikten
gelebiliyorlar, laiklerle hesaplaşma söz konusu ise rahatlıkla
sahiplenebiliyorlar, seçimlerde oylarıyla destekleyebiliyorlar. Siyasal
telakkileri aynı ölçüde özgürlüğe ve demokrasiye kapalı. Milliyetçisi “başbuğ”, İslamcısı “hilafet” devleti özlemiyle yüklü. Yani
ikisi de tek adam yönetimine teşne. İkisi de sadece kendisine demokrat. Bu camiada
yetişmiş liberal bir akademisyenin ifadesiyle “Bu tabanın önemli bir kısmı, kendisi baskı altında değilse, iktidarın
baskıcı olmasına karşı çıkmaz. Otoriter yönetime ‘hayır’ diyen bir taban değil
bu. (…) Bu gelenekte eleştirmek ve muhalefet etmek yerine itaat var.” (Neşe
Düzel’e konuşan Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Taraf,
1 Şubat 2010).
***
IRKÇI ÜMMETÇİ AYRIMCI DÜŞMANLAŞTIRICI BİR KAMPANYA
Özgürlük, demokrasi, hukuk
devleti, laiklik, çağdaşlık gibi değerlerde böylesine farklılık olunca, dikta cephesinin
referandum için ayrımcı, düşmanlaştırıcı bir kampanya yürüteceği kolayca tahmin
edilebilir. Nitekim iktidar sözcüleri “hayır”
oyu verecek olanları şimdiden “şer
cephesi” diye yaftaladı, terör örgütleriyle aynı potaya soktu.
Resmen açıklandığı üzere MHP özel bir kampanya yürütmeyecek. Evet kampanyasını esas olarak AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yürütecek. Kampanya boyunca Erdoğan ve AKP, İslami
sloganlarla kendi seçmenlerini konsolide etmenin yanı sıra MHP yönetimine
tepkili ülkücü milliyetçi seçmenlere “Bölücü
terör örgütü ve onun siyasi uzantısı HDP ile aynı safta mı olacaksınız?” diye
sormaktan, “Tek millet, tek bayrak, tek
vatan, tek devlet” sloganıyla milliyetçi duyguları tahrik etmekten geri
durmayacak. Yanı sıra fısıltı gazetesinde, FETÖ’den ve solculardan boşalan
devlet kadrolarına ülkücülerin yerleştirileceği propagandası yapılacak, Devlet
Bahçeli’ye tepkili tabanın hayır oyundan vazgeçirilmesine çalışılacak.
Dikta yanlısı kampanyanın mesajları
bununla sınırlı kalmayacak elbette. Kampanya boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve
AKP’nin mitinglerinde başkanlığa karşı çıkanların hain veya FETÖ’cü ilan
edilerek dış mihraklardan beslenmekle suçlanması; bıktırırcasına “FETÖ’cüler, DAEŞ’liler, PKK’lılar için idam”
çığlıkları atılması; her fırsatta Rabia selamı verilerek “15 Temmuz şehitleri” için rahmet dilenmesi; ekonomideki
sıkıntıların ve terörün ancak başkanlık sistemiyle aşılabileceği propagandası
vs... Kampanya boyunca yoksul evlere odun kömür makarna ve bilumum erzak paketi
servisi ki, asgari yüzde 10 oranında oy demektir... Kampanyanın finalinde ise
muhtemelen Yenikapı mitinginde Erdoğan ve Bahçeli’nin birlikte kürsüye
çıkmaları da beklenebilir.
***
DEMOKRASİ CEPHESİNİN ŞEYTANLAŞTIRILMASI
Referandum sürecinde demokrasi
cephesi sadece dikta yanlısı milliyetçi muhafazakâr çoğunluğa laf anlatmak
zorunda kalmayacak, doğrudan devlet ile de mücadele edecek. Olağanüstü hal
koşullarında devlet, demokrasi cephesini gözden düşürmek, itibarsızlaştırmak
için tüm gücünü kullanacak. Cumhuriyet,
BirGün, Evrensel gibi bir avuç kalmış eleştirel gazeteler dışında tüm medya
mecralarında ve devlet faaliyetlerinde demokrasi cephesi şeytanlaştırılacak,
moda deyimle tam saha baskı uygulanacak. Her şeye karşın “hayır” demek isteyen yazarlar, sanatçılar, gazeteciler iktidar gücü
ve olanaklarıyla baskı altına alınacak...
Erdoğan yönetimindeki devletin
demokrasi cephesini şeytanlaştırmakla yetinmeyeceği, hayli deneyimli olduğu
yöntemlerle terörize etmekten geri durmayacağı da muhakkaktır. Bu bağlamda
terörle mücadele bahanesiyle gözaltı ve tutuklamalar, “hayır” mitinglerinin yasaklanması, yasaklanmayan mitinglere
katılımın düşmesi için fısıltı gazetesinde “saldırı olabilir” endişesinin yaygınlaştırılması, provokasyonlar, nihayet
din kardeşi taşeron örgütlerin suikastları ve saldırıları sürpriz olmayacaktır.
PKK’nin irrasyonel siyasi körlükle girişebileceği eylemler de demokrasi
cephesinin günah hanesine yazılacaktır.
Bu dezavantajların yanı sıra Türkiye’nin
siyasi tarihi de, seçmenlerin referandumlarda hayır demeye pek yatkın
olmadığını gösteriyor. İktidarın yenilgiye uğradığı referandumlar, 12 Eylül faşizminin
mirası siyasi yasakların kaldırılmasıyla ilgili 1987 oylaması ile yerel
seçimlerin öne çekilmesiyle ilgili 1988 oylamasıyla sınırlıdır.
***
SANDIKTAN HAYIRLI BİR SONUÇ ÇIKABİLİR
Dikta cephesi ile demokrasi
cephesinin seçmen kitlesi arasındaki devasa orantısızlığa ve devletin tüm
gücüyle “evet” için abanacak
olmasına, demokrasi cephesinin dağınıklığına karşın dikta cephesinin zaferi mutlak
değildir.
Seçmenler elbette öncelikle parti
aidiyetiyle tercih yapacaklardır. Buna karşılık referandum, seçim havasında
değil, Recep Tayyip Erdoğan için referandum olarak gerçekleşecektir. Böyle bir
referandumda Erdoğan bir kez daha zafer kazanabileceği gibi yenilgiye de
uğrayabilir.
Erdoğan, 2010 referandumunu “yetmez ama evet”çi liberallerin akıl
dışı desteği, Kürt partisinin boykotu sayesinde yüzde 58’le kazanabildi; 2014
yılında kıl payı farkla cumhurbaşkanı seçilebildi; 7 Haziran 2015 seçiminde ise
azınlığa düştü.
Erdoğan için nihai kader
oylamasına dönüşen Nisan 2017 referandumu Erdoğan’ın yenilgisiyle
sonuçlanabilir. Nitekim AKP medyası ve türlü çeşitli yöntemlerle baskı altına
alınan merkez medya, başkanlık projesini coşkuyla sahiplenemiyor. Medyada 2010
referandumundaki gibi bir coşku havası yok. İktidar partisinin ticari ortağı
anket kuruluşları da garantili sonuç öngöremiyorlar. En fazla, evet ve hayır
oylarının başa baş olduğunu söyleyebiliyorlar. Yanı sıra MHP’li seçmenlerin
yarısının “hayır” kararında olduğunu, dörtte birinin de kararsız olduğunu
söyleyebiliyorlar.
Medyada, Erdoğan cuntası ve AKP
yönetiminin referandumu kazanabilmek için başkanlık macerasına “hayır” demeye eğilimli AKP’li ve MHP’li
seçmenlere, Kürtlere ve Alevilere yönelik özel kampanya hazırlığı yaptığı
bildiriliyor. Ancak, AKP ve Külliye cuntasının bu defa anlatacağı bir cazip
hikâye ve senaryodan söz edilemiyor. 1 Kasım milletvekili seçiminde başarı
getiren “başkanlık gelirse terör biter”
senaryosu da şu günlerde telaffuz edilir edilmez tüketildi.
Netice-i kelam, AKP’nin ve
devletin devasa propaganda gücüne karşın, Nisan 2017 referandumu Recep Tayyip
Erdoğan’ın yenilgisiyle sonuçlanabilir ki, (sömürge tipi) asgari burjuva
demokrasisinin ihyası yolunda sadece ilk adım olabilir.
Not: Bu yazı, referandum için
kullanılacak oyların dökümü ve sayımında Yüksek Seçim Kurulu’nun nasıl bir rol
oynayacağı sorusu dikkate alınmadan kaleme alınmıştır!!!
1-....'Yanı sıra fısıltı gazetesinde, FETÖ’den ve solculardan boşalan devlet kadrolarına ülkücülerin yerleştirileceği propagandası yapılacak,' Benim bildiğim bu son sürat yapılmaya devam ediliyor ve hatta tamamlandı bile desek yanlış değil.
YanıtlaSil2-Başta CHP olmak üzere bütün parti, kurum,kuruluş ve yapılar sandık ve seçim güvenliğinin ne olduğunu, ıslak imzalı tutanakların alınıp ilğililere gönderilmesinin anlamını iyi öğrendi ve referandumda da bu sıkı sıkı uygulanacak diye düşünüyorum.Çalışmalar başladı bile...
3-Önemli,somut koşulların güzel bir tespiti..Yürekten katılıyor ve paylaşıyorum...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSeçsisle HAYIR lar geçersiz kılınabilirler. O zaman ne yaparız?
SilRahmicigim yorumların için Sağol ama bugune kadar ısrarla oy kullanmaya gitmemis milyonlarca secmen var .Acaba onlar simdi ne yapar?
YanıtlaSilBugüne kadar ne yaptılarsa bundan sonra da onu yaparlar!!!
Sil