Saldırı karşısında evini, köyünü,
kentini, ülkesini, onurunu savunma dışında savaş cinayettir; insanın kendi
doğasına yabancılaşmasının en vahşi pratiğidir; birbirini öldürmesi ve
ölmesidir.
Savaş, mülk sahiplerinin hırsızlık
ve talanla biriktirdikleri mülklerini korumak ve arttırmak için birbirlerinin
gırtlağına sarılmaları ve bu uğurda mülksüzleri birbirlerini öldürmeye
göndermelerinin ekonomisi ve siyasetidir.
Savaşta ilk önce gerçekler
vurulur; gerçeklerin yerini almak üzere sahte gerçekler üretilir, yani vatan
millet ümmet uğruna alenen yalan söylenir!!!
Talan ve yalan boğazlaşmasının cephe
gerisinde, yani psikolojik harp cephesinde en önemli görev tapınak ve medya
esnafına düşer. Tapınak esnafları savaşta ölmeyi öldürmeyi Tanrıya vekaleten kutsarlar;
medya esnafı ise vurulan gerçekler yerine vatan millet ümmet uğruna yalan uydururlar.
***
Ateş altındaki ve masa başındaki “gazeteciler”
talan ve yalan boğazlaşmasının en vahşisine, savaşa ve adrenaline bağımlı
olurken, şairler ve romancılar farklı şeylerden söz ederler.
Garp Cephesi’nde Yeni Bir Şey Yok adlı romanında Eric Marias
Remarque, Birinci Dünya Savaşı’nda cephedeki hayatı ve ölümü sanatçı
duyarlılığıyla betimler. Dönüş Yolu adıyla
kaleme aldığı eser ise cepheden sağ dönebilenlerin romanıdır. Bu romanda kara
bahtlı gazilerden Albert, savaş bitip eve döndüğünde karısını bir savaş
vurguncusunun kollarında görür. Cepheden kalma alışkanlıkla silahını ateşler...
Tutuklanır, mahkemeye çıkar. Mahkemedeki sorguyu Remarque şöyle anlatır:
- “Bir
adam öldürdün” dedi başkan, kelimelerin üstüne basa basa.
- “Ben
çoook adam öldürdüm” dedi Albert, umursamaz bir tavırla.
Savcı ayağa fırladı. Kapının
yanında oturan jüri üyesi tırnağını kemirmeyi bıraktı. Başkan, soluğu kesilmiş
gibi,
- Ne yaptın, ne yaptın?
Ben hemen, “Savaşta” diye araya
girdim.
Savcı “O başka” dedi. Hayal
kırıklığına uğramıştı. O sırada Albert başını kaldırdı:
- Nasıl başka? diye sordu.
Savcı ayaklandı:
- Yoksa burada yaptığınla vatan uğrunda
savaşmayı bir mi tutuyorsun?
“Hayır” diye karşılık verdi Albert:
- O zaman öldürdüklerimin bana
hiçbir kötülüğü dokunmamıştı…
* * *
Bölgesel ya da küresel,
Savaşların hemen hepsinde...
Mülk ve iktidar sahiplerinin evlatları ya bedelli ya da çürük raporludur;
Askere bile gitmezler.
Başkalarının evlatları ise ölüme
gönderilir.
Ne için?
Vatan uğruna!
Ne için?
Millet uğruna!
Ne için?
Ümmetin hayrına, ilayı
kelimetullah uğruna!...
Cepheden ölüsü gelenler de
Müslüman ise “şehit”,
Hıristiyan ise “martyr”,
Musevi ise “kedoşim” diye
kutsanır.
“Ne mutlu ki şehit oldu,
Peygamber’e komşu oldu” derler.
- Vatan uğruna ölündüğü sanılır,
sanayiciler ve zenginler uğruna ölünür!
Bin yılların deneyimiyle
bilgeleşen halkımız da der ki:
- Sefer yolu çamurdandır / Karavana
bakırdandır / Zenginimiz bedel öder / Şehidimiz fakirdendir!
***
Dün, bugün, yarın...
Fani dünya iktidarlarının bekası
için ölüme gönderiyorlar.
Zenginimiz bedel veriyor,
Müslüman fakirimiz şehit düşüyor,
Müslüman değilse martyr, kedoşim
oluyor...
Alevi ise şehit, martyr, kedoşim
bile olamıyor!!!
Şark Cephesinde Yeni Bir Şey
yok!!!