SEYAHATNAME-İ RAHMİ ÇELEBİ
ORTADOĞU’DA KÜRDİSTAN, BALKANLAR’DA MAKEDONYA
José Martí Küba Dostluk Derneği ve
BizimADA’nın bize özel düzenlediği Balkan gezisi, kirli siyasetin yol açtığı
ruhsal enfeksiyona, kırpık bıyıklı siyaset magandası kaynaklı mide bulantısına
ilaç gibi geldi. Geziyi, çocukluktan başlayarak elli yıldır aynı hayatı
yaşamış, aynı kaderi paylaşmış arkadaşlar yoldaşlar olarak gerçekleştirmemiz de
ömrümüze ömür kattı.
Balkan gezisi dediysem de, farklı
dillerden konuşmak dışında kendimizi hep memleketimizde hissettik. Sekiz gün
süren yolculuk boyunca, Türkiye’den alışık olduğumuz hayat tarzı; camileri,
türbeleri, medreseleri, hanlarıyla köyler şehirler... Makedonya’da Üsküp,
Manastır, Resne, Ohrid; Karadağ Cumhuriyeti’nde Ege ve Akdeniz kıyı kasabalarından
farksız Budva, Kotor; Hırvatistan Cumhuriyeti sınırları içinde Dubrovnik; Bosna
Hersek Cumhuriyeti’nde Mostar ve Sarajevo; Sırbistan’da Belgrat. Türkçe
konuşanlara rastlamadığımız bir tek gün bile geçirmedik. Yemyeşil örtüsüyle
bereketli nehirleriyle Balkan dağları ve ovaları büyüleyiciydi. Görebildiğimiz
köylerde şehirlerde Osmanlı'nın izleri anıları hâlâ silinmemişti. Türkiye’dekinden
farklı olarak, kentlerin cadde ve sokakları parkları çöplük gibi değildi!
***
Balkan gezimizin ilk durağı
Makedonya Cumhuriyeti’nin başkenti Üsküp oldu. Üsküp, Türk şiirinin
ustalarından Yahya Kemal’in doğup büyüdüğü şehir. Atatürk’ün özel kalem müdürü Hasan Rıza Soyak da Üsküp’te doğmuş.
Dünya çapında ünlü Rahibe Teresa da Üsküplü.
Gezip gördüklerimizi anlatmadan
önce birazcık ansiklopedik bilgi aktarmakta yarar var. Gördüğümüz mekânları ve
yapıları anlamlandırmak için asgari ansiklopedik bilgi şart.
Makedonya, 1991’de Yugoslavya
Sosyalist Cumhuriyeti’nin dağılmasıyla kurulmuş bir devlet. Makedon devletinin
tarihi antikçağda Paeonia krallığına değin uzanıyor. Paeonia halkı Traklar’ın
bir kolu. MÖ 300’lü yıllarda İkinci Filip ve oğlu Büyük İskender, Paeonia
krallığına son verip Makedonya kralllığını kurmuşlar. Ne var ki kurdukları
devlet uzun ömürlü olmamış, kısa süre sonra Roma’nın egemenliğine girmiş. Roma
imparatorluğunun dağılmasının ardından MS 600’lü yıllardan itibaren
Makedonya’ya Slavlar ve Bulgarlar da yerleşmiş; 11’inci yüzyıl sonlarında
Bizans, 14’üncü yüzyıl başlarında ise Sırplar egemen olmuş. Osmanlı, 1389
Kosova zaferiyle bölgeyi Sırplardan almış, bu tarihten sonra Makedonya adı
kullanılmaz olmuş.
Beş yüz yıl süren Osmanlı
egemenliğinin ardından Balkan savaşları sırasında Osmanlı’dan kopan Makedonya 1913
Bükreş Antlaşması’yla üçe bölünmüş. Vardar
Makedonyası Sırbistan sınırları içinde; Pirin Makedonyası Bulgar devleti sınırları içinde; Ege Makedonyası ise Yunanistan devleti
sınırları içinde kalmış. Hatta Arnavutluk bile çok az bir Makedon toprağına
sahip olmuş.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman
emperyalizminin yanında saf tutan Bulgaristan, Sırbistan’ın elindeki Vardar
Makedonyası’nı işgal etmiş. Savaş Almanya ve müttefiklerinin yenilgisiyle
sonuçlanınca Makedonya yeniden paylaşılmış; yüzde 50’si Yunanistan’ın, yüzde
40’ı Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’nın payına düşmüş, Bulgaristan’ın payı yüzde
10’a küçülmüş. Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı sınırları içindeki Makedonya “Güney Sırbistan”, Yunanistan’ın payına
düşen bölge “Kuzey Yunanistan”
olarak adlandırılmış.
(Nasıl? Kürdistan’ın paylaşılmasına benziyor mu? Kuzey Irak, Kuzey
Suriye, Güneybatı İran, Güneydoğu Anadolu neresi? 23 Nisan 1920’de toplanan
Meclis’e katılan Kürdistan mebusları hangi coğrafyayı temsil ediyorlardı? Gazi
Mustafa Kemal henüz Atatürk değilken, Kürtlerin çoğunluk oldukları vilayetlere
verdiği muhtariyet sözünü neden tutmadı? Halkların ve ulusların kendi
kaderlerini tayin hakkı ne demektir? Emperyalistlerin himayesinde kendi
kaderini tayin mümkün müdür?..)
Devam edelim. Sırp-Hırvat-Sloven
Krallığı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yerini Josip Broz Tito’nun kurduğu
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’ne bıraktı. Güney Sırbistan, Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti adıyla,
Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti’ni oluşturan altı federe devletten biri oldu. Makedonya’nın
kendi özgün adıyla yeniden tarih sahnesine çıkmasında, Nazi işgaline karşı
Makedon mücadelesi belirleyici rol oynadı.
Yugoslavya’nın dağılmasıyla
sonuçlanan iç savaş sürecinde 1991 yılında Makedonya Üsküp başkent olmak üzere bağımsızlığını
ilan etti. Makedonya Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan ve büyükelçi gönderen devlet Türkiye
oldu. Komşuları Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan ise Makedonya’nın
bağımsızlığından rahatsızlıklarını her vesileyle vurguladılar.
***
İstanbul Sabiha Gökçen
Havaalanı’ndan havalandıktan 1 saat 10 dakika sonra Üsküp’e indik. Havaalanına
indiğimiz dakikadan itibaren, yukarıda özetlediğimiz tarihsel sürecin bugünkü
Makedon siyasetini ve turizmini nasıl etkilediğini doğrudan gözlemlemeye
başladık.
Havaalanının adı Şubat 2018’e
kadar Alexander The Great Airport yani
Büyük İskender Havaalanı imiş.
Yunanistan’ın tepkisi nedeniyle değişmiş, Uluslararası Üsküp Havaalanı olmuş.
Aynı şekilde ülkenin en önemli otoyolu Büyük
İskender’in adı da Dostluk Barış
Otoyolu’na çevrilmiş.
Yunanistan’ın tepkisinin
temelinde Büyük İskender odaklı tarih ve kültürel miras kavgası var. Büyük
İskender, deyim yerindeyse iki ülke arasında paylaşılamıyor. Yugoslavya’nın
dağılması ve bağımsızlık ilanı ardından milliyetçilik dalgasının yükselmesine
koşut olarak Makedonya, Büyük İskender’i mitolojik kurucu ata olarak
benimsemiş; tarih kitaplarını buna göre yazmış; müzelerini buna göre
düzenlemiş; Üsküp’te ise Makedonya Meydanı’nda dışardan aldığı krediyle tarihi
tarzda binalar ve heykeller inşa etmiş. Meydanda Büyük İskender’in ve babası
Filip’in karşılıklı devasa heykelleri, etraflarında ulusal kahraman ve
sanatçıları temsilen onlarca heykel. Heykeller, zafer takı ve taklit tarihi
binalar, hükümet kaynaklarına göre 80 milyon dolar, muhalefetin iddiasına göre
ise 500 milyon dolar bütçeye mal olmuş, arada yolsuzluklar da yapılmış. (Bu arada, şehirdeki heykel bolluğuna dikkati çeken bir yoldaşımız, “Makedonya nüfusunun yüzde 60’ı Makedon, yüzde 30’u Arnavut vs, yüzde 10’u da heykel” esprisini aktardı!)
İşte Yunanistan ile Makedonya
arasındaki tarihi miras kavgası, 2014 yılında bu heykellerin dikilmesiyle daha
da tırmanmış. Yunanistan, tarihteki Makedonya’nın bugünkü Yunanistan sınırları
içinde olduğunu, İskender’in bugünkü Makedonların atası olmadığını, Büyük
İskender’i kurucu ata olarak sahiplenmenin yayılmacı emelleri dışa vurduğunu
savunuyor; Makedonya Cumhuriyeti’nin, Eski
Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya (FYROM) adıyla muhatap alınmasını istiyor.
Yunan tepkisi nedeniyle Makedonya, Birleşmiş Milletler BM’ye anayasasındaki
adıyla değil, Eski Yugoslavya
Cumhuriyeti Makedonya adıyla üye olabildi; Avrupa Birliği (AB) ve NATO’ya ise
üye olamıyor. Yunanistan, Makedonya Cumhuriyeti adının geçtiği, uluslararası
ekonomik, kültürel, sportif ve diplomatik etkinliklerde Makedonya’ya engeller
çıkarıyor.
***
Dediğim gibi Balkan gezimizde
kendimizi gurbete çıkmış hissetmedik. Nitekim Üsküp havaalanını bir Türk
şirketi işletiyor. Başka ülke havaalanlarındakinin tersine yabancılık çekmedik.
Vize sorulmadı. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, Makedonya’ya vizesiz
girebiliyorlar. Havaalanından şehir merkezine giden yol boyunca Türkiye’yi
birebir anımsatan mahalleler, Türkçe reklam panoları...
Üsküp Vardar nehri vadisine
kurulu bir şehir. Etrafı 2 bin metreyi geçen Şar Dağları ile çevrili. En yüksek
tepenin zirvesine bağımsızlık sonrasında devasa bir haç dikilmiş; gece ışı ışıl
parlıyor, dünyanın en büyük haçı olduğu söyleniyor. Böyle bir haç dikmek Soğuk
Savaş sonrasında dirilen milliyetçiliğin
ve ümmetçiliğin mütemmim cüzü omuş. Amaç, ülkede kalabilmiş Müslüman Türk
azınlığa, bu toprakların artık Ortodoks Makedonlara ait olduğunu hissettirmek.
(Benzer bir haça, nüfusun çoğunluğu Müslüman olan Bosna Hersek Cumhuriyeti
kenti Mostar’da da rastladık.)
Balkan rehberimiz Emir ve
Üsküp’teki yerel rehberimiz Osman, Türkiye’de üniversite okumuşlar, şakır şakır
Türkçe konuşuyorlar. Üsküp gezimizi Mustafa Paşa Camii’nden başlattılar. Üsküp
kalesinin hemen eteğinde yüksek bir tepedeki cami, 1492 yılında II. Bayezid’in
vezirlerinden Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Osmanlı egemenliği sona
erdikten sonra bakımsız kalmış; 1990’lı yıllarda TİKA tarafından restore edilmiş.
Cami avlusundaki konuşmalar, Anadolu’daki herhangi bir camii avlusundaki
konuşmalardan farksız. Ülkedeki etnik ve dini popülasyonun doğal yansıması. (Makedonya’nın
2 milyonu aşkın nüfusunun yüzde 64’ü Makedon, 24’ü Arnavut, 4’ü Türk, kalanı Boşnak,
Sırp, Roman, Ulah. Dini açıdan ise yüzde 64’ü Ortodoks, yüzde 34’ü Müslüman.)
Mustafa Paşa Camii avlusunda
soluklandıktan sonra hemen yakında Murat Paşa Camii, Sulu Han, Davut Paşa
Hamamı, Türk Çarşısı. Hepsi de mimarisine alışık olduğumuz yapılar. Davut Paşa
Hamamı, Ulusal Sanat Galerisi adıyla müzeye dönüştürülmüş; Sulu Han da Üsküp
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olmuş. Kapan Han’da yemek molası
verdik. Üsküp köfte, güveçte kuru fasülye, Üsküp salatası ve bira ile nefsimizi
körelttikten sonra tulumba tatlısıyla ağzımızı tatlandırdık. Yemekleri ve
tatlılarıyla Üsküp mutfağı Anadolu mutfağından farksız.
***
Üsküp mutfağının lezzetini
tattıktan sonra kentin Makedon tarafına geçtik. Makedonya
Meydanı, Üsküp’ün en geniş ve ünlü meydanı. Vardar Nehri kıyısındaki
meydan, yukarıda özetlediğimiz tarihsel mirasın tüm çelişkilerini taşıyor.
Meydan yakın zamanda yenilenmiş, devasa heykeller ve tarihi tarzda taklit
binalar kondurulmuş. Hakikaten devasa heykeller. Şaha kalkmış at üstündeki Büyük
İskender’in boyu on beş metreye yaklaşıyor; kaide dibinde kendisine eşlik eden
sekiz bronz aslanın boyları da iki buçuk metreyi geçiyor. Aslanlardan dördü çeşme
olarak dizayn edilmiş. Elinde kılıcıyla İskender, Yunanistan’ı işaret ediyor...
Meydanın öbür ucunda babası Filip’in heykeli de aynı mesajı veriyor. Mesaj,
meydanın bir köşesine kondurulmuş zafer takıyla güçlendirilmiş. Bağımsızlığın
20’nci yılında, Paris’teki Arc de Triomphe’un tıpkısı Üsküp’te çatılmış.
Meydanın tamamlayıcı
yapıtlarından biri de Taş Köprü. Osmanlı’dan kalma Taş Köprü de bağımsızlık
sonrasındaki restorasyondan etkilenmiş. Vardar nehri üzerine kurulu köprü, 12
kemerli, 214 metre uzunluğunda ve 6 metre genişliğinde; bugün sadece yayalara
açık.
Ristik Sarayı, Makedonya
Meydanı’nda dikkati çeken binalardan biri; 1926 yılında eczacı Ristik ailesi
tarafından konut olarak yaptırılmış, bugün işhanı olarak kullanılıyor.
Nobel Barış Ödülü sahibi Rahibe
Teresa’nın da Üsküplü olduğunu söylemiştik. Nasıl İskender Makedonya ile
Yunanistan arasında paylaşılamıyor, Rahibe Teresa da Arnavutluk ile Makedonya
arasında paylaşılamıyor. Makedon hükümeti, Arnavut kökenli Teresa’ın 1910-1928
yılları arasında Üsküp’te geçirdiği yılların anısına bir ev yaptırmış. Yapımı 2009
yılında tamamlanan ev, 2 milyon euroya mal olmuş. Anı evini dışardan gördük,
içindeki müzeyi gezmeye vakit ayıramadık. Müzede neler olduğunu tahmin etmek
zor değil; özel yaşamı veya kamusal misyonuna ilişkin mektuplar, dünyanın önde
gelen liderleri ve kanaat insanlarıyla buluşmalarında çekilmiş fotoğraflar
vs...
Tur firmalarının Üsküp
programlarında Makedonya Ulusal Müzesi ve İkinci Dünya Savaşı’nda katledilen
Yahudiler’in anısına düzenlenmiş Soykırım Müzesi de bulunuyor. Ancak Üsküp
gezimizde bu müzeleri gezmeye vakit ayıramadık.
Sözün özü, Makedonya’nın
tarihinden kaynaklanan Makedon / Yunan anlaşmazlığı Üsküp gezimizin her anında
kendisini duyumsattı. Nitekim, Üsküp’ten ayrıldıktan iki gün sonra Yunanistan
ve Makedonya’da karşılıklı protesto gösterileri yapıldığını haber aldık.
Bir gece konakladığımız Üsküp’ten
ayrılırken, bir yandan “Üsküp’te beş minare” diye terennüm ettim, bir yandan da
Yahya Kemal’in Kaybolan Şehir başlıklı şiirinden bir dizeyi anımsamadan
edemedim.
Üsküp ki Şar Dağ’ında devamıydı
Bursa’nın.
Bir lâle bahçesiydi dökülmüş
temiz kanın.
güzel bi anlatım olmuş biz de henüz bölgeden dönmüştük biz de hiç yabancılık çekmedik makedonyada hıristiyan bi taksi şöförü ile anlaştık bizi iki gün gezdirdi ve biz sormadan anlatmaya başladı osmanlı dönemindeki kadının adaletinden ve hıristiyanlara verilen hürriyetden ve bugün de abd ile türkiyenin bölgede rekabet ettiğini abd bir koyarsa türkiyenin iki koyduğunu inanın bize çok sıcak ve içten davranması bizi çok etkiledi bunu da geçmişte atalarımızın nasıl adil davranarak yönettiklerinin bizim nesle yansımasıydı ve her türk vatandaşı bölgeye gitmeli geçmişine küfür edenlere inayt nasıl gururla dolaşacağını görmeli bi de o taş köprü sultan murat köprüsü olmalı yanılmıyosam evet balkanlar buram buram anadolu kokmakda geçmişimizle ne kadar övünsek azdır zaten biz nereden çıktık oralar hep karıştı öyle değilmi üstad selamlar
YanıtlaSilOsmanlı geçmişimizdir ama övünülecek bir geçmiş değil Saim tertibim.
Sil“Osmanlı sahneden çekildi, oralar karıştı” savı, kendini aldatmaktır.
Osmanlı zamanında ne Balkanlar’da hürriyet ve adalet vardı ne de Anadolu’da.
İsyanlar, katliamlar birbirini izliyordu.
Hele Hıristiyanlar çifte baskı altındaydılar, zimmi sayılıyorlardı.
Tarihe, geçmişe duygularla değil, bilgiyle bakmalı.
Çok selam.
Osmanlı dönemini idealize etmesek iyi olacak!
YanıtlaSilOsmanlı dönemi idealize edilecek bir dönem değil SNÖ.
SilMehmet Saim Bilge'ye yanıtıma bakabilirsin.
Çok selam.