DENİZ GEZMİŞ TERÖRİST MİYDİ?
Balıkesir adliyesinde çok ilginç
bir dava görülüyor. Davanın konusu Deniz Gezmiş’i övmek. Sanık sandalyesinde 26’ncı
dönem CHP Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm var.
Tek sayfalık iddianameye göre Mehmet,
partisinin Balıkesir Altıeylül ilçe kongresinde “Deniz Gezmiş bu ülkenin bağımsızlığı için demokratik bir Türkiye için
emperyalizme karşı idam sehpasına gitti, o bir kahramandır, o bir devrimcidir, o
bir sosyalisttir…” demiş.
Savcı, bu sözlerin “silahlı terör eylemlerine katılması
dolayısıyla hüküm giyen Deniz Gezmiş’i övmek” olduğunu savunuyor ve Mehmet’in
iki yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istiyor.
Savcı, ayrıca İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu’ya “Adı soylu olan o soysuz
adam”, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye “dönek” dediği için Mehmet’i “kamu
görevlisine hakaret etmek”le suçluyor ve ikişer yıl hapisle
cezalandırılmasını istiyor.
***
Davanın ilginçliği İçişleri
Bakanı sıfatını taşıyan zatın soylu mu soysuz mu olup olmadığında değil. MHP
Genel Başkanı ünvanlı unsurun dönek olup olmadığı da bana göre ilginç değil.
İlginç olan, 12 Mart faşizmi döneminde darağacında katledilen Deniz Gezmiş’in
(ve tabii yoldaşlarının) aradan 47 yıl geçtikten sonra “terörist” olarak
gündeme getirilmesi ve suçlanması.
Duruşma günü Balıkesir adliyesi
belki de tarihinde görmediği kadar kalabalık. CHP Altıeylül ve Karesi ilçe
örgütleri adliye yerleşkesini doldurmuş. CHP Genel Başkan Yardımcıları Muharrem
Erkek, Orhan Sarıbal, İzmir Milletvekili Murat Bakan, Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer, Balıkesir Milletvekilleri Ahmet Akın, Namık Havutça, EMEP ve ÖDP
temsilcileri de Mehmet’e desteğe gelmişler. Hiç abartısız bin dolayında kişi, “Deniz Gezmiş’e kahraman demek suç sayıldı!”,
“Bu suça ortağız”, “Mehmet Tüm yalnız değildir”, “Halkın Vekiline sahip çıkıyoruz” yazılı
pankartlar taşıyor; “Hak hukuk adalet”
diye slogan atıyor.
ADAM-DER Kurucu Başkanı, Genel
Başkan ve Örgütlenme Sekreteri, Mehmet Tüm’ün dünürü Feruzan / Abdullah Şener dahil,
biz de ADAM-DER'i temsilen 18 kişilik bir topluluk olarak arkadaşımız dostumuz Mehmet’in
yanındayız. Sadece Balıkesir Barosu’ndan değil diğer illerden çok sayıda avukat
Mehmet’i savunmaya gelmiş. Kızı Helin de avukat cübbesini giymiş, babasının yanında.
Duruşma salonu daracık, en fazla
20 kişiyi alır. Üşenmeyip saydım, 50’den fazla avukat ve izleyici var, iğne
atsan yere düşmez. Balıkesir, Antalya ve Mersin’i aratmayacak sıcakta
kavruluyor. Daracık salon saunadan farksız. ADAM-DER topluluğu, o saunada izleyici
ve gözlemci olarak kurucu başkanı feda etmiş. Aralıksız üç saat süren duruşmada
çekilir dert değildi!!!
***
Davanın gelişimini özetle
anlatmak gerekirse: 2017 yılında MAN Adaları Belgeleri dolayısıyla siyasi
atmosfer gerilimli. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, belgeleri açıklayan CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na “şerefsiz,
alçak, sahtekâr, edepsiz” diyerek yüklenmiş. CHP Balıkesir Milletvekili
Mehmet Tüm de partisinin ilçe kongrelerinde Soylu’nun sözlerine karşılık
vermiş.
Yine o günlerde futbol yorumcusu
Rıdvan Dilmen, Recep Tayyip Erdoğan için “Parkasız
Deniz Gezmiş” demiş. Devlet Bahçeli, “Sahadaki
şeytanlığını siyasete taşımasın, Cumhurbaşkanı bir dönemin teröristi ile özdeş
tutulamaz” diyerek Rıdvan’ı kınamış ve özür dilemeye çağırmış. Mehmet Tüm
de ilçe kongrelerindeki konuşmalarında bu polemiği anımsatarak, “Devlet Bahçeli çıkmış Deniz Gezmiş için
terörist diyor. Ben buradan Devlet Bahçeli’ye sesleniyorum, O senin gibi dönek
değil, bir yıl önce Tayyip Erdoğan’a söylediklerini hatırla...” diye
karşılık vermiş; devamında (iddianameye aktarıldığı gibi) Deniz Gezmiş’in kahraman
olduğunu söylemiş.
Bu olayda gerek Mehmet Tüm’ün
gerekse avukatların döne döne vurguladıkları üzere, Süleyman Soylu ve Devlet
Bahçeli’ye yönelik sözler, siyasi eleştiriden ibaret; asla ve asla kamu
görevlisine hakaret suçu değil. Devlet Bahçeli kamu görevlisi değil, “dönek”
sıfatı da bugüne değin hiçbir siyasi tartışmada ve mahkeme kararında hakaret
olarak görülmedi.
Süleyman Soylu’nun Kemal
Kılıçdaroğlu’na yönelik “şerefsiz, alçak, sahtekâr, edepsiz” sözleri de kamu
görevi kapsamında değil, karşılıklı siyasi atışma çerçevesindedir. Zira İçişleri
Bakanı’nın görevleri arasında muhalefet liderini hakaretamiz sözlerle
aşağılamak yoktur. Mehmet Tüm duruşmada bu konuya değinirken bir ara, “İçişleri
Bakanı kendisine yakışmayan bir üslupla
partimin genel başkanına ağza alınmayacak sözler söyledi, partimin milletvekili
olarak kayıtsız kalamazdım” dedi. İçimden gülümsedim, “Kendisine yakışmayan bir
üslup ne demek, tam da kendisine yakışan
bir üslup” diye kendi kendime söylendim. Neyse ki bir avukat “Eski TBMM
Başkanlarından Cemil Çiçek’in bir cümlesi siyasi tarihe geçmiştir” diyerek, konuya
açıklık getirdi: “Siyaset kürsüsünde her şey konuşulabilir, fıkra da anlatılır,
atışma da yapılır, atasözleri de söylenir, şiir de okunur. Herkes istediğini
söyler, ama İstediğini söyleyen
istemediğini de işitir.”
***
Dediğim gibi davada ilginç olan,
idam edildikten 47 yıl sonra Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının “terörist” olarak yaftalanması
ve övülmesinin suç olarak nitelendirilmesi. Mehmet, bu suçlamaya yanıt verirken
coşkulu ve heyecanlıydı. Bir saate yakın ayakta, sauna sıcaklığında kan ter
içinde Denizler’i savundu:
“Sadrazam Damat Ferit’in
mahkemesinde Mustafa Kemal suçludur.
Hızır Paşa’nın mahkemesinde Pir
Sultan Abdal suçludur.
Amerikan mahkemelerinde Martin Luther King suçludur.
Cahiliye dönemine göre Hz. Muhammed suçludur.
Yezid’in mahkemelerinde Kerbelada
katledilen Hz. Hüseyin suçludur.
12 Mart faşizminin mahkemesinde
de Denizler suçludur.”
Mehmet, Recep Tayyip Erdoğan’ın
2010 Anayasa değişikliği kampanyasını başlatırken, 12 Eylül faşizmi döneminde
idam edilen Erdal Eren ve Mustafa Pehlivanoğlu’nun son mektuplarını okuduğunu,
hem ağladığını hem ağlattığını anlattı. İdamın ceza değil devlet eliyle
işlenmiş cinayet olduğunu vurguladı; Denizler’in bugün milyonlarca ailenin evlatlarına
verdikleri isimlerde, türkülerde, şiirlerde yaşatıldığını belirtti.
Avukatlar da Mehmet’ten geri
kalmadılar. Harbiye 1979 devresinden dostumuz Avukat Cemal Korzay, “35 yıl önce
doğan oğluma Deniz adını verdim” diye söze girdi.
Başka bir avukat, “Benim kızımın
adı da Deniz” diye sürdürdü.
Başka bir avukat, Denizler için
yakılan türkünün “Deniz mahkemeye düşmüş,
avukatı ben olaydım” dizelerini mırıldandı.
Bir avukat ise Mahir Çayan ve
arkadaşlarına yakılmış “Oy dere
Kızıldere, Böyle Akışın nere, Bizde hal mı bıraktın, Sana can vere vere”
türküsünü okudu.
Bir avukat da, Deniz Gezmiş ve
arkadaşları Dolmabahçe önlerine demirlemiş Amerikan filosunu protesto ederken, İslamcıların
ve milliyetçilerin kıbleyi Amerikan filosuna çevirip namaza durduklarını ve
devrimcilere saldırdıklarını; Amerikan donanmasına secde edenlerin bugün
iktidarda olduklarını, 47 yıl sonra Deniz Gezmiş’i terörist ilan etmenin bu
tarihsel saflaşma bağlamında görülmesi gerektiğini vurguladı.
(Keşke bir avukat da İbrahim
Kaypakkaya’dan, Sinan Cemgil’den, Taylan Özgür’den söz etseydi.)
Son sözlerin kayda geçmesinin
ardından mahkeme duruşmayı 11 Kasım’a erteledi. Duruşma çıkışında Mehmet alkışlarla
karşılandı. Mehmet, o sıcakta kendisini bekleyen kalabalığa, coşkulu bir
konuşmayla teşekkür etti.
***
Başlıktaki soruyu yinelemek gerekirse,
Deniz Gezmiş terörist miydi?
Eski deyişle tedhiş, terör,
terörist, terörizm, tanımlayanın gücüne göre anlam kazanan ideolojik kavramlar;
anlamı ve içeriği, kişilerin, örgütlerin, toplumsal sınıfların, devletlerin
konumuna ve çıkarlarına göre farklılaşıyor. Her şeye karşın, “terörizm, siyasal
amaçlar için örgütlü, sistemli ve sürekli şiddet kullanmayı yöntem olarak
benimsemektir” tanımında geniş görüş birliği bulunuyor.
Tarihin hiçbir döneminde
terörizm, devletler, uluslar, sınıflar, dinler ve siyasetler üstü bir anlam
kazanmadı. Tanımında yüzde yüz görüş birliği olmasa da terör, dehşete düşürme,
yıldırma, korkutma anlamlarına geliyor. Sözcük olarak tarihte ilk kez Fransız
Devrimi sırasında cumhuriyetçi liderlerden Robespierre tarafından telaffuz
edildiği söylenir. Fransız devrimcileri, kraliyetin despotizmine ve zulmüne karşı
terör uyguladıklarını söylüyorlardı.
Türkiye’de terör ve terörizm
kavramları siyasal bağlamından koparılarak, şiddet ve cinayet anlamında 12 Eylül
1980 darbesinden sonra dolaşıma sokuldu. Ondan önce yine siyasal bağlamından
kopuk şekilde anarşi ve eşkıya kavramları vardı.
Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının başlıca
eylemleri şöyle sıralanabilir:
-
Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye için
yürüyüşler mitingler.
-
ABD Emperyalizmine, NATO’ya ve 6. Filo’ya Hayır gösterileri.
-
Filistin’de İsrail’e karşı savaş.
-
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun kurulması.
-
Ankara’da ABD Büyükelçiliği güvenlik kulübesinin
silahla taranması.
-
Ankara İş Bankası Emek Şubesi’nin soyulması.
-
Ankara Gölbaşı’ndaki Amerikan askerlerinin kaçırılıp
fidye istenmesi; fidye verilmeyince askerlerin serbest bırakılması.
12 Mart faşizminin mahkemesi,
Denizler’i bu eylemlerden yargılayıp mahkûm etmedi. Öyle olsaydı, Denizler idam
edilmezlerdi; eylemlerine karşılık gelen hapis cezalarını yatıp çıkarlardı.
Mahkeme Denizler’i TCK’nin ünlü
146/1 maddesinden yargılayıp idama mahkûm etti; yani anayasal düzeni zorla
değiştirmeye teşebbüs suçundan.
Denizler 6 Mayıs 1972’nin
sabahında katledildiler. İdam sehpasında korkmadan haykırdıkları son sözleri anarşist,
eşkıya veya terörist olup olmadıklarını kavramaya yeterlidir:
“Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce
ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler,
köylüler! Kahrolsun emperyalizm!” (Deniz)
“Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa
ölüyorum! Sizler bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Biz
halkımızın hizmetindeyiz! Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz! Yaşasın
devrimciler! Kahrolsun faşizm!” (Yusuf)
“Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı
için savaştım! Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım! Bundan sonra bu bayrağı
Türkiye halkına emanet ediyorum! Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın
devrimciler. Kahrolsun faşizm!” (Hüseyin)
Denizler nasıl bir mücadele
verdiklerini, niçin asıldıklarını idam sehpasını tekmelerken bu sözlerle
haykırdılar. Buna karşın devlet psikolojik harp cephesinde Denizler’i siyasal
ve hukuki bağlamından kopuk şekilde anarşist ve eşkıya diye yaftaladı. O
günlerde Dolmabahçe’de Amerikan filosu için namaza duranlar bugün iktidardalar
ve Denizler’i terörist diye yaftalıyorlar.
Belirtmeli ki, Osmanlı’nın Bolu Beyi
karşısında Köroğlu eşkıya idi!
İşgalcilerin kuklası Padişah ve İstanbul
hükümeti karşısında Mustafa Kemal eşkıya idi!
Amerikan uşağı darbeciler
karşısında Denizler de anarşist, eşkıya idiler; bugün de terörist!
Ezilen halkların kahramanı Che
Guevara ne kadar teröristse Deniz, İbo ve Çayan da o kadar teröristtir!
***
Yazıyı noktalarken eklemeden edemiyorum.
Tayyip Erdoğan parkasız Deniz Gezmiş değildir. Omuzlarının üzerinde kafa yerine
top taşıyan Rıdvan Dilmen’in aklı bu konulara ermez. Ne kadar zorlanırsa
zorlansın, Amerikan emperyalizminin taşeronu olarak komşu Müslüman ülkelere
çullanan Erdoğan’dan Deniz çıkmaz, tekeden de süt sağılmaz! Denizler’e devlet
ağzıyla anarşist, terörist diyen sağcılar, dinciler, milliyetçiler de kendi
kahramanlarının (Çatlılar, Muhsinler, Kırcılar, Çakıcılar filan…) hangi
suçlardan hüküm giydiklerine kafa yormalıdırlar!
Kalemine sağlık abim.
YanıtlaSilBu kafasız topcu şimdi de Katar'lılara yalvarıyor Digitürkte yorumcu olabilmek için. Belki de parkasız abisini aracı yapar.
Levent abi çok selam. Topçu kafasız ama menfaatini ararken kafası baya çalışıyor.
SilKalemine yüreğine sağlık Rahmi. Mustafa Kemal bağımsızlık için savaşırken, düşmana köpeklik yapan işbirlikçiler, ona eşkiya diyorlardı. Ve hain padişah onlara saldıracak birkaç şerefsiz bulmakta hiç zorlanmadı. Tıpkı bugünkü gibi.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Cevdet, çok selam.
YanıtlaSilCesur yürekli Koca ADAM; Kalemine ve Ömrüne sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Çok selam.
SilTeşekkür ederiz Rahmi, eline yüreğine sağlık...
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Çok selam.
SilKalemine sağlık, koca yürekli kardeşim benim.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Çok selam.
SilTeşekkür ederim kalemine emeğine sağlık sevgiler
YanıtlaSilTeşekkür ederim toprağım. Çok selam.
Sil