Kamu Personeli Seçme Sınavı KPSS’nin üzerinden iki hafta geçti. Sınavın şaibeli olduğu, bir kısım soruların KPSS’ye hazırlık kursu veren bir dershanenin deneme sınavındaki sorularla aynı olduğu iddia edildi. Bir iddiaya göre 38, başka bir iddiaya göre 20 soru deneme sınavında sorulmuş.
Şaibe iddiaları üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, sürpriz şekilde Devlet Denetleme Kurulu DDK’yi harekete geçirdi; ÖSYM başkanını görevden uzaklaştırdı. Yüksek Öğretim Kurumu YÖK inceleme başlattı, sınav iptal edildi.
Savcılığın soruşturması kapsamında adı geçen yayınevi ve dershanede aramalar yapıldı. Ancak, aradan yeterince süre geçmesine karşın kamuoyunu ve sınava katılan 1 milyon 500 bin dolayında kişiyi tatmin edecek bir açıklama yapılmadı. Kaç soru benzer veya aynıdır, sorular çalınmış mıdır, çalınmışsa kimler tarafından ne şekilde çalınmıştır? Bugünün teknolojisiyle kolayca bulunabilecek yanıtlar nedense açıklanmıyor.
Naçizane kanaatim, yürütülen soruşturmadan araştırmadan ciddi bir sonuç çıkmaz. Muhalefet, somut kanıt olmadan bir iddia ortaya atıp AKP’yi suçladı; mağduriyet istismarı ustası Erdoğan somut kanıtsız iddiayı fırsata çevirdi. Yarın öbür gün, soruşturma sonucu bumerang gibi muhalefete çevrilirse şaşırmamalı.
***
DEVLETİ ELE GEÇİRMENİN YÖNTEMİ OLARAK SINAV HIRSIZLIĞI
Soruşturmanın sonuçsuz kalacak olması, 2022 KPSS’nin şaibesiz olduğu anlamına gelmemeli. Dahası, sadece 2022 KPSS değil, geçmiş sınavlarda da hırsızlık yapıldı. Yine de insaf ile söylemeli ki, geçmiş sınavlardaki hırsızlık münferit idi; AKP iktidarı döneminde sıradanlaşıp örgütlü suç haline geldi. Dinci cemaatler tarikatlar, sınav hırsızlığını devlet kadrolarını ele geçirme yöntemi olarak benimsediler; soruları çalmayı “dâru'l harbte kâfir ile savaş” diye meşrulaştırdılar.
Dinci cemaatler tarikatlar soruları çalar ve sınav hırsızlığını meşrulaştırırken elbette siyasi iktidardan güç alıyorlardı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2010 KPSS’de soruların önceden dağıtıldığı iddiaları üzerine, “KPSS’yi terörize etmeyin, sınav son derece başarılı, temiz ve sorunsuz geçti” demişti. Oysa ki, sınav Fetullah Gülen Cemaati’nin hırsızlığından başka bir şey değildi. Erdoğan ile Fetullah Gülen’in yolları ayrıldıktan ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra 2010 KPSS soruşturmaları kapsamında çok sayıda dava açıldı. Ne ki, davalardan sınav hırsızlarına ibret olacak bir sonuç çıkmadı; çıktıysa da ben bilmiyorum.
Bu arada Gökçer Tahincioğlu’nun araştırmasına göz atmakta yarar var. “İstihbarat birimlerinin, Ankara Başsavcılığı’nın talebi üzerine yaptığı istatiksel analizlere göre, Gülen cemaati 2002-2013 yılları arasında, yani 17-25 Aralık 2013 sonrasına kadar tüm ÖSYM sınav sorularını çaldı; 500 bin kişi çalıntı sorularla devlete sokuldu.”
***
TSK’Yİ ELE GEÇİRMENİN YÖNTEMİ OLARAK SINAV HIRSIZLIĞI
Dediğim gibi sadece 2022 KPSS değil, geçmiş sınavlarda da hırsızlık yapıldı. Sınav hırsızlığı AKP iktidarında vaka-i adiye olarak sıradanlaştı, örgütlü suç haline geldi. FG Cemaati (ya da güncel adıyla FETÖ) son 40 yıla yayılan zaman diliminde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni sınav hırsızlığı yoluyla ele geçirdi ve darbeye girişecek derecede güç devşirdi.
FETÖ’nün TSK’de mevzi kazanmasının öyküsü, TBMM 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu Raporu’nda, 15 Temmuz dava iddianamelerinde ve Hulusi Akar’ın Genelkurmay Başkanı iken kurduğu bilirkişi heyetinin raporunda ayrıntısıyla anlatılmıştır.
İlgili raporlara göre FETÖ’nün TSK’de örgütlenmesi 1970’lerde başladı. Örgütlenme 2000’li yıllara değin sızma şeklindeydi. Sızmalara karşı zaman zaman soruşturmalar yapıldı. Kuleli Askeri Lisesi’nde 1982’de yapılan ilk soruşturmada 86 öğrencinin ilişiği kesildi. (1)
15 Temmuz Genelkurmay Çatı İddianamesi’ne göre, ikinci soruşturma1986’da Maltepe Askeri Lisesi’nde yapıldı; soruşturulan 250 öğrenciden 30’u Fetullahçı oldukları gerekçesiyle okuldan atıldı; atılmayan öğrencilerin tamamı 15 Temmuz darbe girişimine general veya albay rütbesiyle katıldılar.
***
FG ÇETESİ’NE TSK’DE NE İSTEDİYSE VERİLDİ
FETÖ’nün askeri okullara ve TSK’ye sızması YÖK bünyesinde ÖSYM tarafından yapılan bir araştırma (2) ile de mercek altına alınmıştır. ÖSYM’nin Askeri Liseler Sınavları (ALS) ile ilgili incelemesine göre, matematik sınavında 30 sorunun 30’unu birden doğru yapan adayların sayısı 2004 yılından itibaren patladı. Matematik testinde tam puan alan öğrenci sayısı 2000’de 34, 2001’de 35, 2002’de 60, 2003’te 52’dir. Bu tarihten sonra tam puanlı öğrenci sayısı artık yüzlercedir; 2004’te 234, 2005’te 168, 2006’da 491... Matematik testinde tüm sorulara doğru cevap veren aday sayısı rekoru 2010’da kırıldı, tam 1.214 aday 30 matematik sorusunun 30’una da doğru cevap verdi! 2011, 2012, 2013 sınavlarında tam doğru cevap verenlerin sayısı da ‘hayatın olağan akışı’na uygun değildir. Zaten o yıllarda askeri liselere yerleşmiş adayların çoğunluğu FETÖ’ye yakın özel eğitim kurumlarından mezundur. (3)
O yıllarda sınav hırsızlığı öylesine sıradanlaştı ki, sorular ailecek çalındı. Gazeteci Mehmet Yılmaz’ın ısrarla yazdığına göre, 2010 yılındaki KPSS’de “doğru yanıtları bilerek” öğretmen olan 102 kadının kocaları, 15 Temmuz darbe girişiminde aktif rol oynayan subaylardan başkası değildi.(4)
17-25 Aralık 2013 sonrası FETÖ’ye karşı operasyonlar başlayıp ÖSYM’de ciddi değişiklikler olunca, durum değişti; 2014 ALS’de matematik sınavında 30 sorunun 30’una birden doğru cevap verenlerin sayısı 2’ye düştü. Oysa 2013’te bu sayı 262’ydi. 2015’te hiç kimse 30’da 30 yapamadı, 2016’da ise sadece 4 kişi. Tek başına bu çarpıcı düşüş bile çok anlamlıdır.
Tolga Şardan’ın haberine göre de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, tüm askeri liselerin 2000-2016 yılları arasındaki sınav sonuçlarını inceledi. 2014’e kadar olan dönemde Türkçe, matematik, sosyal ve fen sorularının bulunduğu testlerdeki doğru yapanların öğrenci sayısı yüzlü rakamlardayken, 2014’ten sonra bu sayı 0-10 öğrenci arasında kaldı. Savcılığın tespitlerinde 2000-2016 yılları arasında askeri lise sınavlarıyla TSK çatısı altına girenlerin yüzde 97’nin FETÖ’cü olduğu görüşüne ulaşıldı. Sınav sorularının çalınmasıyla, sınavı başarmış gibi görünerek TSK mensubu yapılan yaklaşık 7 bin 700 öğrencinin ilk ve orta öğretim geçmişlerinin askeri lise sınavlarını desteklemediği tespit edildi.(5)
ÖSYM'nin ve savcılığın araştırması tam da şu anlama geliyor: Askeri liseler, TSK’nin ana subay kaynağıdır, başka bir ifadeyle ordunun ana rahmidir. Genelkurmay’ın raporunda da itiraf edildiği üzere 1986’dan itibaren FG Çetesi sistemli bir şekilde subay kaynağına sızdı. Özet bir cümleyle, FG Çetesi 1986’dan başlayarak 2014 yılına kadar, yani 28 yıl boyunca soruların önceden verilmesi yoluyla ordunun ana rahmine sızdı, örgüt mensubu olmayan öğrencileri de şok mangası uygulamalarıyla tasfiye ederek, okulları ele geçirdi. Çatı iddianamesinde paylaşılan istatistiki tabloya göre, 2007-2013 yılları arasında harp okullarından ihraç edilen öğrenci sayısı Cumhuriyet tarihi boyunca ilişiği kesilen öğrenci sayısından daha fazladır. Genelkurmay’ın bilirkişi raporunda da itiraf edildiği üzere, bu yolla okullarda çoğunluğu sağlayan öğrenciler kıta yaşamlarında kurmay heyetinin ve general kadrosunun çoğunluğunu da ele geçirdiler. Benzetmek gerekirse, emniyet, yargı ve sivil bürokraside “ne istediyse verilen” FG Çetesi’ne TSK’de de ne istediyse verildi. Bütün bu süreç, TSK’nin sözüm ona “Atatürkçü” üst komuta heyetinin gözleri önünde yaşandı. Hulusi Akar ise 2002-2005 yıllarında Kara Harp Okulu komutanı, 2005-2007 yıllarında Kara Harp Akademisi Komutanı, 2011-2013 yıllarında Genelkurmay İkinci Başkanı olarak, etrafına topladığı FETÖ’cü subaylarla birlikte, söz konusu sürecin seyircisi değil, asli failleri arasındadır.
***
28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısıyla başlayan süreçte FG Çetesi TSK’deki mensuplarını seküler yaşam tarzına yönlendirerek varlığını korudu.
AKP’nin tek başına iktidara gelmesinden sonra ise FETÖ daha sistemli bir şekilde TSK’ye yerleşti. Bu dönemde FETÖ personel, atama ve tayin başkanlıkları, istihbarat ve istihbarata karşı koyma, kurmay şube müdürlüğü, bilgi işlem başkanlıkları, muhabere bilgi sistemleri, askeri okullar ve harp akademileri, karargâh emir subaylığı, özel kalem müdürlüğü, askeri mahkemeler, savcılıklar ve adli müşavirlikler ve GATA’da örgütlenmeye özel önem verdi. “Harp okullarına atanma, askeri okullara öğrenci alımı, sözleşmeli personel temini, yurtdışı ve yurtiçi yükseköğrenime personel gönderme, harp akademilerine personel seçimi, GATA’daki öğretim üyesi atamaları, askeri hâkim ve savcı temini, askeri yüksek yargı üyelerinin seçimi FETÖ yapılanmasının kontrolüne geçti.”(6)
Ergenekon, Balyoz, askeri casusluk vs gibi kumpas davalarının başlamasıyla birlikte FETÖ, ordu içerisinde kendisine rakip ya da engel olarak gördüğü personeli de çeşitli yollarla tasfiye etmeye başladı. Askeri yargıda, askeri tıpta, kuvvetlerin personel başkanlıklarında örgütlü olmanın verdiği güçle FETÖ, sağlık muayenelerini, disiplin soruşturmalarını, idari ve cezai yargılamaları, örgüt mensubu olmayan personel aleyhine uyguladı. Başta pilotlar olmak üzere binlerce asker ordudan ayrılmak zorunda bırakıldı ya da sağlık muayenelerinde elendi, idari cezai davalarda mahkûm edildi. Sonuçta örgüt mensupları TSK hiyerarşisinde hızla yükseldiler. 2011, 2012, 2013, 2014 ve 2015 YAŞ’larında terfi ettirilen personelin çok büyük kısmı 15 Temmuz’da FETÖ mensubu olduğu ortaya çıkan subaylardır.
FETÖ TSK’de mevzilenirken harp akademilerini ihmal etmedi. Gerek akademi sınav sorularının çalınması gerekse YAŞ’larda örgüt mensubu albaylar ile general ve amirallerin terfi ettirilmeleri sonucu, TSK’nin general amiral mevcudunda örgüt devasa bir sayıya ulaştı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında 166 general ve amiral ihraç edildi, tutuklandı. Anılan dönemde TSK’de 358 general ve amiral olduğu düşünüldüğünde toplam general/amiral mevcudunun yüzde 46’sının FETÖ ile ilişkili veya darbeci olduğu ortaya çıktı.
***
TÜRKİYE İSLAMCI VESAYETTEN DE ARINMALIDIR
Yazıyı bitirirken daha fazla ayrıntıya girmeden söyleyelim, “darbeciler temizleniyor” gerekçesiyle FG Çetesi tasfiye edilirken TSK’nin başka tarikatların kontrolüne girmesi de kabul edilemez. Ordunun darbelere elverişli zemin sunan özerkliği elbette sınırlandırılmalıdır. Ordu-siyaset terazisinde sivil hükümetin ağır basması, burjuva demokrasisinin asgari gereğidir. Kuşkulu olan, sivil hükümetin bu denklemin burjuva demokrasisinin asgari standartlarına sadakat düzeyidir. İşte bu temel eksiklikten dolayı, yani “sivil demokrasi” eksikliğinden dolayı, ordu güç kaybetti diye Türkiye daha fazla demokratlaşmadı. Çünkü Türkiye’nin “sivil” denetçileri ne yeterince sivildir ne de demokrat. Kışla merkezli militarizm geriletildi. Ancak militarizmden boşalan alan, sivil demokrasi zafiyeti nedeniyle, toplumun tüm sınıf ve katmanlarının kendileri için sürece ve yönetime katıldıkları bir demokrasiyle dolmadı. Militarizmin yerini aynı ölçüde katı, inancı araçsallaştıran siyasal İslam aldı.
Eklemek uygun olur. Bir kurumda dindarlık yarışı başladı mı, fazla uzak olmayan son durak selefiliktir. Ordunun toplumsal ve siyasal yaşam üzerindeki egemenliği kırılmadan Türkiye’de ciddi bir demokratikleşme yaşanamayacağı tezi ne kadar doğru idiyse, siyasal İslam etkisizleşmeden demokratikleşme olamayacağı tezi de o kadar doğrudur.
Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmesi, yani ortak vatanda eşit ve özgür yurttaşlık çatısı altında herkesin kimliği, dili, kültürü ve inancıyla özgürce yaşayacağı, birbirine üstünlük kurmayacağı, ortak evin nimetlerini hakça paylaşacakları demokratik ülke olabilmesi için militarizmin geriletilmesi ne kadar gerekli ve zorunlu idiyse, dini araçsallaştıran siyasal İslam’ın geriletilmesi de o kadar gerekli ve zorunludur.
Not: Bu yazı, Hulusi Akar’a hakaret suçlamasıyla açılan ve beraat kararıyla sonuçlanan davada yaptığım açıklamaların kısmi bir özetidir.
Dipnotlar:
1. TBMM 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu Tutanak Dergisi, 19 Ekim 2016, s: 58.
2. Aktaran İsmet Berkan, Türk ordusu böyle ele geçti, Hürriyet, 17 Ağustos 2016.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ismet-berkan/turk-ordusu-boyle-ele-gecti-40196965
Erişim tarihi 25 Aralık 2019.
3. Söz konusu dönemde sorular adeta ailecek çalınmıştır. “Eşi KPSS soruşturmasında şüpheli olan toplam 487 personel bulunmaktadır. Bunlardan 90’ı KKK mensubu karacı kurmay subaydır. KKK mensubu kurmay subayların genel mevcuda oranının yüzde 5.62 olduğu göz önünde bulundurulduğunda, eşi KPSS soruşturmasında şüpheli bulunan kurmay subaylar tüm şüpheli personele oranının (yüzde 19) hayatın olağan akışına aykırıdır.” (Genelkurmay Çatı İddianamesi, s: 415.)
4. https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz/yardim-ve-yataklik-edeni-de-unutma,35627
AKP nin FETÖ den farkı var mıdır?
YanıtlaSilOlayı özetleyen, ayrıntılı güzel bir yazı olmuş. Selamlar
YanıtlaSil