AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ne maharetli diplomasi sihirbazıymış da haberim yokmuş. Daha doğrusu matbuat ahalisinin çoğu biliyormuş da ben bilmiyormuşum. Sağ olsunlar, yozdaş medya personeli yazdı da ben de haberdar oldum Erdoğan’ın diplomasi maharetinden. Meğer Erdoğan, “Grand Strateji” üstadıymış. Dahası, “Pro-aktif diplomasi” uyguluyor, kendisine karşı da “Uzun Oyun Stratejisi” uygulanıyor…
***
Grand Strateji, Uzun Oyun Stratejisi, Pro-aktif diplomasi… Bunlar da nereden çıktı?
Hani Erdoğan “bu can bu tende oldukça yüzü yüzüme rast gelmesin, ne cenazeme ne mezarıma” diplomasisi(!) uyguluyordu; dünya yıkılsa yüzüne bakmaz, elini sıkmaz, aynı masaya oturmazdı ya.
Örneğin İsrail liderleri; öldürmeyi iyi bilirlerdi.
Mesela Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed Bin Selman (MBS). Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda vahşice katledilmesinin emrini veren kişi. Erdoğan medyasında manşetten yıllardır “Katil Prens” başlıklarıyla hedefteydi.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE). Suudilerle birlikte 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü; manşetten “Şerefsiz bunlar” diye yaftalanıyordu.
Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah El Sisi; İhvancı Mursi’yi darbeyle devirmişti. Erdoğan “Benim için Mısır’ın Cumhurbaşkanı Mursi’dir. BM’de Sisi ile aynı masaya oturmadım. Oturursam kendimi inkâr ederim” demişti. Hatta, aradan altı yıl geçtikten sonra 2019 İstanbul belediye seçiminde meydanlarda “Sisi mi, Binali Yıldırım mı?” diye sormuştu…
Yıllara yayılan bu posta koymalar muhafazakâr mahallede İslamcı siyasetin icabı “ilkeli dik duruş” olarak alkışlandı, efsaneye dönüştürüldü. Son üç beş ayda ise alkışların övgülerin yerini derin hayal kırıklığı ve eşine az rastlanır oportünizm aldı. Çünkü Erdoğan, “öldürmeyi iyi bilirsiniz, katil, şerefsiz, darbeci” dediklerinin hepsiyle kucaklaştı, musafaha yaptı.
***
Musafahanın ilk perdesinde dışişleri bakanları, meclis başkanları ziyaretlerinin ardından Erdoğan BAE’ye gitti. BAE’nin Türkiye’deki dinamik yatırım ortamına büyük katkılar sağladığını ifade eden Erdoğan, “Ziyaretimizin amacı bu potansiyeli hızlıca hayata geçirmektir” diyerek 13 anlaşmaya imza attı (14 Şubat 2022).
Kucaklaşma sırası İsrail’deydi. İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog Ankara’ya geldi. Erdoğan “Bu ziyaretle beraber ikili ilişkilerimizi, geleceğe yönelik çok daha fazla bir zemine olumlu istikamette oturtmanın gayreti içinde olacağız” dedi (9 Mart 2022). Ardından Erdoğan New York’ta İsrail Başbakanı Yair Lapid ile görüştü.
Musafaha sırası Cemal Kaşıkçı’nın katiline gelmişti. Önce Kaşıkçı davası dosyası Suudi Arabistan’a devredildi (7 Nisan 2022). Hemen ardından Erdoğan, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz Al Suud’un davetlisi olarak Riyad’a gitti; “Hadimü’l Haremeyn’in daveti üzerine Suudi Arabistan’a ziyaret gerçekleştirdik. Tarihi, kültürel, beşeri bağlara sahip iki kardeş ülke olarak aramızdaki her türlü siyasi, askeri, ekonomik ilişkilerin artırılması ve yeni bir dönemin başlaması için gayret içerisindeyiz” dedi (29 Nisan 2022).
Bu ziyaretin ardından “katil prens” MBS Ankara’ya geldi. Erdoğan MBS’yi öyle bir karşıladı, kucakladı, ağırladı ve uğurladı ki; o yaştaki bir insan ancak evladını öyle kucaklar. Öylesine bir musafaha ve muhabbet yani. Resmi açıklamada “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Veliaht Prens Muhammed bin Salman bin Abdülaziz Al Saud arasında resmi görüşmeler, iki ülke arasındaki mükemmel ilişkilerin derinliğini bünyesinde barındıran samimiyet ve kardeşlik ortamında gerçekleştirilmiştir” denildi (21 Haziran 2022).Nihayet musafaha sırası Mısır’ın “zalim, darbeci” lideri Sisi’ye geldi. Erdoğan, Katar Emiri’nin moderatörlüğünde Doha’da Sisi ile tokalaştı (20 Kasım 2022). Öyle sıradan bir el sıkışma değil. Erdoğan iki eliyle kavramış Sisi’nin elini, öylesine muhabbetli ve mütebessim! Mabeyin gazetecilerinin sorusu üzerine “Temennim odur ki, bakanlarımızla başlayan süreci, daha sonra inşallah üst düzey görüşmelerle iyi bir noktaya taşıyalım istiyoruz” diye açıkladı el sıkışmasını.
Musafaha sırasında şimdi “katil Esed” var. Erdoğan, “Esad ile görüşme olabilir, siyasette küslük dargınlık olmaz. Eninde sonunda uygun şartlarda adımları atarız” diyor.
***
YAZIKLAR OLSUN MÜSLÜMANLARA MI?
Dediğim gibi, Erdoğan’ın bu musafahaları kucaklaşmaları şeriatçı mahallede hayal kırıklığı yarattı. Kendisi de hayal kırıklığı yaşıyor mu, bilemiyorum. Ama aklını dimağını şeriatla, İslam enternasyonalizmiyle, hilafetle bozmuş İslamcılar derin hayal kırıklığı içindeler.
Örneğin, Akit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu, “Yazıklar olsun biz Müslümanlara! Keşke o fotoyu görmeseydim! O fotoğrafı görünce yıkıldım” diyerek kayda geçirdi hicranını. Şeriatçı misyoner Hakan Albayrak da, Erdoğan’ın Sisi ile çift elle tokalaşmasını “bağrına taş basarak sineye çektiğini” yazdı. Ahmet Taşgetiren ise ona buna bağırarak dış politika yapılamayacağını, “reel” ile “ideal”i dengelemek ve dünyanın şartlarını da göz önüne almak gerektiğini söyleyerek teselli etmek istedi ama nafile. İslamcı şeriatçı mahallede derin bir hüzün ve “gücümüz yetmedi” ağlaşması var.
Oysa bu denli ağlaşmaları gerekmiyordu. İktidar beslemesi diğer medyalardaki yozdaşlarına baksalar, kendilerini rahatlatacak izahatı bulmakta hiç zorlanmazlardı.
Örneğin Hürriyet Gazetesi personeli Abdülkadir Selvi’ye göre, hayal kırıklığına ne gerek var? Erdoğan’ın kucaklaşmaları “Grand Strateji” gereği. Yani Büyük Strateji! (Abdül’ün kulağına bu tumturaklı sözcükleri kim fısıldadı, merak ediyorum.) Grand Strateji’de Erdoğan’ın attığı adımlar dış politikadaki kazanımları hazmetme ve bir statükoya kavuşturma çabası. Bu çaba, Putin’in ev sahipliğinde Esed ile kucaklaşmayla taçlanacak.
Sabah Gazetesi’nden Prof. Dr. Burhanettin Duran’a göre de, Erdoğan’ın kucaklaşmaları “pro-aktif diplomasi”. Yani Erdoğan hem Ukrayna krizinde arabulucu oluyor hem ikili ilişkileri toparlıyor hem de “Siyasette küslük olmaz” diyerek Sisi’den sonra Esed ile görüşmeye hazırlanıyor…
Yine Sabah Gazetesi’nden Bercan Tutar ise, “CIA’nın ‘Uzun Adam’a karşı ‘Uzun Oyun’ Stratejisi” geliştirdiğinden söz ediyor. Bercan’a göre Kemal Kılıçdaroğlu’nun resmi kurumlara ani baskınları ve bu kurumları itibarsızlaştırma girişimleri, Türk Tabipleri Birliği’nin TSK’ya yönelik kimyasal silah iddiası, Taksim’deki saldırının PKK/YPG tarafından yapılmadığı görüşü “Uzun Oyun Stratejisi” kapsamındaki faaliyetler…
***
SUYA DÜŞEN HİLAFET HAYALİ
Grand Strateji, Pro-aktif diplomasi, Uzun Oyun Stratejisi… Daha neler neler…
Dediğim gibi, süzme şeriatçı mücahitler ağlaşmak yerine bitişik komşu yozdaşlarının sayfalarına ekranlarına baksalar, moral bozukluğunu hayal kırıklığını dengeleyecek, kendilerini rahatlatacak izahatı fazlasıyla bulurlardı. Ama akılları dimağları İhvancı İslam enternasyonalizmiyle bloke olduğundan bu gibi kavramlar akıllarına gelmedi; bundan sonra da gelmez.
Şu da aşikâr ki, yozdaş medyanın kanaat bezirgânları Erdoğan’ın U dönüşlerini ne kadar yüceltirlerse yüceltsinler, -kendileri de biliyorlar ki- ortada ne Grand Strateji var ne de Pro-aktif diplomasi. Olan biten, dış politika ve diplomasi yerine ikame edilmiş İhvancı İslamcı hayalin iflasıdır.
Neydi o hayal? Özetle, dirilen Osmanlı’nın mirasçısı Türkiye İslam dünyasının lider ülkesidir, Erdoğan veya Türkiye’nin başkanı her kimse o da halifesidir. Yanı sıra İslam ortak pazarı, İslam dinarı filan. Necmettin Erbakan’ın başlattığı Milli Görüş hareketi içinde Erbakan’ın kendisi, Erdoğan ve arkadaşları hep bu hayal ve heyecan ile siyaset yaptılar.
Arap Baharı sürecinde nasıl da canlıydı o hayal! 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde kimi solcuların “akşama kalmaz” dedikleri devrim kadar yakın bir hayaldi İhvancı enternasyonalizm ve hilafet. Kobani düştü düşecekti, birkaç haftaya kadar Şam’da Emevi Camii’nde şükür namazı kılınacak, Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okunacaktı. Ama olmadı, olacağı yoktu zaten. Karahasanoğlu Ali’nin de belirttiği gibi güç yetmedi bu hayali gerçekleştirmeye.
***
MURSİ ŞEHİT ERDOĞAN GAZİ
Erdoğan’ın bu hayali gerçekleştirmesi mümkün değildi. Arap Baharı kışa evrildi, Mısır’da darbe ile devrilen İhvan hiçbir Arap ülkesinde tutunamadı; Filistin'de HAMAS yönetimindeki Gazze şeridine kadar daraldı, liderleri müritleri Türkiye’ye sığındılar. İhvancılar, “Mursi şehidimiz Erdoğan gazimiz” tesellisiyle ağlaşırken, devletler arası siyasetin kadim kanunları hükmünü icra etti, gecikerek de olsa Erdoğan bu fotoğrafları vermeye mecbur kaldı. Ne için? Suud hanedanından, BAE ve Katar’dan gelecek üç beş milyar dolar borç, swap vs karşılığında. Değer miydi? İhvancı hayal bu denli ucuz mudur, bilemem.
Türkçe’de bu gibi durumlara uygun hayli özdeyiş var. Tükürdüğünü yalamak, kirlettiği testiden su içmek, bükemediği bileği öpmek, kof kabadayılık vs… Nitekim Sisi ile musafahadan bu yana muhalefet gün aşırı bu özdeyişleri Erdoğan’ın başına kakıyor. Kof kabadayılık hariç, hepsi de uyar ama sorun bu tür sığ eleştirilerin çok ötesinde. İlk kez Erdoğan’ın başına geldiği de söylenemez. Erdoğan’ın farkı, kararlarının ve attığı adımların merkezindeki İhvancı zihniyet nedeniyle (kör parmağım gözüne) kabul olmayacak duaya durması, rüyaya dalması ve bunu dış politika yerine ikame etmesi. Türkiye çok zararını gördü bu “pro-aktif” ihvancılığın; bölge halklarına da çok kan ve gözyaşı döktürdü. Sonuçta devletler arası siyasetin kanunları, devletler arasında ezeli/ebedi dostlukların değil çıkarların olduğu yasası, dış politikada Firavun/Musa masallarıyla edilen duaya yer olmadığını sert bir şekilde anımsattı; “öldürmeyi iyi bilen” İsrail liderleriyle, “şerefsiz” BAE yönetimiyle, “katil” Suudi prensiyle, “darbeci zalim” Sisi ile Erdoğan’ı kucaklaştırdı. Sırada, “kendi halkını ve şehirlerini bombalayan” Esed ile kucaklaşma var. İşin tuhafı, Sisi “Aman ne iyi oldu Erdoğan ile tokalaştım” havasında olmadığı gibi Esad da Erdoğan’ın uzattığı eli tutmaya nazlanıyor. Neredeeen nereye!
Aslında Erdoğan’ın rüyası Gezi direnişiyle sona ermişti. Türkiye’de Gezi direnişi sonuçsuz kaldı ama hemen ardından Mısır’da İhvan darbeyle devrildi. Erdoğan, canlı yayında İhvan liderinin kızı Esma için göz yaşı dökerken kâbusa dönen kendi rüyasına da ağlıyordu.
Rüya sona erdi, sabahı şerifleriniz hayrolsun Erdoğan! Gerçeğin çölüne hoş geldin! Değmezdi üç beş milyar dolar borç gelecek diye fani dünyanın oportünizmine bel bağlamak. “Kendimi inkâr etmiş olurum” sözlerini anımsıyor musun? Hakikaten değmezdi yalan dünya siyasetine. Geçmiş olsun! Oysa, ne güzel laiklik tavsiye ediyordun İslam coğrafyası liderlerine. Mısır’a gittiğinde “Devlet tüm inanç gruplarının inancını teminat altına alır. Hepsine eşit mesafededir. Hatta hatta daha ileri gidiyorum dinsizin bile, ateistin bile inancına devlet saygı duyacaktır. Onu da güvence altına alacaktır. Laik devlet budur” demiştin. Hatırladın mı? Ölü gözünden yaş imam evinden aş çıkmayacağı özdeyişine karşın bir temenni işte: Keşke başkalarına tavsiye etmekle kalmayıp Türkiye’de inşa etseydin laikliği. Keşke Araplar ve Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıklarda taraf olmak yerine arabuluculukla yetinseydin. Baki selamlar.
Emeklerinize yüreğinize sağlık.
YanıtlaSilSaygılar..
Emeğine sağlık teşekkür ederim
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil