Olan bitene bakıp kahırlanmamak, dindarlar hesabına üzülmemek elde değil.
Kutlu Doğum Haftası kapsamında
düzenlenen kimi etkinlikler, akıl sağlığı adına ne denli endişe verici bir
noktaya savrulduğumuzu gösteriyor.
Üsküdar Belediyesi, ‘Asr-ı Saadet’e Yolculuk’ adı altında
Kâbe maketi yaptırmış. Ama çakma Kâbe’yi tavaf etmeyi yasaklamış. Nitekim
ihrama girip tavafa başlayan Avukat Cihat Duman yaka paça gözaltına alınmış. (Kâbe’nin
çakması oluyor da tavafın niye olmasın ey dindarlar?)
Tuzla Belediyesi, Hz. Muhammed’in
Mekke’den Medine’ye hicretini
canlandırmak üzere temsili yürüyüş parkuru
düzenlemiş. Yürüyüşe katılanlara zemzem suyu ve hurma ikram etmiş. Çekilişle 1
kişi umre hediyesi kazanmış. (Hani İslam’da şans ve talih oyunlarına yer
yoktu!)
Tokat’ın Zile ilçesinde de Kur’an-ı
Kerim motifli pasta kesilmiş. (Kur’an motifli pastayı Hıristiyanlar veya
ateistler kesseler, neler olurdu neler?)
***
Ne var bunda denilebilir. Bence
de öyle. Başkalarına zarar vermemek koşuluyla bırakın insanlar içlerinden nasıl
geliyorsa öyle ibadet etsinler. Bir de yeter ki, kendi din veya mezheplerinin
ibadetleri için kamu kesesinden finansman ve ayrıcalık talep etmesinler.
Ama burası Türkiye! İşler öyle
özgürlükçü ve akılcı bir atmosferde yürümüyor. Kimi Müslümanlar kamu kesesinden
beleş sevap kazanmaya çok hevesliler. Sözde laik devlet bunu teşvik ediyor. Din
tüccarı hırsızlar da “zengine han hamam
servet, bu dünyada cennet / çalışana yoksula din diyanet, öbür dünyada cennet”
siyasetini bu yolla meşrulaştırıyorlar.
Bu konularda en büyük günahı
işleyen kurumların başında da Diyanet İşleri Başkanlığı geliyor. Başkanlık, Kur’an
ya da Kâbe gibi dini figürlü pastalar yapılmasının çok yanlış olduğunu bildirmiş.
Maketin Kâbe kurulabileceğine ama maketi tavaf etmenin büyük vebal olacağına
fetva vermiş. Yani kaba deyimle kıvırtmış.
Oysa bi’dat konusundan başlayarak
bu gibi sapıklıkların dinde yeri olmadığını açıklayabilirdi.
Bid’at ne mi? Bi’dat, dinde
olmayan bir şeyi yapmak demektir. Yani peygamber ve dört halife zamanında
bulunmayıp, dine sonradan eklenen, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere,
şekillere ve âdetlere bi’dat deniyor. Yani daha özlü bir ifadeyle icat çıkarmak da denilebilir. Ama büyük
günah anlamında icat. Öyle ki, Peygamber’in “Din adına uydurulan her şey bid’attir, her
bid’at sapıklıktır; her sapıklık da Cehenneme götürür” dediği rivayet
edilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
1989 yılında uydurduğu Kutlu Doğum Haftası da bi’dat, yani sapıklık kapsamına
giriyor. Öyle bir sapıklık ki, İslam Peygamberi’nin doğumunu Hıristiyan
takvimine göre kutluyor.
Denilebilir ki ne var bunda!
Bence de öyle. İnsanlar içlerinden nasıl geliyorsa öyle ibadet etsinler.
Sonuçta sevabı da günahı da kendilerine.
Ama dediğimiz gibi ülkemizde
özellikle bu gibi konular özgürlükçü ve akılcı atmosferde tartışılmıyor.
Tartışılabilse, Diyanet’in devlet kurumu olduğu, inanan inanmayan Müslim
gayrimüslim bütün vatandaşların vergileriyle finanse edildiği, bu durumda beleş
sevap peşinde koşmanın cehennemlik bir günah olduğu; Diyanet İşleri Başkanlığı
ve din tüccarı hırsızlar eliyle dindarların nasıl cehennemlik bir sapıklığa
sürüklendikleri daha kolay bilince çıkarılabilir.
***
Kutlu Doğum ve benzeri
etkinliklerin sapıklık olduğu tartışmasız. Zaten ne Peygamber’in sağlığında doğum günü kutlanmış ne de izleyen
halifeler döneminde. Peygamber’in bi’datı sapıklık
sayarak kesin bir dille yasaklamasının elbette bir nedeni var. Bu da Maide
suresinin üçüncü ayeti. Bu ayette buyruluyor ki “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve
sizin için din olarak İslâm’ı seçtim”.
Bu durumda, Müslümanlar, içlerinden nasıl
geliyorsa öyle ibadet etme özgürlüğüne, bi’dat peşinde koşma hakkına sahip
değiller. Zira inandıkları dinin kemale ermediğini, Allah’ın İslamiyet’i eksik
gönderdiğini kabul etmiş olurlar.
Her neyse sözü uzatmanın gereği
yok. Türkiye’de bi’dat denilen sapıklıkların önü alınamazken İslam dünyasında
her gün 900 Müslüman başka Müslümanlar tarafından katlediliyor. Ajans haberleri
doğruysa Afganistan’da Taliban ile IŞİD birbirlerine karşı cihat ilan etmişler.
Müslüman ortaçağını yaşıyoruz. Bu
ortaçağın aşılabileceğine ilişkin bir işaret ise ne yazık ki görünmüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder