İbnü’l
Sallama Hükümran Beyefendi’ye VEKÂLETEN,
Ya eyyühellezine âmenû,
Ya eyyühel kâfirun,
Evladımız, kardeşimiz, arkadaşımız, toprağımızın
insanı Prof. Dr. Aziz Sancar Bey, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi, Karolinska Enstitüsü
ve Norveç Nobel Komitesi’nce Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldü. Ne kadar sevinsek, övünsek
azdır. Hakk Aziz Bey’den razı olsun, iki cihanda aziz eylesin!
Aziz Bey, “Ben
bu ödülü memleketime ve Cumhuriyet devrinin başlattığı eğitime borçluyum. Ben Amerika’ya
geldim başarılı oldum ama bana bu temeli veren Türkiye’deki eğitimdir”
diyor ki, Hakk bir kere daha razı olsun, muvaffakiyetini ziyade etsin.
Başlıktaki sözlerimiz muhterem Aziz Bey’e değil, bu
mümtaz bilim insanımızın kazandığı başarı etrafında kavmiyet kavgasına
tutuşanlaradır. Aziz Bey’in muvaffakiyetine sevinmek yerine Türk mü, Kürt mü,
Arap mı yoksa başka bir kavimden mi diye gevezelik ve dedikodu yapmak, kendine
paye çıkarmak veya buğz etmek günahtır. Vicdanlı mü’minin inandığı odur ki,
Türk, Arap, Kürt... hepsi Adem’in çocuklarıdır, O da topraktan gelmiştir. İslam’da
kavmiyetçilik yoktur. Bir kavmi diğerinden üstün tutmayı ya da hâkir görmeyi, yani
kavmiyetçiliği Kur’ân-ı Kerîm
nehyetmiştir. Rivayet edildiğine göre Hazreti Muhammed de, bir kavmi diğerinden
üstün tutmanın, kavmiyetçiliğin ne kadar adi, rezil ve çirkin bir amel olduğunu
anlatabilmek için şöyle buyurmuşlardır:
“Bir kimsenin cahiliye âdetince, kavim ve kabilesine intisab ederek onlarla
şereflendiğini duyacak olursanız ona: ‘Babanın bilmem nesini ısır!’ deyiniz.
Ve bunu açık açık söyleyerek, îmâ ve kinayede de bulunmayınız” (Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, 5, 136.)
Gerçi İslam şeriatının ırklar ve kavimler arasında eşitlik tanımadığı, Arapları
kavm-i necip saydığı, Türkleri ise Araplara ve tüm insanlığa felâket
kaynağı olarak gördüğü yolunda görüşler de mevcuttur. Hatta, Kur’ân-ı Kerîm’de “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi
ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın.” diye
buyrulmaktadır (İnek, 122). Bu konuya ileriki bir tarihte ayrıca temas edeceğiz
inşallah. Şimdilik tekraren söylenmesi gereken, Arap, Kürt, Türk, Ermeni, Rum
ne fark eder! Bırakalım, Aziz Bey kendisini ne hissediyorsa o olsun.
***
Ya
eyyühel ihvan,
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi, Karolinska Enstitüsü
ve Norveç Nobel Komitesi, Aziz Sancar ile Tomas Lindahl ve Paul Modrich adlı
bilim insanlarını, DNA onarımına dair çalışmalarından dolayı ödüllendirmiş.
Bilim insanları, “hücrelerin
hasar gören DNA'yı nasıl onardığını ve genetik bilgiyi nasıl koruma altına
aldığını” ortaya çıkarmışlar,
çalışmalarıyla hücrelerin nasıl işlediğine yönelik son derece önemli bilgi
sağlamışlar. Bu sayede amansız hastalık kanserin tedavisi, dolayısıyla insan
ömrünün uzaması yolunda büyük mesafe kat edilmiş. Hakk cümlesinden razı olsun.
Muhterem Aziz Bey, başarısını Cumhuriyet eğitimine ve Amerika’da bulduğu
bilimsel çalışma olanaklarına borçlu olduğunu söylüyor. Elhak doğrudur da, Aziz
Bey ve ödül ortaklarının keşfettikleri DNA onarımına dair bilginin Kur’ân-ı
Kerîm’de mevcut olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır. Kelam ve tefsir âlimleri, DNA
onarımına dair bilginin hangi ayet-i kerîmede mahfuz olduğunu ileriki günlerde
herhalde tespit edip açıklayacaklardır.
Rahmetli Dr. Haluk Nurbaki
yaşıyor olsaydı, sorunun yanıtını çoktan bulmuştu bile. Danışma (Şûra) ve
Peygamberler (Enbiyâ) surelerinde evrenin yaratılışını, Vâkı’a suresinde
uzaydaki kara delikleri, Dürmek (Tekvîr) suresinde atomu, Yâsîn suresinde
oksijeni, Kaplayan (Ğâşiye) suresinde devenin sırlarını, İmrân ailesi (Âl-i İmrân)
suresinde insanın yaratılışını okuyan Nurbaki, mutlaka DNA onarımına ve gen
bilgisinin saklanmasına dair bilgiyi de bulup çıkarırdı. (Tabii, Aziz Bey’i
tenzih ederek söyleyelim: Kur’an’da haber verildiği söylenen bütün bu bilgileri
neden hep Hıristiyan, Musevi veya başka dinlerden âlimler keşfediyor? Doğrusunu
Allah bilir.)
Dediğim gibi Haluk Nurbaki
hayatta değil; ama hücrelerin hasarlı DNA’yı onarıp genetik bilgiyi koruduğuna
dair bilginin Kur’an’daki yerini tespit edecek bir âlim mutlaka çıkacaktır.
Bu âlim çıkana değin bize düşen,
Aziz Bey’in başarısıyla övünmektir. Övünmek hakkımız. Zira buna benzer
başarıdan yana çok fakiriz.
Hatırlıyorum da 15 yıl önce, gen
şifresinin çözüldüğüne, böylece insan ömrünün uzayacağına dair haberler nasıl
da heyecana ve sevince yol açmıştı. Seviniyorduk. Zira, gen şifresini keşfeden
heyetin İngiliz kolu başkanı Dr. Michael Morgan, Pelin Faik adlı bir Türk'le
evliydi, çocuklarının adı da Nadiye ve Selin idi. Öyle sevinmiştik ki, SABAH adlı
varakpare manşetten verdiği habere ÇOK
YAŞA ENİŞTE diye başlık atmıştı.
Nerdeeen nereye! Uluslararası
bilimsel başarı kazanan kişi eniştemiz çıktı diye seviniyorduk. Bugün artık
kendi insanımızın başarısına seviniyoruz. İşte edebiyat Nobel’i sahibi Orhan
Pamuk’tan sonra bilim Nobel’i sahibi Aziz Sancar’ımız var.
Çok Yaşa Aziz Sancar.
Selam ve dua ile!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder