Devşirmeler Dönekler adlı
kitabımda yer alan “Kiralık Dönek Çetin
Altan” başlıklı yazı hayli gürültü kopardı.
Gerçeklikten kopuk, içi boş Çetin
Altan hayranlığına ve güzellemesine karşı yerinde bir analiz olduğu görüşü
çoğunluktaydı.
Buna karşılık, “aydın düşmanlığı” olarak görenler de
oldu.
Herhangi bir fikri olmadığından,
bana “geri zekâlı” hatta “faşist” diye küfredenler de çıktı.
Kimileri de “ölenin arkasından konuşulmaz” derdindeydi.
Oysa, ölenin arkasından
konuşulmamıştı, beş yıl önce yayımlanmıştı adı geçen kitap.
İşte o kitaptan, “Dönekliğin Dibi” başlıklı bölüm.
DÖNEKLİĞİN DİBİ
İnsan emek rotasından çıkmaya
görsün, ahlaki pusulasını da yitirir.
Aldatma, sadakatsizlik, ikiyüzlülük ve ihanet, güçlü olana tapınmak, yeterince
utanılası bir düşkünlüktür. Değil insan içine çıkmak ve başkalarının yüzüne
bakmak, aynaya bile bakmaktan utandırmaya yeterli bir ahlaki düşkünlüktür.
Lakin ahlaken düşmenin sonu yoktur. Ezen sınıfla bir olup ezilenin üstüne
çullanma ahlaksızlığının menzili, mülk sahibi sınıfa kaside düzüp
yaltaklanmayı, devrimci mücadeleye küfretmeyi, dönekliği ve kurulu düzeni
kutsamayı aşıp, döne döne tapındıkları güçte cinsel üstünlük keşfine
kadar uzanır. Freud, mezarında isyan etme ihtiyacı duyar.
Pseudo dönek (Ertuğrul
Özkök), “Erken kıllanmış çocuk”
başlığı altında bir okul anısını anlatmaktadır. Sınıfta sakalı erken çıkmış bir
çocuk ve bir de Amerikan pazarından giyinen “altın saçlı çocuk” vardır. Erken
kıllanmış çocuk her fırsatta “altın
saçlı çocuk”la alay etmektedir. Elbette “altın saçlı çocuk” kendini savunmak,
bir yanıt vermek durumundaydı: “Birden pantolonunun düğmelerini açtı, organını
çıkarıp altın çocuğa gösterdi. Bu sapık hareket karşısında hepimiz donup
kalmıştık. Ben az daha tabureden düşüyordum. İşte o an, altın çocuğun gözlerini
fark ettim. Gözlerinde o zamana kadar hiç görmediğim bir ateş yanıp söndü.
Günler boyu sakin bir biçimde kötü adamın gaddarlıklarını izleyen Gary
Cooper gibi, intikam saatinin geldiğine inanmıştı sanki. Gözündeki o
ateşle erken kıllanmış çocuğa baktı. Sonra elini pantolonunun önüne attı.
Pantolonu Amerikandı ve fermuarlıydı. Yavaş bir hareketle onu açtı ve organını
çıkardı. Organı, erken kıllanmış çocuğunkinin iki katı büyüklükteydi. Erken
kıllanmış çocuk o gün bitti.”[1]
Solculuğu ve dönekliği gibi
bu anısı da sahte olabilir. Ama malum, doğru ya da yanlış, bu coğrafyada
erkeklik tabudur. Dönek, güce ve gücün organına tapınırken sözüm ona bu yerel
tabuyu yıkmaktadır. Ve elbette tabu yıkarken yalnız değildir. Kıdemli dönek de,
sözüm ona fıkra anlatırken benzer şekilde kendince tabu yıkmakta, gerçekte ise
devşirmeler gibi köklerine balta vurmaktadır.
“Eski bir eczane fıkrası
vardır. Prezervatif almak için eczaneye gelen bir Afrikalı; derdini
anlatamayınca, erkeklik organını tezgâhın üstüne çıkarıp yanına da parasını
koyar. O sırada bir kovboy girer eczaneye ve Afrikalı’yı organ yarışı yapıyor sanarak;
o da, kendi organını çıkarır tezgâhın üstüne ve alır parayı... Kovboyunki daha
büyükmüş. Bazılarınınki daha büyük olur bazı yerlerde... Anlarsınız ya...”[2]
İnsan emek rotasından çıkıp
dönmeye görsün, ahlaki pusulasını da
yitirir. Lakin döneklikte ahlaken ve vicdanen düşmenin sonu yoktur. Tapındığı
güce cinsel üstünlük yakıştırmanın ötesinde, hard-porno ve sübyancılığı
savunacak derecede irtifa kaybeder.
“Bence biz büyüklerin çocuk
pornosunu neredeyse ‘insanlığın tanıdığı en büyük suç’ haline getirişimizin
altında yatan psikolojiye dikkatle bakmamız lazım. (...) Mevcut cinsel ahlak
çocuk bedeninin arzulanmasını en büyük cinsel suç olarak görüyor. Ben, arzunun
bu lanetlenişini haklı bulmuyorum. Yani, insanların çocuklara zarar
vermedikleri sürece ‘sübyancı olma hakkı’nı savunuyorum.”[3]
Çocuklara zarar vermeyen bir
sübyancılık?!
Sübyancılığın “hak” ve
“özgürlük” kapsamına sokulmasıyla aşılmadık ahlaki sınır bırakılmamıştı. Bir
sonraki yazıda ise “sübyancı olma hakkı” bu kez düşünce özgürlüğü kapsamındaydı
ve yazar bir de üste çıkma çabasındaydı:
“Ben orada, çocuk pornosuna
duyulan tepkinin altında yatan iki ayrı etkeni birbirinden ayırabilmek için,
bir soyutlama yapmaya çalışmıştım. Çocukların zarar görmesi faktörünü bir an
için bir kenara bırakarak geride kalana bakmak istemiştim. (...) Kısacası benim
derdim anlamaktı. Hem sübyancıyı, hem de ‘bizi’ anlamak...”[4]
Sübyancılığın hak ve
özgürlük kapsamına sokulması ahlaki liberalizmin son sınırında gezinen
kalemleri bile isyan ettirecek iğrençlikte bir skandaldı; ama skandalın
kraliçesi yalnız değildi. Köşe yazılarına cinsel içerikli fıkralar serpiştiren,
“Rezil Köpek” karakterinin
kurgulayıcısı Çetin Altan da, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı George W. Bush
ile yapacağı görüşmede ele alınacak konulara değindiği yazısında, sözüm ona bir
sübyancı fıkrası anlatmıştı ki, Gülay Göktürk’ün skandalından aşağı kalır yanı
yoktu:
“ABD Dışişleri Bakanı
Powell ise, şimdiden Tayyip Bey'in ziyaretiyle ilgili mesajlar vermeye başladı:
- Irak ve PKK konuşulacak. İlişkimizin gücünü teyit edeceğiz.
Ve bu arada sürüp giden
Ankara haberleri. KKTC ile ilgili değişik görüşler vs...
Ünlü bir fıkrayla,
özetin özetine gelelim şimdi de:
Osmanlı sarayında bir
sünnet düğünü...
Saray ağalarından, küçük
oğlan çocuklarına düşkün biri; sünnet olacak çocuklardan gözüne kestirdiği bir
tanesinin kirvesi olmaya kalkmış. Sünnet operasyonu sırasında, çocuğu kucağına
oturtup elini kolunu tutacak. Ve yaptığı plana göre de, o sırada becerecek
oğlanı...
Sünnetçi, kirvesinin
kucağındaki donu çıkarılmış küçük çocuğun önünde diz çökmüş; tam operasyona
başlayacağı sırada, işini becermeye çalışan ağanınki, birdenbire hedefinden
kayıp, çocuğun bacakları arasından sünnetçinin önüne çıkmış.
Sünnetçi şaşkın mı,
şaşkın:
- Bu da ne, demiş.
Ağa, gayet soğukkanlı:
Konaklarda büyümüş, onca
hayat tecrübesi edinmiş, düzinelerce kitap yazmış, 1970’lerin sonunda bir
derginin kapağında Fransız dergisine atfen “Türk Rönesansının Zirvesi” diye propagandası yapılmış. Kalkmış
iğrenç sübyancı fıkralarıyla Rönesansçılık oynuyor, akıl öğretmeye çalışıyor.
Emek pusulası kırılınca
ahlaki pusula da kırılır. Döneklik böyle bir şeydir. Döndükleri için mi böyle
oldular, zaten böyle oldukları için mi döndüler? Hangisi daha doğrudur bilinmez.
Dönekliğin çukurunda kim
bilir başka ne rezillikler, soysuzluklar vardır. Bunca rezilliğe, soysuzluğa
karşın, modern devşirmeler olarak, kitle bilincini zehirleyen iletişim ve
bilinç endüstrisinin tepe noktalarındadırlar, başköşelerindedirler. Çünkü “En iyi sağcı soldan dönendir.”
Rahmi abi, değerli abiciğim; sen bakma o dönek aklayıcılarına. Kalemini asla yumuşatma, böyle devam et. Gönlümüz, bilincimiz seninle ve senin gibi yoldaşlarla...
YanıtlaSil