26 Mayıs 2016 Perşembe

HAVANA’NIN KEŞFİ

KÜBA gezimize ilişkin notlarımızı paylaşmayı sürdürüyoruz. Söylediğimiz gibi, genel bir değerlendirmeyi yazı dizisinin sonunda yapacağız.
Kaldığımız otel eski Havana’da. Rehberlerimiz, gezip görmeye değer yerlerin çok yakın olduğunu, yaya yolculuk yapacağımızı söylüyorlar.


Kahvaltının hemen ardından otelden çıkıyoruz. Otelin çıkışında trafiğin hayli yoğun olduğu bir kavşak var. Ne ki kavşakta ışık denetimi yok. Trafiği gencecik bir trafik polisi yönlendiriyor. İşine ciddiyetle sarılmış. Ne yayalar itiraz edebiliyor ne de sürücüler. Sempati duymamak elde değil. 




Yüz metre kadar ilerde Güzel Sanatlar Müzesi var. Ancak restorasyon nedeniyle kapalı. Biraz daha ilerde Granma Memorial. Yani Granma Anıtparkı. Fidel ve arkadaşlarının 1956 yılında Küba’ya çıkarma yaparken kullandıkları Granma adlı tekne, anıtparkın ortasına yerleştirilmiş. Teknenin sağında solunda da  devrimci gerillaların kullandıkları araç gereçler...
Anıtpark’ın bitişiğinde 1959’da devrimin başarıya ulaşması üzerine kaçan diktatör Batista’nın bıraktığı, sonradan Devrim Müzesi’ne dönüştürülen eski başkanlık sarayı. Rehberlerimiz Devrim Müzesi’ni akşamüzeri gezeceğimizi söylüyorlar. Müze’nin önündeki parka ilerliyoruz. Parkta yakındaki bir okuldan gelen öğrenciler öğretmenlerinin nezaretinde beden eğitimi yapıyorlar, çeşitli oyunlar oynuyorlar. Öğretmenler, aralarına karışmamıza ses çıkarmıyorlar. Öğrencilerin masum çocuk yüzlerindeki yaşam sevinciyle biz de mutlu oluyoruz.
Çocukların oynadığı parkın denize doğru bitiminde (yanlış not tutmadıysam) Plaza de Armas, yani Silahlar Meydanı bulunuyor. İspanya kentlerindeki Palaza Mayor’un Küba’daki karşılığı. Yani kentin ana meydanı. Ülkenin sömürgeleştirilmesi döneminin izlerini taşıyor. Hemen bitişiğinde yine sömürge döneminde yapılmış La Real Fuerza kalesi bulunuyor. Meydanın tam karşısındaki adacıkta da El Morro kalesi. Kale, Batista döneminde hapishane olarak kullanılmış. Kalenin dışında hayli yüksek bir İsa heykeli dikkati çekiyor. Heykel, devrimcilere karşı kısmi bir zaferin ardından Batista tarafından dikilmiş. Ancak İsa, heykelini yaptıran diktatör Batista’yı kurtarmamış; sadece bir hafta sonra Batista Küba’dan kaçmış!

Plaza de Armas’tan sağa sapıp Malecon caddesini adımlamaya başlıyoruz. Sahil boyunca uzanan Malecon, adeta heykel galerisi. Rehberlerimiz sırasıyla her bir heykeli tanıtıyorlar. Derken rehberlerimizin tanıtımına gerek olmayan bir heykele rastlıyoruz. Çok tanıdık bir büst. Yani Mustafa Kemal Atatürk’ün büstü. Küba’nın devrimci hükümeti, Mustafa Kemal Atatürk’e saygısını, 2008 yılında Havana’nın en ünlü caddesine büstünü dikerek göstermiş. Büstün altında Mustafa Kemal’in ünlü “Yurtta sulh, cihanda sulh” özdeyişini okuyoruz.
Malecon yürüyüşünün ardından öğle yemeği için Ambos Mundos otelindeyiz. Ambos Mundos, ünlü yazar Ernest Hemingway’in kaldığı otel. Hemingway’in beşinci kattaki odası müze olarak düzenlenmiş. Giriş ücreti 5 CUC. Ambos Mundos terasıyla da ünlü. Hemingway burada mojito’sunu yudumlayarak Havana’yı, denizi, limana giren çıkan gemileri, tam karşıdaki adayı seyredermiş. Biz de öğle yemeğimizi terasta yedik. Bizim Ada Tur’un ikramında bir kadeh mojito var; ekstra içki cepten. Mojito ile yetinmeyip Küba’nın ünlü Bucanero birasını yudumlamadan edemiyoruz.
Öğle yemeğinin ardından vakit yitirmeden Rom Müzesi’ne gidiyoruz. Mütevazı bir müze. Küba’nın milli içkisi rom’un nasıl üretildiğine ilişkin maddi ve görsel materyaller yeterince fikir veriyor. Müzenin bitişiğinde rom satış mağazası da var. Turistik mekân olmasına karşın fiyatlar Türkiye’ye göre sudan ucuz. Küba’da rom karıştırılarak yapılan içkiler mojito, pina colada, cuba libre ve daiquiri diye sıralanıyor. Yolu Küba’ya düşen mutlaka içmeli!
Nihayet Devrim Müzesi. Dediğimiz gibi, diktatör Batista’nın başkanlık sarayı, devrimden sonra müzeye dönüştürülmüş. Küba gezileri biraz resmi geziler. Yani vitrin seyri gibi. Devrim Müzesi, vitrinin de vitrini. Ama pek de müze havası taşımıyor. Küba Devrimi adına sergilenen eşya yok denecek kadar az. Devrim adına sergilenen materyal, gazete kupürlerinden ibaret. Badanasız duvarlardaki örümcek ağları görülmeyecek gibi değil. UMAG kursiyeri Elif Baba’nın yazdığı gibi, “Müzeleri gezdikçe anlaşılıyor ki, Küba’da müze anlayışı Avrupa veya Türkiye’ye göre biraz farklı. Mesela Ulusal Sanat Müzesi dendiğinde bir Louvre ya da Uffizio’yu beklememek lazım. Hatta Anadolu Medeniyetleri veya Zeugma’yı da beklememeli. Müzeler genelde, küçük ve genellikle beş- on eşyadan oluşuyor. Kimi zaman eski bir konak veya tarihi bir evin bile müze olarak sınıflandırıldığı görülüyor. Küba’da müzeler Türkiye’deki gibi heykeller ve sanat eserleriyle dolu değil. Küba’da müzeye giderken beklentileri fazla yüksek tutmamakta fayda var.”
Rom müzesinin ardından gün, El Floridita lokantasında akşam yemeğiyle sona eriyor. El Floridita da Ernest Hemingway’in müdavimi olduğu barlardan biri. İçinde barda oturan Hemingway heykeli, duvarda da Hemingway ve Fidel’in birlikte fotoğrafları...

Gelecek yazıyı beklemeden belirtelim. Küba mutfağı öyle çok zengin değil. Sonuçta bir ada ada ülkesi. Fransız, Çin veya Türk gibi zengin bir mutfak beklenmemeli. Küba mutfağı, Karayip ve İspanyol karışımı. Tavuk, domuz, kırmızı et, karides ve istakoz gibi deniz mahsulleri, siyah fasulye, pirinç, mısır en fazla tüketilen yiyecekler. Pirinç ve kara fasülye, Küba mutfağının vazgeçilmezi. Ancak pirinç pilavı pişirmekte çok zayıflar. Pirinci sadece haşlıyorlar. Oysa İspanya mutfağındaki gibi sebzelerle karıştırıp seviştirip pişirseler güzel bir pilav olur! Bu arada lokantalarda porsiyonlar hayli cömert. Fiyatlar CUC üzerinden olsa da Türkiye’ye göre yine de çok ucuz. Türkiye’de bir lokantada ödenen ücretle Küba’da üç kez yemek yenebilir.

Havana’da ilk gün böylece sona erdi. İkinci günün programında puro fabrikası ve Küba Dünya Halklarıyla Dostluk Enstitüsü (ICAP) ziyaretleri var. Puro fabrikası ziyareti çok şaşırtıcı geçti. Dolayısıyla ICAP’taki söyleşi de Küba devrimi konusunda tartışmaya dönüştü.

4 yorum:

  1. Teşekkür ederim sevgiler kalemine emeğine sağlık Kardeşim benim

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yazı dizisi. Çok teşekkürler. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Rahmi abi, kalemine, emeğine sağlık. Ama gitmişken, ahir ömründe Fidel ile görüşüp hepimizin sevgi ve saygılarını iletme, ona olan hayranlığımızı dile getirme fırsatını bulamadınız mı? Bu imkanı vermediler mi? Böyle bir isteğiniz oldu mu? Olduysa nasıl karşılandı? Bunları da yazasın, olur mu? Yarım yüzyılı çoktan aşmış şu ömrümüzde, onlarınkinin son demlerinin bizim hayat hikayemizin ilk sayfalarına denk gelen çok sayıda devrim önderiyle aynı tarihsel dönemde yaşamanın bahtiyarlığına kavuştuk. Ama birini bile bırakın bizzat sevgilerimizi iletmeyi yakından görme şansına bile sahip olamadık. Bu gezinizde hiç olmazsa bu büyük devrimciler kuşağının son temsilcilerinden biriyle bizim adımıza görüşme imkanı bulabilseydiniz ve dileklerimizi iletebilseydiniz inan bizzat görmüş kadar mutmu olur, her yerinden kan ve irin damlayan bu coğrafyanın bir ferdi olarak yüreğimizi ısıtan bir anı sembolik de olsa yaşamış olurduk...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ ol SNÖ,
      Yola çıkmadan önce ziyaret isteğimizi ilettik, ama olmadı. Canımız sağ olsun.

      Sil