SEYAHATNAME-İ RAHMİ ÇELEBİ
YOSEMİTE’NİN GÖZYAŞLARI
Yosemite Parkı yüzlerce metre duvar
gibi yükselen ve güneş vurduğunda ayna gibi parlayan çıplak granit tepeleri, o
tepelerden destansı şiir gibi çağıldayan şelaleleri, kucaklar kavuşmayan kalınlıkta
sekoya ve çam ağaçları, o ağaçların gölgesinde hayatta kalmaya çalışan etçil
otçul yaban hayvanları, konuklarını nispeten korunmuş doğa ile buluşturan ve
dinlendiren ulusal park mimarisiyle hayranlık uyandıran bir doğa mucizesi.
Horantadan jeoloji yüksek
mühendisleri Taylan Özgür ve Elif Cihan’ın anlattıklarına göre, Nevada
Sıradağları ve eteğindeki Yosemite Vadisi’nin oluşumu dinozorlar çağıyla
birlikte başlıyor. Yani 200 milyon yıl kadar önce. Litosferin (yerkabuğunun) Pasifik plakası Kuzey Amerika plakası ile karşılaşıyor. Daha yoğun olan Pasifik
plakası Amerika plakasının altına dalıyor. Bir yanından ittirilen halının
kıvrımlanması gibi Amerika plakasının batısı kıvrımlanarak yükseliyor.
Himalayalar, Alpler ve Toroslar da benzer jeolojik oluşumların eseri. Yükselen
taş kütle doğal olarak aşınır. Yükselen ve kıvrımlanan Nevada Sıradağlarının
üzerinden ayrıca defalarca buzul geçişleri oluyor. Buzullar, kıvrımlanarak
yükselen dağ silsilesini heykeltraş ve mimar ustalığıyla aşındırıyor...
Yosemite Parkı ABD’nin
Kaliforniya eyaleti sınırları içinde, Sierra Nevada Sıradağlarının batı
uzantısında 3 bin km² genişliğinde bir yer kaplıyor. Yani Kıbrıs adasının 3’te
1’i genişliğinde. 1984’te UNESCO Dünya Mirasları’na giren parkta yaban hayatı
ile turistik hayat içiçe. Parkın manzaraları öylesine büyüleyici ki, teknoloji
devi Apple, parkın fotoğraflarını ürünlerinde duvar kağıdı olarak kullanıyor. Yosemite’yi
her yıl 4 milyona yakın turistin ziyaret ettiği söyleniyor.
***
YOSEMİTE VADİSİNE GİRİŞ
San Fransisco’dan Yosemite’ye yolculuk
karayolunda dört saate yakın sürüyor. Yolun yarısı gidiş geliş birer şeritli, Marmaris
/ Datça yolu gibi kıvrımlı. Kıtanın Atlantik kıyılarındaki gibi yeşil bir
doğada değil, sapsarı bir coğrafyada ilerliyoruz. Nevada Sıradağlarının
eteklerine ulaştığımızda başlayan orman, yakın zamanda maruz kaldığı belli
yangınla kararmış. Azbuz bir yangın değil. Onlarca kilometre, yanık ormanı
yaran yolda ilerledik.
Nihayet Yosemite’ye 30 kilometre
uzaktaki Mariposa kasabasından itibaren Sierra Nevada’nın uzantısı dağların
çevrelediği vadiye giriyoruz. Bu şekilde 25 – 30 kilometre gittikten sonra Yosemite
National Park yazılı levhanın asılı olduğu nizamiye kulübesi önünde buluyoruz
kendimizi. Parka giriş ücreti 30 dolar. Bu ücret bir hafta boyunca parka girip
çıkabileceğiniz anlamına geliyor.
Girişten itibaren aşağı yukarı 18
kilometrelik muhteşem Yosemite Vadisi başlıyor. Vadideki akarsuyun sesi giderek
sertleşiyor. Haritaya göre Merced nehri olmalı. Vadi boyunca Merced’e karışan
birçok dere var. Merced’in hırçın suyu, koca koca kayaların arasından köpür
köpür akıp gidiyor. Derinliği kilometreyi geçen vadide Karadeniz dağlarıyla
rekabet edecek kadar yemyeşil, her biri diğerinden alımlı yüksek tepeler sırayla
geçit resmi veriyor. Nihayet, (abartısız) bin metreye yakın yükseklikte duvar
gibi devasa granit tepeler. Bazılarında karşılıklı birbirlerine nispet
yaparcasına gürül gürül çağlayan şelaleler. Kilometreye yakın yüksek tepelerden
nasıl olup da böyle gür akarsuların devasa gözyaşı olup çağıldadıklarına akıl
erdirmekte güçlük çekiyor insan. Şelaleleri neden gözyaşına benzettiğimi
yazının sonunda söyleyeceğim.
Yosemite Köyü (Yosemita Village)
işte karşılıklı çağlayan şelaleli tepelerin arasında kurulu. Köy dedimse, Çikhasan,
Mazıbaşı, Karakusunlar gibi Anadolu köyleri gelmesin akla. Yosemite, turizm
amaçlı inşa ve iskân edilmiş bir yerleşke. Yerleşkenin ahalisi turistlerden,
hizmetlilerden ve park güvenlikçilerinden oluşuyor. Yapı olarak hizmet
binaları, personel lojmanları, lokanta ve marketler, iki de otel var.
Turistlerin çok büyük çoğunluğu için çadırlar kurulu. Çadırlar otel odası gibi, kliması bile var. Ama banyo tuvalet yok. Banyo tuvalet gereksinmesi için ortaklaşa kullanılan barakalar yapılmış.
Turistlerin çok büyük çoğunluğu için çadırlar kurulu. Çadırlar otel odası gibi, kliması bile var. Ama banyo tuvalet yok. Banyo tuvalet gereksinmesi için ortaklaşa kullanılan barakalar yapılmış.
Çok geniş bir alana yayılmış yerleşkede iç ulaşım ücretsiz otobüslerle sağlanıyor. Otobüs sürücülerinin neredeyse tamamı yaşlı kadınlardan oluşuyor. Şoför nineler nasıl da maharetli ve güleryüzlüler! Angela dahili mikrofondan iyi yolculuklar diliyor, fıkra anlatıyor, durakları anons ediyor; 75 yaşındaymış ve bugün doğum günüymüş. Yolculardan kuvvetli bir alkış geliyor. Angela nine ağzı kulaklarında, mutlulukla gülümsüyor. Laf aramızda, yaşlı sürücü nineler güleryüzlüler ama arada huysuzuna ve cadısına da rastladık!
***
AYILARA DİKKAT!
Yosemite Vadisi’nde ilerlemeye
devam ediyoruz. Vakit akşama yaklaşıyor. Güneş erkenden tepelerin ardına
saklanıyor ama hava hemen kararmıyor. Köyün ziyaretçi merkezine (Visitor
Center) uğrayıp brifing alıyoruz, müzeyi geziyoruz. Brifingin ardından üç gece kalacağımız Half Dome Village adlı mahalleye geçip kaydımızı yaptırıyoruz. Önceden
rezervasyon yoksa yer bulmak mümkün değil. Bu durumda ancak günübirlik giriş
çıkış olabiliyor.
Kayıt merkezinde verilen
broşürlerde kampta uyulması gereken kurallar ve uyarılar yazılı. Aklımda kalan
kurallardan en önemlisi, yiyecek ve içecekler ile kokulu eşyaların çadır
önündeki demir dolapta saklanması. Öyle ki, otomobilde bile bırakılmaması
gerekiyor. Yiyecek ve içecek kokusuna gelecek ayıların tacizine uğramamak için
kesin şart. Sadece broşürlerde değil, yemekhanede markette dahili yayın yapan
ekranlarda bu kural sık sık hatırlatılıyor; otomobillere çadırlara saldıran
ayılar gösteriliyor. Ayılar insana saldırmazmış ama yiyecek görünce kendilerini
tutamazlarmış... İster istemez, gece tuvalete giderken ayılarla karşılaşır
mıyız tedirginliğine kapılıyor insan.
Neyse ki üç gün gece boyunca değil çadır bölgesinde, yürüyüş ve tırmanışlar sırasında ormanda bile ayı çıkmadı karşımıza. Çıka çıka sincaplar ve geyikler çıktı.
Neyse ki üç gün gece boyunca değil çadır bölgesinde, yürüyüş ve tırmanışlar sırasında ormanda bile ayı çıkmadı karşımıza. Çıka çıka sincaplar ve geyikler çıktı.
Yosemite’de ikinci kural da akşam
22.00 ile sabah 06.00 arasında sessizlik. Gürültü yapanlar kamptan
çıkarılırmış. Tabii mutlak uygulanabilen bir kural değil. Çocuklu bebekli
aileler var; posta şimendiferi gibi horlayan moruklar var...
***
BÜYÜLEYİCİ ŞELALELER
Otomobilimizi park edip çadıra
yerleştikten sonra kısa bir çevre turu, duş, yemek ve derin uyku. Kirlenmemiş
bozulmamış doğanın temiz serin havasında uyku nasıl da dinlendirici. Horanta
uykudayken 07.00 gibi Yosemite Vadisi’ne kavuşan tali bir vadide orman içi
yürüyüş patikasına koyuldum. Patikanın başındaki levhada Mist Trail patikası
olduğu yazılı. Yol boyunca rotaya ve yaban hayatına ilişkin bilgi ve uyarı
levhaları birbirini izliyor. En başta ayı uyarıları. Mirror Lake yolunda aslanlardan
söz eden levha bile var. İngilizce bilmiyorum, sadece resimlere bakıp
anlamlandırabiliyorum.
Patikada tek başımayım, uyarıların etkisiyle tedirginim.
Çağıl çağıl akan suyun sesi tedirginliğimi arttırıyor. Dönmeyi düşünmüyorum
daha da hızlanıyorum. Derken, benden önce yola çıkmış, dağcı kıyafeti ve
teçhizatı kuşanmış bir gruba yetişiyorum, rahatlıyorum. İlerledikçe fark
ediyorum ki, benden önce nice gruplar yola çıkıp tırmanışa geçmişler.
Vadi boyunca giderek dikleşen
patikanın menzilini ve neyle karşılacağımı bilmiyorum aslında. Eymir’deki gibi
45/50 dakika ilerledikten sonra dönerim, sabah yürüyüşünü yapmış olurum
diyorum. Tam ‘artık döneyim’ derken, köyden bakıldığında görünmeyen bir şelale
görünmesin mi. Ağustos ayı ortasında gürül gürül akıyor.
Patika çok dik, yer yer 60 /70 derece eğimli etapları var ama gel de geri dön! Şelale başına tırmanma isteğimi frenlemiyorum. Kilometreye yakın bir tırmanışla zirveye ulaştığımda terden ve şelalenin yağmurundan sırılsıklamım.
Yukardan aşağıya manzara hakikaten büyüleyici. Aşağıda şelale yağmuruyla güneş gökkuşağında buluşmuşlar, oynaşıyorlar da oynaşıyorlar. Şelale başında ise insanlar tırmanmayı başarmanın keyfiyle büyüleyici manzarayı gözlerine dolduruyorlar, fotoğraf çektiriyorlar. Vernall şelalesiymiş. Rakımı deniz yüzeyinden 1538 metre, düşüş yüksekliği ise 100 metre kadar; Yosemite’de düşüş yüksekliği en az olan şelale. Half Dome Village’a uzaklığı 3 kilometre. Atlet ve eşofman üstünü sıkıp suyunu akıttıktan sonra Half Dome’a dönüyorum. Gidiş geliş iki buçuk saat sürmüş. Horanta çoktan kahvaltıya oturmuş. Heyecanla Vernall’ı anlatıyorum. Horanta da görmek istiyor, kahvaltıyı çabucak bitirip yola çıkıyoruz.
Patika çok dik, yer yer 60 /70 derece eğimli etapları var ama gel de geri dön! Şelale başına tırmanma isteğimi frenlemiyorum. Kilometreye yakın bir tırmanışla zirveye ulaştığımda terden ve şelalenin yağmurundan sırılsıklamım.
Yukardan aşağıya manzara hakikaten büyüleyici. Aşağıda şelale yağmuruyla güneş gökkuşağında buluşmuşlar, oynaşıyorlar da oynaşıyorlar. Şelale başında ise insanlar tırmanmayı başarmanın keyfiyle büyüleyici manzarayı gözlerine dolduruyorlar, fotoğraf çektiriyorlar. Vernall şelalesiymiş. Rakımı deniz yüzeyinden 1538 metre, düşüş yüksekliği ise 100 metre kadar; Yosemite’de düşüş yüksekliği en az olan şelale. Half Dome Village’a uzaklığı 3 kilometre. Atlet ve eşofman üstünü sıkıp suyunu akıttıktan sonra Half Dome’a dönüyorum. Gidiş geliş iki buçuk saat sürmüş. Horanta çoktan kahvaltıya oturmuş. Heyecanla Vernall’ı anlatıyorum. Horanta da görmek istiyor, kahvaltıyı çabucak bitirip yola çıkıyoruz.
Yürüyüş antrenmanı zayıf
horantanın dik patikayı tırmanması kolay olmadı, arada el verip çektim
sürükledim. Nihayet şelale başına ulaştıklarında nasıl da keyifli ve mutlu oldular!
Uzun bir molayı hak ettiler. Bir şeyler atıştırdıktan sonra, daha yukarıdaki
Nevada Şelalesi’ne tırmanmayı önerdim. Vernall’a tırmanma başarısıyla gururlu
horanta itiraz etmedi. Taşlık kayalık yokuşta Yosemite gezisinin en zorlu
tırmanışı oldu. Dizlerde derman kalmadı, mataralarda su bitti. Lakin tırmanma
azmi azalmadı. Patika, tırmanan veya dönen genç yaşlı, hatta çocuk, hatta ve
hatta kundaktaki bebesini kucağında boynunda taşıyan turistlerle dolu. O
yaşlılar tırmanabiliyorsa biz niye tırmanmayalım! O şelaleye ya çıkılacak ya
çıkılacak!
O azim ve kararlılıkla ve dahi alnımızın akıyla sırtımızın teriyle Nevada Şelalesi’ne de çıktık netekim. En ivedi ihtiyaç su ama etrafta çeşme yok. Şelalenin suyunu pet şişeye doldurup kafama diktim. Hijyen konusunda takıntılı horantaya güven geldi, onlar da kana kana içtiler.
O azim ve kararlılıkla ve dahi alnımızın akıyla sırtımızın teriyle Nevada Şelalesi’ne de çıktık netekim. En ivedi ihtiyaç su ama etrafta çeşme yok. Şelalenin suyunu pet şişeye doldurup kafama diktim. Hijyen konusunda takıntılı horantaya güven geldi, onlar da kana kana içtiler.
Nevada Şelalesi’nde vadi
manzarası da Vernall’deki gibi büyüleyici. Half Dome Village’a uzaklık 8
kilometre. Akşamüzeri olmuş, karanlığa kalmadan dönmeli. Çadıra döndüğümüzde
saat 18.30’u gösteriyordu. İniş tabii ki daha kısa sürdü. Horanta o gece
yattığı yeri hakikaten beğendi!
Nevada Şelalesi’nin denize göre rakımı
1800 metre, düşüş yüksekliği de 180 metre kadar. Yosemite stantartlarında çok
büyük bir rakam değil, ancak sondan üçüncü olabiliyor Nevada.
Vadide düşüş yüksekliği sıralamasının en başında 739 metre ile Yosemite Şelalesi bulunuyor. Yosemite Village Center’ın hemen yanıbaşında, köyün her yerinden görülebiliyor. Üç etapta dökülüyor. Vadinin buna benzer dokuz şelalesi var. Ağustos ayı ortasında bile gürül gürül akıyorlar. Karların erimeye başladığı Nisan Mayıs aylarında kimbilir nasıl akarlar. O aylarda Yosemite Şelalesi’nin debisi saniyede 50 metreküpü geçiyormuş.
Vadide düşüş yüksekliği sıralamasının en başında 739 metre ile Yosemite Şelalesi bulunuyor. Yosemite Village Center’ın hemen yanıbaşında, köyün her yerinden görülebiliyor. Üç etapta dökülüyor. Vadinin buna benzer dokuz şelalesi var. Ağustos ayı ortasında bile gürül gürül akıyorlar. Karların erimeye başladığı Nisan Mayıs aylarında kimbilir nasıl akarlar. O aylarda Yosemite Şelalesi’nin debisi saniyede 50 metreküpü geçiyormuş.
Yosemite Şelalesi ABD’nin en
yüksek şelalesi. Dünyadaki en yüksek şelale ise Visitor Center’de verilen
broşüre göre Venezüella’da, 970 metre yüksekten dökülen Angel Şelalesi.
***
Horanta, çıkış iniş 15 kilometreden
fazla yol tepmiş, haliyle yorgun. Ertesi gün başka bir şelale macerasına istekli
değil. Ben, sabah yürüyüşü niyetine Mirror Lake’a gidip geldim. Gidiş geliş
aşağı yukarı 8 kilometre. Laf aramızda ABD ve sivil hayattaki uzantıları
yalancı mı yalancı! Haritada Mirror Lake diye görünüyor ama ortada göl möl yok.
Sadece ve sadece akarsu biraz durgunlaşmış. Göl diye haritaya işlenen alan,
Ankara Eymir Gölü’nün yüzde 1’i bile değil.
Her şeye karşın, avuç içi kadar su birikintisine yansıyan dağ resmi ve dağın sudaki resmine uzanan çiçeğin görüntüsü güzeldi, çektiğim fotoğrafı ben bile beğendim!
Her şeye karşın, avuç içi kadar su birikintisine yansıyan dağ resmi ve dağın sudaki resmine uzanan çiçeğin görüntüsü güzeldi, çektiğim fotoğrafı ben bile beğendim!
Kucak kavuşmayan çam ağaçlarına sarıldık.
Sıcak havada düşe kalka yorucu bir yürüyüşle El Capitan kayasının gölgesine sığındık. El Capitan, yaklaşık 1000 metrelik granit duvarıyla vadinin kralı adeta. Hemen yanıbaşında Half Dome (Yarım Küre) kayası var. Tabiat ana, kaya tırmanışı tutkunları için özel olarak üretmiş gibi.
Foça Jandarma Alayı’nda iniş ve tırmanış eğitimi yaptığımız kayalar, El Capitan ve Half Dome’un yanında çakıl taşı gibi kalır.
***
ŞELALELERİN SIRRI
Vadi tabanındayken hatta şelale
başındayken, bunca yükseklikteki kayalardan gürül gürül akarsuların nasıl olup
da akabildiklerine akıl erdirmenin güçlüğünden söz etmiştim. Yosemite’nin en geniş
açılı Glacier Noktası’na çıkıldığında şelalelerin sırrı daha net kavranıyor.
Otomobille bir saatte çıkılabiliyor Glacie Point’e. Seyir tepesi özel olarak
düzenlenmiş, dürbünler yerleştirilmiş. Dürbüne gerek kalmadan da Yosemite
Vadisi tüm ihtişamıyla kuşbakışı görülebiliyor.
İşte tam karşıda 1538 metre rakımlı Vernall ve 1800 metre rakımlı Nevada şelaleleri. Çok daha yukarılarında ise 4 bin 500 metre rakımlı Nevada Sıradağları. Dağların suyu karı buzu Yosemite’ye dökülüyor, vadide Merced nehri olarak akıyor.
İşte tam karşıda 1538 metre rakımlı Vernall ve 1800 metre rakımlı Nevada şelaleleri. Çok daha yukarılarında ise 4 bin 500 metre rakımlı Nevada Sıradağları. Dağların suyu karı buzu Yosemite’ye dökülüyor, vadide Merced nehri olarak akıyor.
Gün doğumu veya batımı öncesinde Glacier Point’ten bakıldığında Yosemite kayaları ve şelaleler (kırmızı ağırlıklı olmak üzere) rengârenk görünürmüş. Biz Glacier Point’e tam gün batımında varabildik. Ancak bu görüntüyü yakalayabildik.
Half Dome kayasının Glacier Point'ten görünümü
Glacier Point'te selfi keyfi
***
Yosemite’ye veda vakti geldi.
Çadırın anahtarlarını teslim ettikten sonra dev sekoya ağaçlarını görürüz
umuduyla Toulomne Grove’a doğru yola koyulduk. Hani coğrafya derslerinden hatırlıyoruz,
gerektiğinde gövdesi yarılıp içinden yol geçirilen ağaçlar var ya. Öylesine
kalın gövdeli ağaçlar ki, Türkiye’de olsa AKP’nin mücahit müteahhitleri yol
geçirmekle kalmaz, imar da geçirip AVM inşa ederler! İşte o ağaçları göreceğiz.
San Fransisco yolu üstünde nasıl olsa. Ne ki, hevesimiz kursağımızda kaldı.
Sekoya parkı, restorasyon ve bakım amacıyla geçici olarak kapatılmış.
Toulomne Grove tepelerinden Nevada dağlarını seyretmekle yetindik.
Yosemite’nin gözyaşlarını geride bırakıp, San Fransisco’ya doğru yola devam ettik.
Toulomne Grove tepelerinden Nevada dağlarını seyretmekle yetindik.
Yosemite’nin gözyaşlarını geride bırakıp, San Fransisco’ya doğru yola devam ettik.
Yosemite’nin gözyaşları...
Büyüleyici şelaleleri gözyaşlarına benzetme ilhamı, Yosemite Müzesi’nde aklıma
geldi. Müzede Yosemite’nin tarihi anlatılırken, yerli halkın uğradığı kıyımdan
da söz ediliyor.
Nevada’nın ev sahiplerinin uğradığı
soykırıma sağ kalabilmiş bu kadın ağlamamış sadece; Nevada’nın dinozorlar
çağından kalan kayaları hâlâ ağlıyor!
Doğa harikası Yosemite Vadisi’ni,
soykırım ve işgal acısını yüreğimizde hissederek dolaştık. Gençliğimizde kitap
dünyamızı işgal eden Amerikan çizgi romanlarında Kızılderili kabilelerinin
vahşi olarak resmedilip şeytanlaştırıldığını anımsadık. Yosemite Parkı’nda
geçirdiğimiz üç günün ardından “Güzel San Fransisco”nun yolunu tuttuk.
Programda Yellowston Parkı da var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder