Metal yorgunluğu, en sade
anlatımla, metal malzemenin basınç, titreşim, aşınma, sürekli kullanım,
bakımsızlık vs nedenlerle kullanım değerinin azalmasıdır. Yorulan metal malzeme
sık sık arızalanır, nihayet çatlar veya kırılır. Metal malzeme
kaldırabileceğinden ağır, taşıyabileceğinden fazla yükün altına sokulunca da
yorulur ve kırılır.
İki yüz bin kilometredeki
otomobilin sıfır kilometredeki otomobilden farklı olmasına da benzetilebilir
metal yorgunluğu. Parçaları ne kadar değiştirilse değiştirilsin, bir süre sonra
otomobil hurdaya çıkar; askeriyedeki deyimle, HEK’e (hurda eski köhne) ayrılır.
İşleyen demir ışıldar dense de, metaller
gibi insanlar da yorulurlar. Zaten yorulmak en çok insana mahsustur. (Yorulmayan
sadece ve sadece tanrıdır ki, semavi inanca göre o bile evreni altı günde
yaratmış ve yedinci gün arşa kurularak dinlenmiştir.) İnsan da ruhen ve zihnen yorulur;
fiziken bir rahatsızlığı olmadığı halde sürmenaj olup işten güçten düşebilir. Başladığı
işi ne kadar severse sevsin, bir süre sonra bıkar, şevkini heyecanını yitirir.
Düz memur veya işçi ise sorun yok, yorgunluğu en fazla kendisine zarar verir.
Yönetici ise, astlarına maiyetine Allah yardım etsin! Her şeyi sadece o bilir,
en doğru kararı sadece o verir. O emredecek, maiyeti emre uyacaktır. En ufak eleştiriye
bile tahammülü yoktur; dostane uyarıları kendisine karşı tezgâhlanmış komplo, ayağını
kaydırmak, kuyusunu kazmak olarak görür. Eskisi gibi sevecen değildir, her
vesileyle sinirlenir, bağırır çağırır, terbiye fakiriyse küfreder, kırar
geçirir. En mükemmel işlerde bile bit yeniği
arar, normalde anlayışla karşılanacak bir hata nedeniyle çok kolay adam
harcar. Böyle olunca da şirkette örgütte kolektif üretim verim düşer; kriz,
yöneticinin değiştirilmesiyle aşılır.
Tabii tek tek insanlar
yoruldukları gibi örgütler ve devletler de yorulurlar. Yorulan örgütler ve
devletler toplumu da yorarlar, bıktırırlar, mutsuz ederler. Örneğin, devleti
kuran CHP yirmi yedi yıl süren iktidarında yoruldu, toplumu küstürdü, kendisini
yenileyemediği için iktidarı devretmek zorunda kaldı; hâlen de kendisini
yenileyebilmiş değil.
Bugün AKP için de metal
yorgunluğundan söz ediliyor. Metal
yorgunluğu deyimi ne kadar doğru tartışılır elbette. İktidar yorgunluğu çok daha açıklayıcı bir deyim. Yanı sıra iktidar zehirlenmesi veya Erdal
Atabek’in ifadesiyle “haramın ağırlığı”
da söz konusudur.
AKP’nin metal yorgunu olduğunu
bizzat genel başkanı söylüyor. Oysa ki iktidarının 10’uncu yılında Kızılcahamam
kampında “Partimizde birilerinin
beklediği gibi bir metal yorgunluk asla yok. Tam tersine heyecanımız,
dinamizmimiz, üretkenliğimiz en az iktidara geldiğimiz günkü kadar diridir” diye övünüyordu.
Aradan geçen beş yılda “heyecan,
dinamizm, üretkenlik” tükenmiş olmalı ki, bir süredir metal yorgunluktan dem
vuruyor. Çare olarak örgütün yenilenmesinden, çaptan düşen yöneticilerin
değiştirilmesinden söz ediyor. Değişime İstanbul’dan başladı, Belediye Başkanı
Kadir Topbaş’ı istifa ettirdi. Seçimle gelen seçimle gitmeli eleştirilerine
kulak asmadı. Başbakan Davutzade’yi istifa ettirdiğinde bile eleştirilere kulak
asmamıştı. Tuhaftır, Davutzade kuzu kuzu istifa etti. Ülkenin en önemli
kentinin belediye başkanı da kuzu kuzu istifa ederken adam yerine konmamaktan
yakındı sadece. Bir tek eski TOKİ Bakanı Erdoğan Bayraktar, istifası
istendiğinde “Ben ne yaptıysam Başbakan
Erdoğan emrettiği için yaptım. Ben niye istifa edeyim ki! İstifa edilecekse
Başbakan istifa etsin” diye itiraza yeltenmiş ama sadece bir iki saat sonra
bu sözlerini geri almıştı. Bugün istifası istenenlerden Melih Gökçek nesine
güvenerek direniyor, rivayetler muhtelif...
***
Belediye başkanlarını, partinin
genel merkez ve yerel yöneticilerini değiştirmek iktidar yorgunluğuna ne kadar
çare olur, bilemem. Şurası kesin ki, AKP sadece kendisi yorulmadı, devleti ve
halkı da çok ama çok yordu, bıktırdı.
Yasakları yolsuzlukları
yoksulluğu yenme söyleminin kofluğuyla yordu.
Eş-dost-akraba kayırmacılığıyla,
partizanlığıyla yordu bıktırdı.
Cumhuriyet tarihinin en ağır
yolsuzluk hırsızlık iddialarını örtbas etmekle yordu.
İç ve dış politikada her
tutarsızlığın ve tükürdüğünü yalamanın ardından “yanıldık, kandık, aldandık” mazeretine sığınmasıyla yordu, bıktırdı.
Çok kanallı ama tek sesli ekranlardan
her saat evlerimizi işgal etmesiyle yordu bıktırdı.
Mezhepçi ortaçağ kafasıyla halkı
yarı yarıya birbirinden nefret eder hale getirmesiyle yordu.
Din ticaretiyle, din istismarıyla,
Alevilerin cemevlerinden yasallığı esirgerken her yere cami ve imam hatip
mektebi kondurmasıyla yordu bıktırdı.
Nihayet Fetullah cemaatine ne
istediyse verip ülkeye 15 Temmuz faciasını yaşatmasıyla yordu bıktırdı,
illallah dedirtti.
***
RTE elbette devleti ve halkı
yorduklarını kabul etmiyor, partisinin metal yorgunu olduğunu söylemekle
yetiniyor. Aslında yorulan bizatihi RTE’dir. On beş yıllık kesintisiz iktidar
devleti ve milleti yorduğu gibi RTE’yi de yordu yıprattı. Her kul gibi RTE de
çok yoruldu hem de çok metal yoruldu. O yorgunlukla yaptığı hataların işlediği
günahların sonu gelmiyor. Her biri diğerinden vahim hatalarının haddi hesabı
yok. Soma’da acılı madenciyi “İsrail
dölü” diyerek tokatlamasını hatırlıyorum da...
Yorulan her yönetici gibi RTE de özeleştiri
yapmak yerine maiyetini suçluyor, astlarını “nöbet” değişimine zorluyor. Oysa
değiştirilmesi gereken öncelikle zihniyettir, siyasal İslamcı siyaset
anlayışıdır. Ne talihsizlik ki, demokratik laik siyaset, siyasal İslamcı
siyaseti geriletip alaşağı edecek kadar güçlü ve örgütlü değil. Öyle olunca da “metal
yorgunu” RTE, kendi bekası için arkadaşlarını harcamakta sakınca görmüyor.
Demokratik laik siyasetin konjonktürel
güçsüzlüğüne karşın naçizane önerim, iktidar zehirlenmesinin ilacı istifa ise,
en başta RTE istifa etmelidir. Gönül rızasıyla çekilmiyorsa istifaya mecbur
bırakılmalıdır. Yoksa, “yanıldık, kandık, aldandık, Allah affetsin”
mazeretiyle daha çoook oyalanırız. Olan memlekete olur, dinci faşizmin karanlığından
aydınlığa çıkış geciktikçe gecikir.
kalemine emeğine sağlık saygılar
YanıtlaSilTeşekkür ederim hemşerim. Çok selam.
Sil