Demokratik laik gelenek görenekleri yüzeyde kalmış ya da hiç olmamış ülkelerde Pandora’nın kutusu hep açıktır. Her an bir kötülük fırlayıp ülkenin elini kolunu ayağını bağlayabilir.
Pandora’yı bilmeyen yoktur herhalde; öyküsü Yunan mitolojisinde geçer, Prometheus adlı titan ile doğrudan iltisaklıdır. Mitolojiye göre, Baştanrı Zeus, titanlar ile savaşını kazanmış ve cümle efradıyla birlikte Olympos Dağı’na yerleşmiştir. Titanlardan geriye kalan Prometheus ve üç kardeşi de Olympos’a günü birlik girip çıkabilmektedirler. Prometheus “önceden gören”dir, akıllıdır. Fakat akıl gücünün asıl sahibi Baştanrı Zeus’tur. Zeus ateşin ve yıldırımların da sahibidir. Ateş bilgelik demektir aynı zamanda. Ateşin bilgeliğin sahibi Zeus’un kendisinden daha akıllı bir varlığa tahammülü yoktur.
Prometheus, Zeus’u tahtından indirmek için O’nun aklı, bilgeliği ve ateşi paylaşmaya tahammülsüzlüğünü tahrik eder. Bir sabah ateşe benzeyen narteks çiçeğini alıp ateşin yandığı kutsal ocağa gider. Ocak nöbetçileri uykudadır. Prometheus, ateşin yokluğu fark edilmesin diye narteks çiçeğini ocağa bırakır, ateşi alıp Olympos’tan aşağı atlar; ateşi insanlara armağan eder. O güne değin vahşi bir hayat süren insan ateşle aydınlanır, ateşin bilgisiyle hayatını kolaylaştırır…
Ateşin ve aklın insanları güçlendirdiğini gören Zeus’un intikamı gecikmez. Hem Prometheus’u ve kardeşlerini hem de insanları cezalandırır. Kardeşlerden Menoitos’u yerin dibine kapatır; Atlas’ı, gök kubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırır. Sıra Prometheus’a gelmiştir. Zeus, Demirciler Tanrısı olarak atadığı oğlu Hephaistos’a, Prometheus’u Kafkas Dağı’na çırılçıplak zincirleme emri verir. Hephaistos denileni yapar. Bir kartal kayalara zincirli Prometheus’un ciğerlerini yer. Gece ciğerler yerine konur. Ertesi gün kartal tekrar ciğerleri yer. İşkence sürer gider; ta ki, Herakles gelip kurtarana değin. Prometheus, kendisini ilahi işkenceden kurtaran Herakles’e “Zeus tahtından düşmedikçe işkencenin sonu yok!” der.
Prometheus’un üçüncü kardeşi Epimetheus’un cezasına gelince. O’nun payına Pandora ile, yani bir kadın ile nikâh düşer. Böyle cezaya can kurban demeyin! Baştanrı Zeus, o güne değin sadece erkeklerden müteşekkil insanlara eza cefa olsun, kötülük olsun diye bu cezayı kesmiştir. Bunun için Hephaistos’a tanrıça görünümlü, endamı yerinde, çekici bir kadın yaratmasını buyurur. Hephaistos toprak ile suyu karıştırıp yoğurur, kadını şekillendirir. Zeus’un kızlarından Athena, kadına hediye olarak zekâ verir. Afrodit güzellik ve baştan çıkarıcılık bağışlar. Hırsızlar ve Haberciler Tanrısı Hermes ise kadına “bütün tanrılardan armağan” anlamına gelen Pandora adını verir, ayrıca konuşma ve kandırma yetisi armağan eder. Zeus’un armağanı ise kapalı bir kutudur. Hermes, Pandora’yı Epimetheus’a götürür; kapalı kutuyu verirken Zeus’un emrini iletir: Kutu açılmayacaktır! “Önceden gören) Prometheus, Zeus’tan hiçbir armağan almaması için Epimetheus’u uyarmıştır ama boşuna. Epimetheus, Pandora’nın güzelliğine, çekiciliğine, zekâsına, tatlı diline kanar; Pandora’yı eş olarak kabul eder. Zeus’un intikam planı kusursuz işlemektedir. Balayının bitimine yakın merakına yenilen Pandora, kocasını kandırır, çeyizindeki kutunun kapağını kaldırırlar. Kapağın kaldırılmasıyla birlikte şimşekler çakar, yıldırımlar dünyayı ateşe boğar; Poseidon yeryüzünü depremlerle çatırdatır, denizleri kabartıp toprağı ve üzerindekileri yutmaya başlar. Çünkü kutu kötülük doludur; serbest kalan açlık, hastalık, keder, ıstırap, yalan, riya, afetler, savaş, şehvet vs. insanları felakete götürecek kötülükler dünyaya yayılır. Kutunun kapağını kapatırlarsa da boşuna. Tüm kötülükler dışarı çıkmış, kutuda sadece umut kalmıştır. O gündür bugündür, insan o umutla yaşamaktadır. Oysa insan kötülüklere karşı savunmasızdır ve “Umut en son kötülüktür. Çünkü işkenceyi uzatır!” (Nietszche)
***
PROMETHEUS’TAN ŞEYTAN’A PANDORA’DAN HAVVA’YA
Halkların inançları birbirlerine ne kadar benziyor değil mi? Semavi inançta da Tanrı ateşten Şeytan’ı, çamurdan ilk insan Âdem’i, sonra Âdem’in kaburga kemiğinden kadını yaratır. Âdem ve karısına, cennetteki bilgelik ağacının meyvesini yasaklar. Şeytan, kadının aklını çeler, o da kocasını bilgelik ağacının meyvesini yemeye kandırır. Yasağı çiğnemenin cezası olarak cennetten kovulurlar. A’raf (Cennet ile Cehennem arasındaki dağ) suresinden özetle:
And olsun ki, sizi yarattık, sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin!” dedik. İblis saygı ile eğilmedi.
Allah, “Neden saygı ile eğilmedin?” dedi.
Şeytan “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.
Allah, “İn oradan aşağılık! Büyüklük taslamak haddine değil!” dedi.
Şeytan, “Beni azdırmana karşılık bana mühlet ver! Yemin ederim ki, onları saptırmak için senin yolunun üzerinde oturacağım; pusu kurup onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından sollarından sokulacağım” dedi.
Allah “Sen mühlet verilenlerdensin!” dedi.
Sonra Allah “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın! Dilediğinizi yiyin! Fakat şu ağaca yaklaşmayın! Yoksa zalimlerden olursunuz!” diye buyurdu.
Şeytan, gizlice kendilerine vesvese verdi; “Rabbiniz, melek olmayasınız, cennette ebedî kalmayasınız diye size bu ağacı yasakladı” dedi. Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi.
Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü; üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar.
Allah onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı?” diye seslendi.
Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Bizi bağışlamaz ve acımazsan ziyan edenlerden oluruz.”
Allah dedi ki: “Birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin! Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.” (A’raf, 11/25, Diyanet meali)
***
AKLEN VE DİNEN NOKSAN KADIN
Rivayet edilen hadislere göre de:
Güneş tutulması sırasında küsuf namazına duran Allah Resûlü buyurdu ki: “Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin ve çokça istiğfar edin! Çünkü cehennem ehlinin çoğunluğunu sizin teşkil ettiğinizi gördüm.”
Bunun üzerine aralarından bir kadın “Ey Allah’ın Resûlü, bize ne oluyor da cehennemin çoğunluğunu teşkil ediyoruz?” dedi.
Allah Resûlü “Siz çok lanet eder, eşlerinize nankörlük edersiniz. Sizin dışınızda aklı ve dini noksan olup da akıllı bir adama galip gelebilen başka kimse görmedim!” buyurdu.
Kadın “Ey Allah Resûlü, akıl ve din noksanlığı nedir?” dedi. Allah Resûlü “Akıl noksanlığı iki kadının şahitliğinin bir adamınkine denk olmasıdır. Bu akıl noksanlığıdır. Ayrıca hayızdaki kadın günlerce namaz kılmaz, oruç tutmaz. Bu da din noksanlığıdır!” buyurdu…Akıl ve din noksanlığıyla malul olunca da, sapkınlık ve nankörlük etmemesi, kocasına itaat etmesi için kadına emirler, yasaklar, dövmek dahil cezalar (Nisa 34). Bir de şekli belirsiz tesettür…
***
ÇARE ZEUS’U TAHTINDAN İNDİRMEK
Tanrıya itaatsiz titanlar şeytanlar, ateşten ve çamurdan yaratılanlar, insana yasaklanan bilgelik, sapkınlığa eğilimli kadınlar… Dediğim gibi halkların inançları arasında çokça fark yok. Allah’ın kadını ve erkeği birbirine dost kılmak yerine neden düşman kılıp kovduğu sorusunun yanıtı da yok. Çünkü hikmetinden sual olunmaz. Şeytan, insanları azdıracağını açıkça söylediği halde Allah niye mühlet vermiştir? İlk günahı neden erkek değil de kadın işlemiştir; böylece kadın neden sapkınlık, uğursuzluk ve kötülük kaynağı kılınmıştır? Bu soruların hikmeti de öyle. O gündür bugündür neden erkekler kadınları günahtan korumak için kendilerini “helâk” ederler sorusu da ha keza.
Uzun lafın kısası ve daha doğrusu, erkekler kadınları günahtan korumak için kendilerini helak etmiyorlar. Cennetten “birbirine düşman” olarak kovulduktan bu yana erkek egemen dünyada süregelen kavgada kadınlar iktidar mücadelesinde din kisvesi altında araçsallaştırılıyor, kavganın özü bundan ibaret!
Hristiyan dünyasında yüzlerce yıl uğursuzluğun felaketlerin nedeni olarak aşağılanan yakılan cadılar, erkek vahşetinden ve zorbalığından laiklik reformu sayesinde nispeten rahat nefes aldılar. Kilise laikliği kabullenip iktidar iddiasından vazgeçti, kanlı mezhep savaşları sona erdi.
İslam coğrafyası ise kendi orta çağının cehenneminde kötülük ve cehalet zebanilerinin tutsağı olarak kaldı. Türkiye’nin tıknefes laiklik ve cumhuriyet deneyimi insana ve kadına dört başı mamur bilgelik kazandırmaya yetmedi. Daha doğrusu Türkiye hiçbir zaman laik olmadı. Herkesi Müslüman, Sünni, Hanefi, Türk olmaya zorlayan, başka etnik ve dini aidiyetleri yasaklayan, itiraz edenin başını ezen rejim laiklik zannedildi. (Hoş, halkın çoğunluğu da öyle dosdoğru bir laiklik filan talep etmedi…)
Sözün özü Türkiye’de de Pandora’nın kutusu hep açık kaldı. Ucube laiklik, çok değil aradan seksen yıl geçtikten sonra siyasal İslam ile ikame edildi, usul usul teokrasiye yelken açıldı. Cumhuriyet’in ilk yüz yılı sona ererken Pandora’nın kutusundan bir kere daha kadının nasıl bir örtüye sokulacağı sorunu çıktı. Anayasa’nın artık doğrudan dini gerekçeye dayandırılması isteniyor.Çare, Prometheus’un dediği üzere Zeus’u tahtından indirmekte, yeryüzündeki işbirlikçilerini layık oldukları yere göndermekte. Aksi halde, insana reva görülen işkencenin sonu gelmeyecek!
Emeklerinize yüreğinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim dostum. Çok derin ve kapsamlı bir tartışma konusu. Cumhuriyet kuşkusuz ileri bir adımdır. Ne yazık ki demokrasiyle taçlanmadı, hakiki bir laiklik inşa edilemedi.
YanıtlaSilEmeğine sağlık teşekkür ederim o kitabı bende hemen okuyacağım sevgiler
YanıtlaSil