9 Ağustos 2023 Çarşamba

İSLAMİ MAGANDALIK

"Türkiye maganda liginde şampiyon” başlıklı haber vesilesiyle "Maganda politik" başlığı altında Türkiye’de magandalığın toplumsal hayata ve siyasete sindiğinden söz ediyorduk. 

Magandalaşmanın lümpen kapitalizmle başladığını vurgulamış; AKP iktidarı döneminde nasıl bir seyir izlediği sorusunu birlikte yanıtlamayı önermiştik.

Basitçe yanıtlamak gerekirse; AKP iktidarıyla birlikte magandalaşma daha da hızlandı, hızlanmakla kalmadı İslamileşti. İslamcı mahallenin önde gelen yazarlarından Ali Bulaç’ın ifadesiyle AKP iktidarı döneminde “Müslüman magandalar” türedi. Belki de zaten varlardı.

* * *

Çünkü, AKP iktidarıyla birlikte (hatta yerel yönetimlerin RP tarafından ele geçirildiği 1994 yılından itibaren) toplumsal artık değerin ana muslukları Anadolu Kaplanları veya Yeşil Sermaye olarak adlandırılan, MÜSİAD’ta örgütlü İslamcı sermaye kesimine çevrildi. Tersi, yani muslukların emekçilere çevrilmesi, parti programında söz verildiği üzere yolsuzluklarla, yoksullukla, yasaklarla mücadele söz konusu değildi. Çünkü, İslami soslu popülist söylemine ve programına karşın, AKP neoliberal kapitalizmin en gözü kara partisidir; bu niteliği, MÜSİAD’ın önceki başkanlarından Ali Bayramoğlu’nun “AKP’nin ampulünü biz yaktık” sözleriyle itiraf edilmişti. (Aktaran Eylem Türk, Milliyet, 6 Nisan 2004)

Yolsuzluklarla, yoksullukla, yasaklarla mücadele söz konusu değildi. Tayyip Erdoğan’ın Ecevit hükümetinden miras İMF reçetesini devralmasından sonra, özellikle kamu ihaleleri yoluyla “mütedeyyin” sermaye kesimine devasa ölçüde servet transferi gerçekleşti. Muhalefet döneminin mücahitleri iktidarda müteahhitliğe terfi ettiler. Servet olarak parmakta tek yüzük ve Harun söylemiyle siyasete atılanlar Karun oldular. Öyle ki, Türkiye, dünyada en çok dolar milyarderi olan ülkeler listesinde 6’ncı sıraya yükseldi.

Ne var ki, çok kısa sürede sağlanan servet birikimi burjuva kültürünü değil, çok hızlı bir çürümeyi ve magandalaşmayı beraberinde getirdi. Çünkü doğru düzgün bir feodalizmi bile görmemiş Anadolu eşrafından paraya kavuşur kavuşmaz burjuvalaşması beklenemez. Anadolu eşrafının böyle bir yücelmeye elverecek ne kültürü vardır ne de sosyal yaşamı. Kaldı ki, TÜSİAD’ta örgütlü Beyaz Sermaye’nin bile (onca kuşak gelip geçtiği halde) modern anlamda burjuvalaşıp burjuvalaşmadığı tartışmalıdır. Anadolu eşrafının kasaba kabasabalığı içinde kaldığı ise kesindir. 

Sonuç, Ali Bulaç’ın ifadesiyle: Tüketimi gösterişe döken, her gün kıyafet değiştiren, eskiden Akbil’le gezebilirken artık ‘Dabbetül Arz’ tipi ciplerle dolaşan, sonradan görme, kısa yoldan zengin olmuş, hiçbir ilkesi değeri kalmamış Müslüman magandalar! (Ali Bulaç, Sevda Alkan ile Söyleşi, Haftalık Dergisi, Mayıs 2006)

Bu saptamaya pek çok şey eklenebilir. En başta itibardan tasarruf etmemek. (İtibarı batsın!) Yanı sıra (madem Müslümandır) kadere rıza göstermek yerine bir tabur koruma ile dolaşmak. Yazlık ve kışlık evlerin sarayların eşya ve dekorunda, günlük yaşamda, düğün merasimlerinde, çeşitli toplantılarda görülmemiş lüks, israf ve sefahat; ama yaşama ilişkin estetik kaygı eksikliği, zevksizlik... Siyasette ise yoksulların dini inancını araçsallaştırmak, yoksulluğu ve cehaleti kutsamak, yaşanan çürümeyi meşrulaştırıcı ayet ve hadis bulma telaşı, faşizan saldırganlık, siyasi ahlak ve tutarlılık eksikliği...

* * *

Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Manifesto’da, burjuvazinin kendi hayalindeki gibi, yani kendi suretinde bir dünya yarattığını yazmışlardı.

Bu saptamaya uygun olarak, siyasette ve devlet yönetiminde onlarca yıldır süren İslami magandalaşma pratiğinde nasıl bir toplum inşa edildi?

Soruyu “Erdoğan sebep mi sonuç mu?” başlığı altında Zülfü Livaneli yanıtlamış olsun:

“Tayyip Erdoğan sebep değil bir sürecin sonucudur. Sorun onu iktidara getiren, üst üste dokuz seçim kazandıran, bir sürü yolsuzluk ve yönetim skandallarına rağmen körü koruna peşinden giden halktır. Daha doğrusu halkın bir bölümüdür. Bu halk yığının Anadolu Müslümanlığıyla, gelenekle, ahlakla, haram helal kavramıyla, merhametle, şefkatle hiçbir ilgisi yoktur. Köyden kente göçle başlayan, ne köylü ne kentli olabilen, bütün değer ölçülerinden kopmuş, vahşi birer yaratık haline gelmiş, talandan yalandan pay kapmaya çalışan ve literatürde lümpen proletarya olarak tanımlanmış olan kitledir bu.

AKP’ye oy vermiş olanların tümünü böyle yaftalamak doğru değil elbette. İçlerinde düzgün ve samimiyetle oy veren seçmenler de olabilir. Ama o kitlenin genel karakteristiği budur.

Bu kesim kendini önce arabesk müzikle gösterdi. Güzelim türküleri, geleneksel şarkıları, Anadolu’nun büyük şiir geleneğini terk eden insanlar, bir anda mide bulandırıcı seslere, insanın kulağını tornavida gibi delen elektro bağlamalara, içinde hiçbir hakiki lirizm ve hüzün barındırmayan ‘’Ben de isterem!’’ saldırganlığına kaptırdı kendini. Şehirler kaçak mahallelerle, üzerinde demir filizleri bırakılmış sıvasız çirkin yapılarla, lağım kokan mahallelerle doldu. Suç oranı ve özellikle kadına karşı şiddet akıl almayacak ölçülerde arttı.

Aşağı yukarı sayıları kırk milyon dolayında tahmin edilen bu kitle Itri, Mimar Sinan estetiğine de sahip değildir; Anadolu’da yüzyıllarca aydınlık bir nehir gibi akmış olan Karacaoğlan, Pir Sultan, Dadaloğlu temizliğine de. Dolayısıyla bu kesim muhafazakâr değil, Türkiye’ye çarpık ve ahlak ölçülerinden yoksun bir ‘’modernleşme’’ sunan yeni bir oluşumdur. Tayyip Erdoğan sebep değil bir sürecin sonucudur. Ve sorun, onun gitmesiyle bitmeyecektir.” (3 Kasım 2014)

Sadece Zülfü Livaneli değil, İslamcı mahallenin yazarlarından Atasoy Müftüoğlu da benzer şekilde dini inancın politik propaganda ve duygusal sömürü aracı haline getirildiğinden yakınmış ve eklemiş: “Toplum büyük bir kültürsüzlük ile maluldür. Toplum büyük ölçüde maganda, maço toplumuna dönüşmüştür. Her gün kadın cinayetlerinin işlendiği bir toplumda Anadolu irfanı diye bir şeyden söz edilemez. Böyle bir irfan yok. Toplum ciddi bir şekilde lümpenleştirilmiştir.” (9 Ekim 2022 tarihli söyleşi)

Bu saptamaları çok daha önce, daha zarif şekilde Nazım Hikmet “Akrep gibisin kardeşim” başlıklı şiirle edebileştirmişti. Nazım’dan bu yana değişen sadece lümpenleşme ve magandalaşmanın İslam ile ambalajlanması oldu. 

İslami lümpenleşmenin ve magandalaşmanın en acı sonucu kadınlara, çocuklara ve doğaya yönelik saldırganlıktır ki, ne yazılsa eksik kalır. Emek, barış ve demokrasi güçlerine yönelik vahşet acımasızlık ise genetik mirastır.

İslamcı maganda faşizmine teslim olmayanlara direnenlere selam olsun!


9 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Çok selam.

      Sil
    2. Emeklerinize, yüreğinize sağlık.
      Kötü ve iyi insanları güzel yapmışsınız.
      Saygılar.

      Sil
    3. Zülfü Livaneli, Tayyip ve Baykal 2002 yılında üçlü toplantıyı zamanında topluma anlatmadı. Yıllar sonra anlattı....

      Sil
    4. Teşekkür ederim Şirin Dede. Çok selam.

      Sil
  2. Emeğine sağlık teşekkür ederim sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Pes etmek yok, MÜCADELEYE devam.

    YanıtlaSil