3 Ağustos 2023 Perşembe

MAGANDA POLİTİK

Yıllar önce bir dünya şampiyonluğu haberiydi; ama, gündemin hayhuyu içinde kimsenin dikkatini çekmeden unutulup gitmişti. Son günlerde maganda cinayetleri gündemin ön sıralarına tırmanınca, dünya şampiyonluğu haberini ve o günlerde aynı başlıkla yazdığım yazıyı anımsamadan edemedim. Hollanda Devlet Radyosu NPS’nin Türkçe yayın saatinde seslendirdiğim yazıda şu hususları kaydetmiştim.

* * *

Haber, gazete sayfalarında “Türkiye maganda liginde şampiyon”, “Türkiye ‘dünya maganda ligi’nde zirvede” başlıklarıyla yankılanmıştı. (4 Ocak 2006 tarihli gazeteler) 

Habere göre, ABD’de kurulu Ateşli Silahlardan Korunma Merkezi Ajansı bir araştırma yapmış. Kutlama ve benzeri nedenlerle ateş açılması sonucu serseri kurşuna en çok kurban veren ülke Türkiye çıkmış. Serseri kurşunlara verdiğimiz kurban sayısı yılda ortalama 700. 

Amerikan ajansının araştırması doğruysa, bu yarışta hakikaten açık ara öndeyiz. Bizden sonra Orta Amerika ülkelerinden Porto Riko geliyor. Serseri kurşunla ölen Porto Rikoluların sayısı yılda sadece 300; o da ölünün ardından mezar başında ateş açma geleneği yüzündenmiş. 

ABD’de serseri kurşunla ölenlerin sayısı da yılda 100’ü aşıyormuş.

Habere uygun görülen “Dünya maganda liginde zirvedeyiz” başlığı, yerli yerine oturan bir ifade. Türk Dil Kurumu sözlüğünde, ‘serseri kurşun’un karşılığında aynen ‘maganda kurşunu’ yazılı. Maganda ise görgüsüz, kaba, terbiyesiz, uyumsuz ve saldırgan kimse demek.

* * *

Dinime küfreden

Maganda kurşunuyla ‘kim vurdu’ya gidenler liginde, kovboyların ülkesindeki bir ajansın bizi şampiyon ilan etmesi yeterince trajikomik. 

Hani, western filmlerinde kovboy hasmını haklamak niyetiyle bara girer. Etrafta tedirginlik ve sessizlik. Yardakçısı kovboya sorar: 

- Kimi vuracaksın George?

George silahını çekip bardakileri haklar, geriye bir kişi kalınca hınk deyicisini yanıtlar:

- İşte bu sona kalanı.

Kovboy zihniyeti Teksas barlarında kalmadı. ABD dünyayı kovboy barlarına çevirdi. 

Vietnam’da, Irak’ta, Afganistan’da, dünyanın şurasında burasında milyonlarca insan Amerikan silahlarıyla bile bile öldürülüyor; Ateşli Silahlardan Korunma Merkezi Ajansı kalkmış, serseri kurşundan ölenlerle ilgileniyor. İşlerin hâlâ kovboy zihniyetiyle yürüdüğü Büyük Amerika’da serseri kurşunla ölenlerin sayısının yılda sadece 100 olması da hayli şaşırtıcı.

* * *

Mikro magandalık

Öyle ya da böyle, burası da Küçük Amerika, kendimizi biliyoruz. Aynadaki suretimizin gösterdiği, koyu bir magandalık. Benzer kabalık ve ilkelliğin şu veya bu derecede başka yerlerde de yaşanıyor olması hafifletici neden değil. Amerika’da bir kuruluşun listesinde “Dünya maganda liginde zirvedeyiz”. Hiçbir ekstra çaba sarf etmeden gelen bu şampiyonlukla övünmeli mi dövünmeli mi, artık siz karar verin!

Laf aramızda, benzer bir şampiyonluğumuz daha var. O da uluslararası tescilli, hem de BM onaylı. BM Genel Kurulu’nda ‘Kadın 2000’ başlıklı özel oturumda kadına dayaktan yana Afrika ülkelerini de geride bırakıp dünya rekoru kırdığımız ortaya çıkınca, gazete, “Kadın dövmede dünya şampiyonuyuz” diye başlık atmıştı. (Hürriyet, 7 Haziran 2000.) 

Kim ne düşünürse düşünsün, bu şampiyonluklar durduk yerde gelmiyor. Sonuna kadar hak edilmiş şampiyonluklar. Çünkü, zaten doğru düzgün bir feodalizm yaşamadığımız gibi hızlandırılmış alaturka-arabesk lümpen (ve dahi artık abdestli) kapitalizmle birlikte kültürel doku çürüdü; kitabına uygun bir burjuva-proleter ayrışması olmadı; değer yargıları alt üst oldu; magandalık toplumu ve devleti tutsak aldı. (Abdestli kapitalizm ifadesi Eren Erdem’indir.)

Magandalaşma lümpen kapitalizmle başlasa da maganda sözcüğü 1970’li yıllarda dolaşıma girdi. Magandalık, çok kanallı televizyon devrinde ‘delikanlılığın’ kitabının hep yeniden yazıldığı popüler kültür programlarıyla toplumun hücrelerine sindi.

Fakat magandalık düğünde ya da maçtan sonra silahını çekip saydırmaktan, aile bireylerine şiddet uygulamaktan ibaret değil. Artık nereye baksan magandalıktan geçilmiyor.

Trafikte kadın sürücüyü sıkıştırmak, yağmurlu havada yayaların üzerine su ve çamur sıçratmak, öne geçmek için değme kayakçılarla yarışırcasına slalom yapmak, tank gibi ciple korku salmak, hoparlörün sesini sonuna kadar açarak herkese ‘damar’dan müzik ya da ezan dinletmek, arabada içilen biranın şişesini ve çöpü camdan fırlatmak. 

Ortak kullanım alanlarını ve piknik yerlerini çöplüğe çevirmek.

Sokakta yerlere tükürmek; cep telefonuyla otobüste, dolmuşta, metroda bağıra çağıra gevezelik etmek; etrafta kim var kim yok, aldırmadan küfürlü konuşmak; parmaklarda tokmak gibi yüzükler, ayakta beyaz çoraplar; nerede olursa olsun, gömlek düğmelerini açık bırakarak kıllı göğsünü ve altın kolyesini teşhir etmek.

Sofrada ortak meze ve salatayı pay kaşığıyla değil kendi kaşığıyla almak, çorbayı ve çayı höpürdeterek içmek, ağzını su aygırı gibi açmak ve şapırdatmak, kuru fasulye pilav ve turşuyla viski içmek, dişlerini tırnaklarıyla karıştırmak.

Kadına ölesiye tutulmak, yüz bulamayınca öldürüp başkasına yar etmemek…

Bunlar yine de bireysel düzeyde mikro magandalık örnekleri. Yani, yaşamın zevklerinden ve renklerinden yoksun kalmış bireyin başkalarına çokça zararı dokunmayacak yaşam tarzı. 

* * *

Makro magandalık

Asıl tehlikeli magandalık, makro düzeyde olanı. Yani, devlet yönetiminde ve politikada, bilimde ve sanatta, ekonomide ve medyada, özellikle de sporda magandalık.

Aydın Boysan’a göre politika magandası Atatürkçü söylevler döktürse de gizlice yabancı yobazdan yardım alır. Laikliği korumak için ettiği yemine bağlı kalmaz. Halk dalkavuğudur, nabza göre şerbet verir. Ağzından Allah adını düşürmediği halde Allahsızdır, çünkü ahlaksızdır. Kendisi ve yakınları kitabına uydurarak nüfuz ticareti yaparsa bu zekâ eseridir, başkaları yaparsa haydutluktur. Başka görüş sahiplerini “kökü dışarda” diye damgalar, kendi kökünün dışarda olmasını doğal bulur. Kısacası, politika magandası olduğu gibi görünmez, göründüğü gibi olmaz, ona yol gösteren en parlak ışık çıkarcılıktır. (Leke Bırakan Gölgeler, Bilgi Yayınevi, 1995)

Aydın Boysan bunları 1980’li 90’lı yılların politikacıları için yazmış. Bugünün politikacıları için yazmış olsa ne fark eder ki? Bir farkla, bugünün politikacıları artık Atatürkçü nutuk atmıyorlar.

Demokrasiyi kendine yontmak, sadece kendine Müslümanlık, özgürlük adına yalnızca türbanın ve imam hatiplinin üniversitelere ve kamu kuruluşlarına girebilmesini savunmak.

Şiire benzemedik bir dörtlük yüzünden yattığı üç aylık hapsin demagojisiyle kafa ütülemek, iktidara gelince Terörle Mücadele Yasası’nı ve 301’inci maddeyi düşünenlerin kafasına geçirmek.

Şeriatçı Afgan liderinin dizinin dibinde oturmak, Anıtkabir’deki saygı duruşunu “sap gibi ayakta duruyorlar” diye aşağılamak.

İktidarda olsun muhalefette olsun Müslümanlığı kimseye bırakmamak, sonra da emperyalist kefereyle birlikte komşu Müslüman ülkenin üzerine çullanmak.

Ben zenci Türklerdenim” diye fakir fukara ve mazlum edebiyatı yapmak, iktidara gelince ‘zenci Türkler’in başında sermayenin vekilharcı kesilmek.

Seçimden önce, politikadaki yozlaşmaya ve yolsuzluklara tepkili halka dürüstlük propagandası yapmak, yolsuzlukla mücadele için dokunulmazlıkları kaldıracağına söz vermek, iktidara gelince sözünden caymak.

Maaşıyla geçinemediği için ticarete devam etmek zorunda kaldığı numarasına yatmak, şeffaflık isteyenlere, iktidarda olmanın cüretiyle “densizler edepsizler” diye küfretmek.

Hangi birini saymalı?

İktidardaki böyle muhalefetteki böyle.

Asıl nasılsa vekil aynen öyle.

Burası Türkiye!

* * *

Maganda liginde şampiyonluk” haberi üzerine özetle bu hususları kaydetmiştim. Aradan 17 yıl geçmiş. O günden bugüne ne değişti? Birlikte yanıtlayalım mı?


1 yorum: