13 Temmuz 2014 Pazar

TANRI’DAN HESAP SORMAK!


Dünya durdukça adı rahmetle anılasıca Karl Marks “Din ezilenlerin iç çekişidir, protestosudur; kalpsiz dünyanın kalbi vicdansız dünyanın vicdanıdır; yoksulların son sığınağıdır, afyonudur” demiş.
Marks en ruhani ifadeyle böyle söylemiş olsa da faydası yok. Yani ezilenlerin yoksulların çektiği acı dinmedi dinmiyor. Ramazan dolayısıyla ağırlaşan uhrevi hava bile egemen sınıf siyasetinin körleştirdiği vicdanları açmaya, taşlaştırdığı kalpleri yumuşatmaya yetmedi.
İslam dünyasında oluk oluk Müslüman kanı akıyor; “sadece kendileri Müslüman” olanlar, kâfir saydıkları başka Müslümanları boğazlamaya devam ediyor.
Türkiye’de de ayrımcılık, kibir, kin, nefret gibi en ağır günahlar “sadece kendileri Müslüman” olanlarca işleniyor;
Hırsızlık yolsuzluk gibi en ağır ahlaksızlıklar “sadece kendileri Müslüman” olanlarca “günah işleme hürriyeti” söylemiyle din adına meşrulaştırılıyor;
İftar sofraları en süfli sermaye siyasetinin propaganda ve beyin yıkama seanslarına dönüşüyor.
Tanrı’nın kendi adına işlenen bu günahlara müdahale edeceğinin işareti görünmüyor.
En acısı da tüm bu çirkinlikler müminler tarafından kınanmıyor, ayıplanmıyor.
Kınamak ayıplamak şöyle dursun, müminler tevekkül içinde, neoliberal sermaye siyasetinin en gözü kara aktörünü bir kez daha kutsamak, başkan seçmek için sabırsızlanıyorlar.
***

TANRI’YI CEZALANDIRMAK!
Oysaki pagan, ilkel, cahiliye diye aşağılanan küçümsenen dönemlerde insanlar pek de bugünkü gibi mütevekkil değillermiş; “mukadderat” deyip miskince boyun eğmiyorlarmış. Boyun eğmek şöyle dursun, Tanrı’dan bile hesap soruyorlarmış. Hatta hesabını veremeyen tanrılarını cezalandırıyorlarmış.
Evet evet! Yanlış okumuyorsunuz, tanrılarını cezalandırıyorlarmış.
Mesela Çinliler dualarını yerine getirmeyen tanrılarına, yani putlarına, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kimi bakanlarına ve Soma’da acılı yurttaşa yaptığı gibi, tekme tokat girişiyorlarmış.
Eski Mısır’da da adet böyleymiş ki, tanrılar fani kullarının dehşetinden korunmak için hayvan kılığında saklanıyorlarmış.
Roma’da da adet böyleymiş. Yani ölümlüler tanrılarına pek de itaatkâr değillermiş. Mesela Augustus, donanması fırtınada batınca, deniz tanrısı Neptunus’un törenlerde öteki tanrıların yanı sıra taşınmasını yasaklamış.
İmparator böyle yapar da halk durur mu, daha beterini yapar. Germanicus’un ölümünden sonra Romalılar tanrılarına öyle öfkelenmişler ki, tapınaklarda tanrılarını taşlamışlar, artık onlara bağlı olmadıklarını ilan etmişler.
Bildiği her yere hükümdar olmak isteyen İskender Sur kentini de kuşatmış. Sur kentinin generalleri savunmaya geçmişler ama kentin tanrısı Melkart’tan yana endişeliler. Melkart, Yunan mitolojisindeki Herakles’in Sur’daki adı. Melkart veya Herakles hangi orduya destek verirse, zafer o tarafın oluyor! İşte Sur generalleri, kendi Herakleslerinin sıla aşkıyla Makedon ordusuna destek vereceği korkusu içindeler. O korkuyla, firar edip Makedon ordusuna katılmasın diye Herakles’i zincire vurmuşlar. Ama nafile! İskender Sur’u fethediyor. Yine de Melkart tapınağına sığınanların canını bağışlıyor, gönüllerini alıyor.
Bu bilgiler Davide Hume’ün “DİN ÜSTÜNE” adlı kitabında yer alıyor. Ateist bir filozof sanılmasın. Tam tersine. Bu yüzden Marksizm’in el kitaplarında materyalizm karşıtı düşünür olarak adı hiç de hayırla anılmaz.
Davide Hume’ün kitabı hayli gülümsetici. Ramazan’ın ağır uhrevi havasında bile tavana vuran sermaye siyasetinin kafa ütüleme operasyonlarına karşı sinir sistemini bir parça rehabilite ediyor.
Yine de hayıflanmamak, iç çekmemek elde değil. Resmi din bezirgânlarınca pagan cahiliye diye aşağılanan dönemlerin tanrılara bile isyankâr insanları nerede? Bugünün yani modern dünyanın zalim tiran ve firavunlarına kul köle, haksızlıklar ve ahlaksızlıklar karşısında boynu bükük, zulmün alkışçısı insanlar nerede?
***

Zulme ve haksızlıklara, adaletsizliğe karşı en güçlü sığınak aslında mizah ve küfürdür. Sokrates’i dinsiz diye ölüme mahkûm edecek kadar sofu Atinalılar da bu bilinçle, Aristohanes’in tiyatro eserlerindeki küfürleri alkışlamışlar.
Ne günlermiş o günler. Bugünün Türkiye’sinde sıkıysa Aristophanes gibi komedya yaz. Sıkıysa bir tiyatro topluluğu böyle bir komedyayı oynamaya kalksın. Malum, küfredilecekse, sağ olsun Başbakan herkesin yerine küfrediyor. Ama yanlış hedefe küfrediyor. Zaten kendisi yanlış bile değil. Yine de Adana halkı sağ olsun var olsun! Kaygusuz Abdal’ın da ruhu şad olsun!
Yazı yeterince uzadı. Hüsnü Soydan abiyi kızdırmaya, devre arkadaşım Murat Kaya’yı gücendirmeye gelmez:)))
Muhbirler ve savcıyla uğraşmak da akıl kârı değil. Neme lazım! Hürriyetimi sokakta bulmadım. Gelecek yazıya değin şen ve esen kalın!


Rahmi YILDIRIM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder