Gün geçmiyor ki, İslamiyet adına
işlenen bir cinayetin, barbarlığın veya nefret suçunun haberi duyulmasın.
Son haftaların cinayet ve
barbarlık haberleri daha çok, Irak ve Suriye’nin bir bölümünde İslam Devleti
kurduğunu ilan eden IŞİD odaklı.
Kâfir saydıklarını vahşice
katletmeyi rutinleştiren IŞİD, Şiilere ait cami ve türbeleri de tahrip etmeye
başlamış. Arada Yunus Peygamber’in mezarını da yıkmışlar.
Ajans haberleri doğruysa, IŞİD
Suudi Arabistan’ı fethettiğinde Allah’tan başkasına ibadet edildiği gerekçesiyle
Kâbe’yi de yıkacakmış.
***
Sahibi Kâbe’yi korur mu?
Kâbe’nin yıkılması İslam
tarihinde görülmemiş bir olay değil. Yaygın inanışa göre en az on defa
yıkılmış, yeniden yapılmış.
Kur’an’ı Kerim’in Fil Suresi ise,
Kâbe’nin Allah tarafından korunduğunu anlatır. 570 yılında Habeş generali
Ebrehe Kâbe’yi yıkmak için harekete geçtiğinde, Peygamber’in dedesi
Abdülmuttalip “Kâbe Allah’ın evidir,
sahibi onu korur” diye uyarmış. Ebrehe aldırış etmemiş. Allah da (Kur’an’daki
ifadesiyle) “balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar” gönderip
Ebrehe’nin ordusunu helâk etmiş.
Gelgelelim Fil Suresi’nde
anlatılan “mucize”, 694 yılında gerçekleşmemiş; sahibi Kâbe’yi korumamış. Şam’daki
Emevi halifesi Abdülmelik, Mekke’de halifeliğini ilan eden Abdullah’ın üzerine
Zalim Haccac’ı göndermiş. Haccac ordusu, Kâbe’yi mancınık atışlarıyla yerle bir
etmiş. Bu arada Hacer-i esved de tuzla buz olmuş.
Kâbe’nin sahibi 929 yılında
Abbasi halifelerine isyan eden Karmatilerin kuşatmasında da evini korumamış.
Karmati komutanı hacıları öldürüp Zemzem kuyusuna doldurmuş, Hacer-i esved’i de
söküp götürmüş. Hacer-i esved, 22 yıl sonra Fatımi hükümdarı Mansur’un
ricasıyla iade edilmiş.
Kâbe sonraki tarihlerde de Müslümanlar
arası savaşlarda saldırıya uğramış. Kur’an’da Kâbe’nin güvenli yer olduğunun
belirtilmesine karşılık, binlerce hacı bu saldırılarda can vermiş.
***
Kâbe’den Anıtkabr’e
Yani Kâbe ve Hacer-i esved
Müslümanların tamamınca aynı ölçüde kutsal sayılmıyor. Hatta Hacer-i esved’i
kutsal saymayanlar arasında ikinci halife Ömer de bulunuyor.
Hz. Ömer bir tavaf sırasında Hacer-i
esved’e karşı “Biliyorum ki sen faydası
ve zararı olmayan basit bir taşsın. Allah Resulü'nün seni öptüğünü
görmeseydim seni öpmezdim.” demiş. Yanında bulunan Hz. Ali “Resulullah’ın (Hacer-i esved kıyamette
şahitlik eder) buyurduğunu ben işittim” diyerek itiraz etmiş.
Tabii böyle bir bahis açıldığında
1994 yılında Anıtkabir’de yaşanan bir olayı anımsamamak olmaz. Mustafa Kemal
Atatürk’ün ölümünün 56’ncı yıldönümüydü. Devlet protokolüne dahil zevat
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığında saygı duruşuna geçmişti. Tam o
anda kameraman kimliğiyle mozoleye kadar ulaşan bir kişi, Demirel’e doğru
atıldı ve elindeki Kur’an-ı Kerim’i sallayarak, “Taşlar sizi duymaz, taşlar sizi görmez. Bu yaptığınız puta tapmaktır. Sizleri
Kur’an’a davet ediyorum!” diye bağırdı ve tekbir getirdi. Demirel ve
beraberindeki heyet istifini bozmadan saygı duruşunu sürdürürken, eylemci
güvenlik görevlilerince mozoleden uzaklaştırıldı. Polis linç girişimini
güçlükle önledi. Cumhurbaşkanı Demirel’in eylemciyi “meczup” olarak
nitelendirmesi siyasi tarihe geçti.
***
T-IŞİD halifesini durdurmak insanlık görevidir
Ezcümle Kâbe ve Hacer-i esved
Müslümanların tamamınca aynı ölçüde kutsal sayılmasa da, IŞİD’in dediğini
yapması dünya durdukça unutulmayacak bir barbarlık olur.
IŞİD’in barbarlığının kaynağında
sadece kendi yorumunu hakiki İslam sayan zihniyeti bulunuyor ki, bu yobazlıkta
hiç de yalnız değil. Türkiye’de de pek çok fikri akrabası ve dini yoldaşı var. Bu
bağlamda Alevilere ve gayrimüslimlere yönelik inkâr ve asimilasyonu, Maraş,
Çorum ve Madımak katliamlarını, Hizbullah cinayetlerini anımsamamak mümkün
değil.
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi’nde okutulan “Türk Dili Edebiyatı Osmanlı Türkçesi Grameri 2” ders
kitabında, “Kötü ayin yapan Kızılbaşlar.
Allah onları kıyamete kadar aşağılık ve adi etsin” ifadesine yer verilmesi,
“sadece kendileri Müslüman”
çevrelerde tepkiye yol açmamakta, sessizce onaylanmaktadır.
İstanbul Esenyurt’ta Caferi
yurttaşların ibadet ettikleri Muhammediye Camii’nin yakılması dünün haberidir. Bu
barbarlık üzerine camiyi ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “İslam en ağır savaş şartlarında bile başka
din mensuplarının mabetlerine, putperestlerin puthanesine bile dokunmamayı
emreder” diye masal anlatmaktadır.
Öyle ki, Başbakan ve partisinin
IŞİD’ten ne kadar farklı olduğu da belirsizdir. Kendisine oy vermeyenlere
düşman gözüyle bakan, olanca kin ve nefretiyle Allahsız, Şia, Caferi, Yezidi,
Zerdüşt, Alevi, ateist diye aşağılayan Başbakan’ın IŞİD liderinden daha uygar
olduğu söylenemez. Gezi direnişi sırasında Dolmabahçe Camii’ne bira şişesiyle
girildiği yalanında ısrar eden Başbakan ve dava arkadaşlarının camileri yıkan,
Kâbe’yi de yıkacağını söyleyen IŞİD hakkında olumsuz ifadelerden özenle
kaçınmalarının, cinayetlerini görmezden gelmelerinin aralarındaki barbar
kardeşliğinin tezahürü olduğu düşünülebilir.
Özetle Aydınlanma ve laiklik
özürlü dini coğrafyada yobazlık ve barbarlık bulaşıcıdır.
IŞİD’in “sahih İslami düzen” kurmak için Türkiye’yi hedef almasına gerek
yoktur. Barbar kardeşleri ve yoldaşlarının yönetiminde Türkiye zaten IŞİD’leşme,
T-IŞİD olma yolundadır.
T-IŞİD halifesinin durdurulması,
makamından indirilerek günah ortaklarıyla birlikte tarihin çöp sepetine
atılması insanlık görevidir.
Rahmi YILDIRIM
Her Cuma güzel bir yazınızı okuyorum bende size katılıyorum bütün dinlerde aynı katliam yaşanmış teşekkür ederim kaleminize emeğinize sağlık
YanıtlaSilSevgili kardeşim, yazılarını her fırsatta okumaya çalışıyorum. Sanki duygularıma tecuman oluyorsun. Bu yobazlarla başetmek mümkün olmadığı için Düzce yi terk etmek zorunda kaldım. En yakın akrabalarımla bile kötü oldum. Baktım ki toplumu düzeltmem mümkün değil, uyum sağlama da mümkün değil, en kolayı kaçmak dedim ve aynen kaçtım. Şimdiyi değil 10-15 yıl sonrasını düşük bile istemiyorum. Korkarım ülkemizi çok karanlık günler bekliyor. Halkına olan sevgim, bağlılığım kin ve nefret dönüşüyor. İnşallah yzniliyorumdur. Eline, kalemine, beynine sağlık.
YanıtlaSilSevgili kardeşim, yazılarını her fırsatta okumaya çalışıyorum. Sanki duygularıma tecuman oluyorsun. Bu yobazlarla başetmek mümkün olmadığı için Düzce yi terk etmek zorunda kaldım. En yakın akrabalarımla bile kötü oldum. Baktım ki toplumu düzeltmem mümkün değil, uyum sağlama da mümkün değil, en kolayı kaçmak dedim ve aynen kaçtım. Şimdiyi değil 10-15 yıl sonrasını düşük bile istemiyorum. Korkarım ülkemizi çok karanlık günler bekliyor. Halkına olan sevgim, bağlılığım kin ve nefret dönüşüyor. İnşallah yzniliyorumdur. Eline, kalemine, beynine sağlık.
YanıtlaSil