Dünya durdukça adı rahmetle
anılasıca Karl Marks “Din ezilenlerin iç
çekişidir, protestosudur; kalpsiz dünyanın kalbi vicdansız dünyanın vicdanıdır;
yoksulların son sığınağıdır, afyonudur” demiş.
Marks en ruhani ifadeyle böyle
söylemiş olsa da faydası yok. Yani ezilenlerin yoksulların çektiği acı dinmedi
dinmiyor. Ramazan dolayısıyla ağırlaşan uhrevi hava bile egemen sınıf
siyasetinin körleştirdiği vicdanları açmaya, taşlaştırdığı kalpleri yumuşatmaya
yetmedi.
İslam dünyasında oluk oluk
Müslüman kanı akıyor; “sadece kendileri
Müslüman” olanlar, kâfir saydıkları başka Müslümanları boğazlamaya devam
ediyor.
Türkiye’de de ayrımcılık, kibir,
kin, nefret gibi en ağır günahlar “sadece
kendileri Müslüman” olanlarca işleniyor;
Hırsızlık yolsuzluk gibi en ağır
ahlaksızlıklar “sadece kendileri
Müslüman” olanlarca “günah işleme
hürriyeti” söylemiyle din adına meşrulaştırılıyor;
İftar sofraları en süfli sermaye
siyasetinin propaganda ve beyin yıkama seanslarına dönüşüyor.
Tanrı’nın kendi adına işlenen bu
günahlara müdahale edeceğinin işareti görünmüyor.
En acısı da tüm bu çirkinlikler
müminler tarafından kınanmıyor, ayıplanmıyor.
Kınamak ayıplamak şöyle dursun,
müminler tevekkül içinde, neoliberal sermaye siyasetinin en gözü kara aktörünü
bir kez daha kutsamak, başkan seçmek için sabırsızlanıyorlar.
***
TANRI’YI CEZALANDIRMAK!
Oysaki pagan, ilkel, cahiliye
diye aşağılanan küçümsenen dönemlerde insanlar pek de bugünkü gibi mütevekkil
değillermiş; “mukadderat” deyip miskince boyun eğmiyorlarmış. Boyun eğmek şöyle
dursun, Tanrı’dan bile hesap soruyorlarmış. Hatta hesabını veremeyen
tanrılarını cezalandırıyorlarmış.
Evet evet! Yanlış okumuyorsunuz,
tanrılarını cezalandırıyorlarmış.
Mesela Çinliler dualarını yerine
getirmeyen tanrılarına, yani putlarına, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kimi bakanlarına
ve Soma’da acılı yurttaşa yaptığı gibi, tekme tokat girişiyorlarmış.
Eski Mısır’da da adet böyleymiş
ki, tanrılar fani kullarının dehşetinden korunmak için hayvan kılığında saklanıyorlarmış.
Roma’da da adet böyleymiş. Yani
ölümlüler tanrılarına pek de itaatkâr değillermiş. Mesela Augustus, donanması
fırtınada batınca, deniz tanrısı Neptunus’un törenlerde öteki tanrıların yanı
sıra taşınmasını yasaklamış.
İmparator böyle yapar da halk
durur mu, daha beterini yapar. Germanicus’un ölümünden sonra Romalılar
tanrılarına öyle öfkelenmişler ki, tapınaklarda tanrılarını taşlamışlar, artık
onlara bağlı olmadıklarını ilan etmişler.
Bildiği her yere hükümdar olmak
isteyen İskender Sur kentini de kuşatmış. Sur kentinin generalleri savunmaya
geçmişler ama kentin tanrısı Melkart’tan yana endişeliler. Melkart, Yunan
mitolojisindeki Herakles’in Sur’daki adı. Melkart veya Herakles hangi orduya
destek verirse, zafer o tarafın oluyor! İşte Sur generalleri, kendi
Herakleslerinin sıla aşkıyla Makedon ordusuna destek vereceği korkusu
içindeler. O korkuyla, firar edip Makedon ordusuna katılmasın diye Herakles’i
zincire vurmuşlar. Ama nafile! İskender Sur’u fethediyor. Yine de Melkart
tapınağına sığınanların canını bağışlıyor, gönüllerini alıyor.
Bu bilgiler Davide Hume’ün “DİN
ÜSTÜNE” adlı kitabında yer alıyor. Ateist bir filozof sanılmasın. Tam tersine.
Bu yüzden Marksizm’in el kitaplarında materyalizm karşıtı düşünür olarak adı hiç
de hayırla anılmaz.
Davide Hume’ün kitabı hayli
gülümsetici. Ramazan’ın ağır uhrevi havasında bile tavana vuran sermaye
siyasetinin kafa ütüleme operasyonlarına karşı sinir sistemini bir parça
rehabilite ediyor.
Yine de hayıflanmamak, iç çekmemek elde değil. Resmi din
bezirgânlarınca pagan cahiliye diye aşağılanan dönemlerin tanrılara bile
isyankâr insanları nerede? Bugünün yani modern dünyanın zalim tiran ve
firavunlarına kul köle, haksızlıklar ve ahlaksızlıklar karşısında boynu bükük,
zulmün alkışçısı insanlar nerede?
***
Zulme ve haksızlıklara,
adaletsizliğe karşı en güçlü sığınak aslında mizah ve küfürdür. Sokrates’i
dinsiz diye ölüme mahkûm edecek kadar sofu Atinalılar da bu bilinçle,
Aristohanes’in tiyatro eserlerindeki küfürleri alkışlamışlar.
Ne günlermiş o günler. Bugünün
Türkiye’sinde sıkıysa Aristophanes gibi komedya yaz. Sıkıysa bir tiyatro
topluluğu böyle bir komedyayı oynamaya kalksın. Malum, küfredilecekse, sağ
olsun Başbakan herkesin yerine küfrediyor. Ama yanlış hedefe küfrediyor. Zaten
kendisi yanlış bile değil. Yine de Adana halkı sağ olsun var olsun! Kaygusuz
Abdal’ın da ruhu şad olsun!
Yazı yeterince uzadı. Hüsnü Soydan
abiyi kızdırmaya, devre arkadaşım Murat Kaya’yı gücendirmeye gelmez:)))
Muhbirler ve savcıyla uğraşmak
da akıl kârı değil. Neme lazım! Hürriyetimi sokakta bulmadım. Gelecek yazıya
değin şen ve esen kalın!
Rahmi YILDIRIM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder