9 Temmuz 2014 Çarşamba

AKP İLE IŞİD ARASINDA MUHABBETTEN HUSUMETE

Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgütün Musul’u ele geçirmesiyle Irak’taki kaos daha da derinleşti. IŞİD’in ilerleyişi, Irak ve Suriye’yi olduğu gibi Türkiye’yi de doğrudan etkiliyor.
IŞİD Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü kapsayan bölgede İslam devleti kurmayı hedefliyor. Yeni bir örgüt değil, kuruluşu ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılına kadar uzanıyor. Arkasında bir devletin görünür resmi desteği yok. Zaten devletler bu tür örgütlere örtülü destek verirler. Bu bağlamda Suriye’de Esad rejimine karşı koalisyon oluşturan devletlerin, yani ABD, İngiltere, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Türkiye’nin (muhtemelen İsrail ve Barzani liderliğindeki Kürt devletinin) Esad karşıtlarına sağladıkları para ve silah yardımının bir şekilde IŞİD’in de eline geçtiğini söylemek yanlış olmaz. Zaten IŞİD asıl gelişmesini Suriye’deki iç savaşta sağladı.
Ne ki, Suriye’de Rojava Kürtleri karşısında fazla başarılı olamayan IŞİD Irak’ın Sünni nüfus yoğunluklu bölgesinde Şii Maliki yönetimine tepkiyi dış destekle birleştirerek sonuç aldı; Portekiz genişliğindeki bölgede Musul başkent olmak üzere İslam Devleti kurduğunu ilan etti.  Böylece Irak’ın en az 3’e bölünmesi senaryosu ciddiyet kazandı
***

IŞİD’in Musul’u ele geçirdikten sonra Türkiye’nin Başkonsolosluğu’nu basarak, aralarında Başkonsolos’un da bulunduğu 49 kişiyi rehin alması dikkatleri ister istemez AKP hükümetinin senaryodaki rolüne, AKP’nin IŞİD’le akrabalığına yöneltti.
AKP hükümetinin IŞİD’e ve diğer İslamcı örgütlere yardımı sır değil. Toplantılarına ev sahipliği, Hatay’da eğitim kampı, Dünyanın dört bir yanından gelen cihatçılara geçiş kolaylığı, çatışmalarda yaralanan cihatçıların Türkiye’deki hastanelerde tedavi edilmesi, IŞİD’in ele geçirdiği petrolü Türkiye üzerinden pazarlaması, yüzlerce TIR dolusu silah vs…
AKP hükümeti, ABD ve İngiltere’nin önderlik ettiği koalisyonun taşeronu olarak, biraz da Suriye’de kolay ve erken zafer beklentisiyle yardım ediyordu. Başbakan Erdoğan Şam’da Cuma namazı kılmaktan söz ediyordu. Bu sahnenin Türkiye iç politikasında Erdoğan’ın yıldızını nasıl parlatacağı tartışılmazdı.
Gelgelelim Esad rejimi dirençli çıktı. Tayyip Erdoğan’ın çok istemesine karşın ABD (Esad sonrası dönemde cihatçı unsurların yönetimi ele geçireceği kaygısıyla olsa gerek) doğrudan askeri harekâta yanaşmadı, vekâleten savaşı tercih etti. Bu arada Rojava Kürtleri kendi kaderlerini ellerine aldılar. Irak’ta Maliki yönetimi ise Batı dünyası ile arayı açıp İran ile yakınlaşmaya başladı. Derken Ahmedinejad’ın yerine İran Cumhurbaşkanı seçilen Hasan Ruhani, ABD ile ülkesi arasındaki nükleer gerilimi azaltarak diyalog kanalı açtı. Konjonktürel sonuç olarak, Esad’ı devirme hedefi belirsizleşti; aradan sıyrılan IŞİD kendi devletini kurduğunu ilan etti, Irak fiilen bölündü. Tayyip Erdoğan’ın Emevi Camii’nde namaz rüyası kâbusa dönüştü.
IŞİD’in Irak’taki ilerleyişi bölgede yeni dengelerin oluşmasına yol açtı. ABD, IŞİD ve benzeri oluşumlara karşı Bağdat yönetimine sınırlı askeri yardım seçeneğini gündemine aldı. Bölge politikası ABD’ye endeksli AKP hükümeti de (gecikerek de olsa) 3 Haziran’da IŞİD’i terör örgütü ilan etti. Bir hafta sonra da IŞİD, Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğunu bastı.  
***

Bölgede dengeler saat başı denilen hızla değişirken AKP hükümetinin IŞİD’e karşı pozisyon almakta gecikmesi son derece dikkat çekici. Resmen terör örgütleri listesine almasına karşın ne Başbakan Erdoğan (PKK’ya rahatça diyebildiği gibi) IŞİD’e terörist diyebiliyor ne de AKP yöneticileri. Dahası AKP yöneticileri IŞİD’in Türkiye’yi hedef almadığını, Türkiye için tehdit oluşturmadığını söyleyebiliyorlar. Çok daha vahimi, "öfke birikiminin eseri" diyerek meşrulaştırabiliyorlar.
Oysaki IŞİD (AKP’ye olmasa bile) Türkiye’ye yönelik duygularını ve düşmanlığını hiç saklamadı. Mayıs 2013’te Hatay Reyhanlı’da 53 kişinin öldüğü bombalı saldırıların sorumluluğunu üstlendi. Kasım 2013’te IŞİD’in Türkiye’ye bomba yüklü araçlar göndereceği haberleri, güvenlik alarmına yol açtı. Ocak 2014’te Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye’deki bir IŞİD konvoyunu havadan vurduğunu açıkladı. Mart 2014’te Niğde’de yol kontrolü sırasında güvenlik güçlerine ateş açarak 2 kişiyi öldürenlerin IŞİD militanları oldukları açıklandı. Bütün bunlar olup biterken bile AKP yönetimindeki Türkiye’nin IŞİD’i desteklediğine, Kürtlerin parça parça özerk bölgeye dönüştürdüğü Rojava’ya yönelik IŞİD saldırılarının Şanlıurfa ve Gaziantep gibi illerde planlandığına ilişkin haberler eksik olmuyordu.
Bu arada “tavşana kaç tazıya tut” politikası izleyen ABD yönetimi de zaman zaman IŞİD’in Türkiye için tehdit oluşturduğu yolunda açıklamalar yaptı. Son olarak geçen Mayıs ayında ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Harf, IŞİD’in sadece Suriye ve Irak için değil, Türkiye için de büyük bir tehdit olduğunu söyledi.
***

IŞİD’in Türkiye’ye yönelik niyet ve husumeti bu denli açıkken, Musul Başkonsolosluğu’nun işgaline varan süreçte bile AKP yöneticilerinin IŞİD’e sempatilerini esirgemedikleri anlaşılıyor. İnternet portalı t24’te Murat Sabuncu’nun (haber ve yorum yasağına karşın) yazdığına göre, konsolosluk baskınından üç gün önce MİT, konsolosluk çalışanlarının tahliyesi gerektiği istihbaratını iletmiş; Dışişleri Bakanı Davutoğlu, tahliyeye yanaşmamış.
 Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da baskından hemen sonra yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin hedef görülmediği açıktır. Hedef noktasında değiliz, bunu açıkça söyleyebilirim.” demiş; Türkiye’den IŞİD’e katılımın 3-5 kişiyi geçmediğini öne sürmüştü.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, baskından bir hafta sonra bile aynı görüşteydi; 19 Haziran’da Bursa’da düzenlediği basın toplantısında IŞİD’in Türkiye’yi hedef almadığını yineledi.
Bu arada hükümetin yüzde yüz emri altındaki Anadolu Ajansı’nın, 25 Haziran tarihli “Musul’da sessizlik hâkim” başlıklı haberi dikkat çekiciydi. Haber, hiç abartısız IŞİD lehine propaganda bülteniydi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bölgede İslam adına savaştığını söyleyen örgütlere Türkiye’den katılım olduğunu nihayet dört gün önce kabul etti. Arınç, İstanbul’da bir iftar yemeğinde yaptığı konuşmada, “Ben ülkemde böyle bir şeyin varlığını kesinlikle düşünemez, buna imkân ve ihtimal veremezdim. Onlara cihat yanlış öğretiliyor.” dedi.
Oysaki cihadın yanlış öğretilmesi söz konusu değil. “Kâfirleri nerede yakalarsanız öldürün. Din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla çarpışın!” ayetleri ortada.
Her Müslüman bu ayetleri kendince yorumluyor, en doğru yorumu kendisinin yaptığını savunuyor. Tayyip Erdoğan da “Minareler süngü, kubbeler miğfer/Camiler kışlamız, mü'minler asker” diyerek siyaset yapageldi. Cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklarken bile Selçuklu Sultanı Alparslan gibi kefen giymekten, Kudüs Fatihi Eyyübi gibi kılıç kuşanmaktan söz etti.
Bu denli laiklik deneyimine sahip ülkenin Başbakanı bile bu söyleme sahipse, başka halife adaylarının daha radikal söylem geliştirmesine ve eyleme geçmesine şaşılmamalıdır. İslam tarihi, gerçek İslam’ı sadece kendisinin temsil ettiği iddiasındaki cemaatler ve halife adayları arasındaki kanlı boğazlaşmaların tarihidir.
AKP ile IŞİD arasındaki muhabbet ve husumete biraz da bu fikri akrabalık ve dini yoldaşlık ilişkisi bağlamında bakılmalıdır.

Rahmi YILDIRIM


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder