14 Temmuz 2015 Salı

SATILMIŞ GAZETECİLER

Üç yıldır, yeni bir kitap yazmak yerine sürekli okuyorum. Planlı programlı bir okuma değil. Elime ne geçerse, hangi kitap dikkatimi çekerse okuyorum. Serbest okumak ne güzelmiş meğer.
Son haftalarda okuduğum kitaplardan biri de Satılmış Gazeteciler*. Almanca adıyla Gekaufte Journalisten. Alman gazeteci Udo Ulfkotte yazmış. Türkçe çevirisi geçen Nisan ayında basılmış. İmge Kitabevi, çeviriyi, “kamuoyunu aydınlatma uğruna özgürlükleri hep tehdit altında olan özgür gazetecilere” adamış. Satılmış Gazeteciler’i çıkar çıkmaz okudum. Medya konusunda iki kitap yazmış biri olarak bana hiç yabancı gelmedi. Anlatılanlar öylesine tanıdık.
Kitap her ne kadar Alman medyasındaki kaymak tabakanın yani medya seçkinlerinin şirketler, gizli servisler, siyasetçiler, üçüncü dünya diktatörleri, kısacası kapitalizmin iktidar aktörleri ve kurumlarıyla ilişkilerini anlatıyorsa da genelde bütün ülkelerde ve Türkiye’de siyaset/sermaye/medya ilişkilerini anlamada kılavuz niteliğinde.
Kitabın yazarı Udo Ulfkotte Almanya’nın en etkili gazetelerinden Frankfurter Allgemenie Zeitung’ta 17 yıl süreyle savaş muhabirliği ve dış politika editörlüğü yapmış. Alman ve Amerikan gizli servislerini yakından tanımış. Luneburg Üniversitesi’nde güvenlik yönetimi üzerine ders vermiş.
Yazar, Önsöz’de kitabın ana fikrini şöyle ifade ediyor: “Yabancıların ‘transatlantik dostluk kuruluşları’nda verdikleri görevi güya kamu yararına etkilemek için ciddiye alınması gereken bir ajanlar ordusu Alman medyasında para kazanmaktadır. Onların bir görevi de siyasetteki ve medyadaki elitlerin Rusya ile düşünsel blok oluşturmalarına engel olmak ve Amerikan yanlısı rotayı muhafaza etmektir. Sonuçta Washington Avrupa’da net amaçlar güdüyor; bunların içinde yeni bir soğuk savaş da var. Bunun için işbirlikçi olarak bizim saygın medyamıza ihtiyaç duyulmaktadır. Sadece Amerikan Savunma Bakanlığı uzun yıllardan beri medya haberciliğini propaganda yoluyla ve dünya çapında etkilemek için milyarlar harcamaktadır.”
***

Satılmış Gazeteciler kitabının yazarı Ulfkotte, kapaktaki alt başlıkta “Politikacılar, Gizli Servisler, Büyük Sermaye, Kitle İletişim Araçlarını Nasıl Kullanıyor?” diye soruyor; soruyu kişisel mesleki deneyimlerini anlatarak yanıtlıyor.
Kitabın her bir bölüm başlığı okumayı tahrik eden çarpıcılıkta:
Bir Petrol Holdingi Beni Nasıl Yağladı?
Gazeteciler Toskana’daki Villalarını Nasıl Ödüyorlar?
Hatır Söyleşileri, PR Seyahatleri, Vergi Aldatmacası.
Bizim Medya: Uyum İçinde, Hükümete Bağımlı, Araştırmaya İsteksiz.
Gizli Servislerin Kıskacında İsimler, Tartışmalı İlişkiler, Nahoş Şakşakçılıklar.
Obama’nın Trolleri, ABD’nin Beşinci Kolu.
Gazetecilerin Üçte İkisi Rüşvetçidir.
Hatırşinaslıklardan Hoşlanmak: Medya Böyle İtaatkâr Hale Getiriliyor?
***

SATILMIŞ GAZETECİLER NE YAPARLAR?
Yazar bu ve benzeri soruların yanıtı olarak onlarca olay anlatıyor, yüzlerce isim sıralıyor. Gazeteci, politikacı, sermaye şirketleri, gizli servisler, think thank kuruluşları ve vakıflar arasındaki ortakyaşarlık ilişkisini tablolar halinde gözler önüne seriyor.
Ulfkotte’nin de anlattığı, daha doğrusu itiraf ettiği üzere satılmış gazeteciler leyleği havada görmüşlerdir, sürekli seyahat ederler. Piyasa tanrısının emrindeki think thank kuruluşlarının ve vakıfların –ki gizli servislerin uzantılarıdırlar– düzenlediği konferansların açıkoturumların, televizyonlardaki tartışma programlarının gedikli konuklarıdırlar. Lüks otellerde ağırlanırlar, hediyelere ödüllere boğulurlar. İstihdam edildikleri medya organlarında astronomik ücretle çalışırlar, düşük bedelle villa sahibi olurlar. İlişkili oldukları şirketlerin, think thank kuruluşlarının ve vakıfların dergilerinde yazarak ekstra ücret alırlar…
Bu tatlı hayat karşılığında kendilerinden beklenen, yaşadıklarını, tanık olduklarını ters yüz etmek, haber ve yorumunda kendisini besleyen kişi ve kuruluşu güzellemektir.
Mesela, Körfez İşbirliği Konseyi’nin yıllık olağan toplantısını izlemek üzere Umman Sultanı Kâbus’un konuğudur. Havaalanında emre amade mihmandar tarafından karşılanır, klimalı bir limuzinle alınır; Umman’ın beş yıldızlı lüks oteli El Bustan Palace’a yerleştirilir. Sultan’ın misafiri olarak, otelde her türlü konfor ve hizmetten yararlanır. Toplantı dışındaki serbest saatlerde de tercüman ve emre amade mihmandar canlı cüzdan gibidir; konuğun her arzusunu gözlerinden okur, hiçbir ödeme yaptırmaz. Aslında sıkıcı bir toplantıdır, haber değeri yoktur. Toplantının sıkıcılığı altın Rolex, altın dolmakalem, değerli sikkelerden hediye paketi odaya bırakılarak telafi edilir. İkram ve ağırlama faslında gazetecinin cinsel istekleri de karşılanır. Toplantının haber ve yorumunda ise, Umman’daki diktatörlük rejimi, insan hakları ihlalleri görmezlikten gelinir. Ülkesindeki herkesin sevgilisi Umman Sultanı güleryüzlü hayırsever biridir…
Mesela 2008 yılında kapitalizmin küresel krizi Alman ekonomisini de sarsar. Şansölye Merkel belli başlı medya temsilcilerini ve yayın müdürlerini 8 Ekim’de akşam yemeğine çağırır. Gazetecilerle sanki Şansölyeliğin bir dairesinin çalışanlarıymış gibi konuşur; ekonomi ve finans krizinde sorumlu davranmalarını ister. Aksi halde ülke ekonomisi kontrolden çıkabilir. Gazeteciler sorumlu davranırlar, ekranlarında ve sayfalarında tasarrufçulara yatırımlarının güvende olduğunu telkin ederler…
Mesela 1980’li yıllarda İran-Irak savaşını izler, Halepçe’de Kürtlerin cephede İran askerlerinin zehirli gazla katledilmelerini haberleştirir; ancak zehirli gazın Alman şirketlerince üretildiğini yazmaz.
Udo Ulfkotte, kitapta buna benzer nice “satın alınmış gazetecilik” deneyimini anlatıyor, yoksul veya orta halli ailelerden gelen gazetecilerin siyaset/sermaye dünyasınca nasıl devşirildiğini, yeterli kıdeme eriştikten sonra nasıl yönetici yapıldıklarını betimliyor. Savaş ve diplomasi alanında “alfa gazetecilerin NATO basın bürosunun uzatılmış kollarından başka bir şey olmadıklarını” vurguluyor. Satın alınmış gazetecilik pratiğinin sayfalara ve ekranlara nasıl yansıdığını da ünlü iletişim kuramcısı Elisabeth Noelle-Neumann’ı tanık göstererek ifade ediyor: “Bugün insanların kafasında bulduğunuz şey, gerçek değildir. Tersine, medyanın uydurduğu, ürettiği gerçektir.”
 Kitap Almanya’da geçen yıl yayımlanmış. Türkçe çevirisi ise geçen Nisan ayında çıkmış. Udo Ulfkotte’nin Alman medyası için anlattıkları, Türkiye için bire bir denecek ölçüde hakikat. Türk medyasını anlatıyormuşçasına hakikat olmasına karşın Türkiye’de sessizlikle karşılanması son derece anlamlı. Sahi, Türk medyasında satılmış gazeteciler yok mudur? 

*Satılmış Gazeteciler, Udo Ulfkotte, Çev. Hüseyin Salihoğlu, İmge Kitapevi, Nisan 2015 Ankara.

1 yorum:

  1. BU KONU ULKEMİZDE HELE DE YANDAS MEDYADA O KADAR ACİK SECİK ORTADA Kİ BU KİTABİN ULKEMİZDE İLGİ GORMESİ YADIRGANMAMALIDIR...

    YanıtlaSil