Ölümlü dünyada evlat acısından
daha derin bir acı olmasa gerek.
Elbette anne baba kaybı, kardeş
kaybı, kalbin sahibinin kaybı da acı çektirir de, ille evlat acısı.
İnsan olana empatisi bile nasıl
acı çektirir, nasıl gözyaşı döktürür!
Empatisi bile onca acı çektirse,
gözyaşı döktürse de, ateş düştüğü yeri yakar.
***
Nice evlat acısı yaşandı
yaşanıyor bu memlekette.
Onca evlat acısı yaşanıyor da, nihayet
ateş düştüğü yeri yakıyor.
Sokağa çıkma yasaklı operasyonlarda,
üç yaşındaki bebeciğinin cesedini (kokmasın diye) buzdolabında saklayan anne
babanın acısını kaç kişi duyumsamıştır?
Ya Suriye topraklarında başlayan
kısacık yaşam öyküsü Ege’nin sahilinde biten Alan Kurdi bebeğin acısını?
IŞİD cellatlarınca yakılırken son
nefesinde annesini sayıklayan askerin acısı kaç yüreğe ateş düşürmüş olabilir?
Öldüresiye dövülürken “Vurmayın artık öldüm ben” diye inleyen
Ali İsmail’in çığlığını hangi anne baba duymazlıktan gelebilir?
Ya da ablalarının küçük abisi
Ömer’in yazgısı? Babası 14 yaşında askeri okula teslim etmiş. Teğmen çıkan Ömer,
12 Eylül darbesi sonrasında rüşvetçi yargıcın kararıyla darağacında
katledilmiş. Çok geçmemiş, baba Osman Nuri Yazgan, affa eşdeğer infaz yasası değişikliği
haberini duyar duymaz yüreğine inip oğluna kavuşmuş. Osman Nuri Yazgan(lar)’ın
acısına duyarsız kalabilecek anne baba var mıdır?
Ya Veysel Güney’in acısı? İddianamesini
yazan sıkıyönetim savcısı bile, suçlu olduğuna dair yeterli kanıt bulunmadığını
kayda geçirdi ama Veysel’i astılar 12 Eylül faşistleri. Bugün bile
göstermiyorlar Veysel’i nereye gömdüklerini.
***
Nice evlat acısı nice ana baba
acısı yaşandı yaşanıyor bu memlekette.
Sonu gelmiyor evlat acısının ana
baba acısının bu memlekette.
Hangi birini anlatmalı, hangi
birine yanmalı?
Tarih 5 Ekim 1999. Murat Bektaş,
Adana’da belediyenin temizlik işçisiydi. Bir gece sabaha karşı polisler evine “yasadışı örgüt” baskını yaptı. Murat,
ailesinin gözleri önünde polis kurşunlarıyla can verdi. Sonra anlaşıldı ki, operasyon
yanlış adrese yapılmıştır. Tabii burası Türkiye, yani hukuk devleti! Katil
polisler yargılandı. Türk milleti adına yargı yetkisini kullanan mahkeme, bitişik
dairede kıstırılan Erdinç Aslan’ın öldürülmesinden dolayı açılan davada berat
kararı verdi. Murat Bektaş’ın öldürülmesiyle ilgili davada ise polislere önce ‘kastı aşan fiille adam öldürmek’
suçundan sekizer yıl hapis cezası verdi; ardından cezayı altışar aya indirdi; sonra
da cezayı tecil etti. Yanlış adrese operasyon kurbanı temizlik işçisinin
yargının gözündeki değeri...!
Temizlik işçisi Murat’ın eşi Kezban, polisin ev vaadiyle davadan
vazgeçirmeye çalıştığını anlatarak, “Bizi
satın alamadılar ama devleti satın aldılar” diye bağırıp karara isyan etti.
Anne Fikriye Bektaş ise “Devlet suçsuz insanları öldürsünler diye mi
polise silah veriyor. Ciğerim yanıyor. Oğlumu verin” diyerek gözyaşlarına
boğuldu.
***
Nice evlat acısı, nice ana baba
acısı yaşandı yaşanıyor bu memlekette.
Hangi birini anlatmalı, hangi
birine yanmalı?
“Büyük
Adam Küçük Aşk” filminin kahramanı Hejar gibi, infaz operasyonları
sırasında anne babalarının kurşuna dizilmesine tanık olan çocuklar da vardır bu
memlekette.
Tarih, 20 Mayıs 1991. İstanbul
Kadıköy Hasanpaşa semtinde ölüm mangasının düzenlediği operasyonda, TKP/ML’li
oldukları iddia edilen Hatice Dilek ve İsmail Oral isimli iki insan katledildi.
Resmi açıklama öylesine bilindik açıklamaydı: “Teslim ol çağrısına silahla karşılık verdiler, çıkan çatışmada ölü ele
geçirildiler”... Devrin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu “Onlara çiçek mi verseydik?” diyerek
savunmuştu infazı.
Oysa gerçek, “Büyük Adam Küçük Aşk” filminde
anlatıldığı gibiydi. Yargılama aşamasında vicdan sahibi resmi görevlilerin
hazırladıkları raporlar çatışma olmadığı yönündeydi. Dahası, infazın Hejar gibi
bir tanığı vardı. Hatice Dilek’in 8 yaşındaki oğlu Cihan Özgür, silah
sesleriyle uyandığını, odaya girdiğinde annesinin kendisine “babana haber ver, seni alsın” dediğini,
daha sonra annesinin yere yatırıldığını ve polisin annesinin başına bastığını
anlatıyordu.
Sonrası... Çok sonraları Susurluk
skandalında isimleri geçen sanıklara beraat!
***
Nice evlat acısı, nice ana baba
acısı yaşandı yaşanıyor bu memlekette.
Hangi birini anlatmalı, hangi
birine yanmalı?
Tarih 22 Ocak 2017. Gazetelerin “Yanlış eve operasyon, ölüme neden oldu”
başlıklı haberi. Hürriyet’ten
Süleyman Ekin imzalı haberden aktaralım:
Antalya Emniyet Müdürlüğü Cinayet
Büro Amirliği polisleri, Hamide Yücel’in evine baskın yaptılar, evin girişinde arkadaşlarıyla
oturan Ali Yücel’i yere yatırıp gözaltına almak istediler. Sesler üzerine
dışarı çıkan anne Hamide polislere, “Kimsiniz,
neden geldiniz?” diye sordu. Polis olduklarını öğrenince de “Çocuğumu hiçbir yere bırakmam” dedi.
Polisler bağırarak, “Sen çekil teyze, oğlun
cinayetten aranıyor” diyerek anneyi kanepeye ittiler. Anne Hamide Yücel,
fenalaşıp yere yığıldı. Ali Yücel, annesinin kalp rahatsızlığı olduğunu
söyleyip yardım istedi. Gelen sağlık görevlilerinin müdahalesine rağmen Hamide
Yücel yaşamını yitirdi. Polisler evi terk etti. Ali Yücel’in cinayetten
aranmadığı, polisin yanlış eve operasyon düzenlediği ortaya çıktı... Emniyet yetkilileri
olayla ilgili soruşturma başlatılacağını söylediler...
***
Nice evlat acısı ana baba yaşandı
yaşanıyor bu memlekette.
Hangi birini anlatmalı, hangi
birine yanmalı?
Özgecan Aslan’ın acısı dinecek
gibi değil.
Siyaset zorbası tarafından annesi
mitinglerde yuhalatılan Berkin Elvan’ın acısı da öyle.
Ya Dilek Doğan’ın acısı!
Cinayet sırasında polisin
kaydettiği, soruşturma sırasında ‘silinmiş’ dediği yeni bir kayıt internete
düştü. Mahkeme dosyasına da girmiş bu video kaydı.
İstanbul Sarıyer’de işlenen
cinayet unutulacak gibi değil. Tarih 18 Ekim 2015. Polis eve baskın yapıyor.
Evin kızı Dilek, polislere galoş giymelerini ihtar ediyor. Tüfekli bir polis
Dilek’i vurup öldürüyor. İnternete yeni düşen kayıtta, kamerayı kullanan teknik
polis Barış, Dilek’in vurulmasını kastederek, “Özel Harekat niye böyle bir şey yaptı, nasıl yapar bunu Özel Harekat
ya!” diye konuşuyor. Daha sonra polis dört el havaya ateş ediyor. Evladını
yitiren baba ise, “DİLEEEEEEK, DİLEK,
DİLEEEEEEK, DİLEK... OY DİLEK!”
diye feryat ediyor...
Dilek Doğan cinayetiyle ilgili
yargılama sürüyor. Son duruşmada, katil polis tetiğe basmadığını, aileyi salona
ittirdiği sırada Dilek’in ağabeyi Mehmet’in müdahalesi nedeniyle silahın
patladığını savunmuş...
Mahkeme ne karar verirse versin, artık
kızına sarılamayacak olan annenin babanın (kardeş acısıyla kavrulan) ağabeyin “DİLEEEEEEK, DİLEK, DİLEEEEEEK, DİLEK...
OY DİLEK!” feryadını acısını dindirebilir
mi?
***
Bugün,
On yıl önce,
Otuz yıl önce,
Yüz yıl önce,
Ondan da önce,
Ülkemizde resmi cinayetlerde nice
evlat acısı nice ana baba sevgili acısı yaşandı yaşanıyor.
Hangi birini anlatmalı Berkin?
Hangi birine yanmalı Ali İsmail?
Hangi birine ağlamalı Dilek?
“DİLEEEEEEK, DİLEK,
DİLEEEEEEK, DİLEK...
OY DİLEK! OY DİLEK!”
Eline sağlık Rahmi...
YanıtlaSilKalemine yüreğine sağlık Rahmi kardeşim..😥
YanıtlaSil