7 Mart 2017 Salı

DİLEEEEEEK, DİLEK... OY DİLEK!

Ölümlü dünyada evlat acısından daha derin bir acı olmasa gerek.
Elbette anne baba kaybı, kardeş kaybı, kalbin sahibinin kaybı da acı çektirir de, ille evlat acısı.
İnsan olana empatisi bile nasıl acı çektirir, nasıl gözyaşı döktürür!
Empatisi bile onca acı çektirse, gözyaşı döktürse de, ateş düştüğü yeri yakar.
***

Nice evlat acısı yaşandı yaşanıyor bu memlekette.
Onca evlat acısı yaşanıyor da, nihayet ateş düştüğü yeri yakıyor.
Sokağa çıkma yasaklı operasyonlarda, üç yaşındaki bebeciğinin cesedini (kokmasın diye) buzdolabında saklayan anne babanın acısını kaç kişi duyumsamıştır?
Ya Suriye topraklarında başlayan kısacık yaşam öyküsü Ege’nin sahilinde biten Alan Kurdi bebeğin acısını?
IŞİD cellatlarınca yakılırken son nefesinde annesini sayıklayan askerin acısı kaç yüreğe ateş düşürmüş olabilir?
Öldüresiye dövülürken “Vurmayın artık öldüm ben” diye inleyen Ali İsmail’in çığlığını hangi anne baba duymazlıktan gelebilir?
Ya da ablalarının küçük abisi Ömer’in yazgısı? Babası 14 yaşında askeri okula teslim etmiş. Teğmen çıkan Ömer, 12 Eylül darbesi sonrasında rüşvetçi yargıcın kararıyla darağacında katledilmiş. Çok geçmemiş, baba Osman Nuri Yazgan, affa eşdeğer infaz yasası değişikliği haberini duyar duymaz yüreğine inip oğluna kavuşmuş. Osman Nuri Yazgan(lar)’ın acısına duyarsız kalabilecek anne baba var mıdır?
Ya Veysel Güney’in acısı? İddianamesini yazan sıkıyönetim savcısı bile, suçlu olduğuna dair yeterli kanıt bulunmadığını kayda geçirdi ama Veysel’i astılar 12 Eylül faşistleri. Bugün bile göstermiyorlar Veysel’i nereye gömdüklerini.
***

Nice evlat acısı nice ana baba acısı yaşandı yaşanıyor bu memlekette.
Sonu gelmiyor evlat acısının ana baba acısının bu memlekette.
Hangi birini anlatmalı, hangi birine yanmalı?
Tarih 5 Ekim 1999. Murat Bektaş, Adana’da belediyenin temizlik işçisiydi. Bir gece sabaha karşı polisler evine “yasadışı örgüt” baskını yaptı. Murat, ailesinin gözleri önünde polis kurşunlarıyla can verdi. Sonra anlaşıldı ki, operasyon yanlış adrese yapılmıştır. Tabii burası Türkiye, yani hukuk devleti! Katil polisler yargılandı. Türk milleti adına yargı yetkisini kullanan mahkeme, bitişik dairede kıstırılan Erdinç Aslan’ın öldürülmesinden dolayı açılan davada berat kararı verdi. Murat Bektaş’ın öldürülmesiyle ilgili davada ise polislere önce ‘kastı aşan fiille adam öldürmek’ suçundan sekizer yıl hapis cezası verdi; ardından cezayı altışar aya indirdi; sonra da cezayı tecil etti. Yanlış adrese operasyon kurbanı temizlik işçisinin yargının gözündeki değeri...!
Temizlik işçisi Murat’ın eşi Kezban, polisin ev vaadiyle davadan vazgeçirmeye çalıştığını anlatarak, “Bizi satın alamadılar ama devleti satın aldılar” diye bağırıp karara isyan etti.
Anne Fikriye Bektaş ise “Devlet suçsuz insanları öldürsünler diye mi polise silah veriyor. Ciğerim yanıyor. Oğlumu verin” diyerek gözyaşlarına boğuldu. 
***

Nice evlat acısı, nice ana baba acısı yaşandı yaşanıyor bu memlekette.
Hangi birini anlatmalı, hangi birine yanmalı?
 Büyük Adam Küçük Aşk” filminin kahramanı Hejar gibi, infaz operasyonları sırasında anne babalarının kurşuna dizilmesine tanık olan çocuklar da vardır bu memlekette.
Tarih, 20 Mayıs 1991. İstanbul Kadıköy Hasanpaşa semtinde ölüm mangasının düzenlediği operasyonda, TKP/ML’li oldukları iddia edilen Hatice Dilek ve İsmail Oral isimli iki insan katledildi. Resmi açıklama öylesine bilindik açıklamaydı: “Teslim ol çağrısına silahla karşılık verdiler, çıkan çatışmada ölü ele geçirildiler”... Devrin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu “Onlara çiçek mi verseydik?” diyerek savunmuştu infazı.
Oysa gerçek, “Büyük Adam Küçük Aşk” filminde anlatıldığı gibiydi. Yargılama aşamasında vicdan sahibi resmi görevlilerin hazırladıkları raporlar çatışma olmadığı yönündeydi. Dahası, infazın Hejar gibi bir tanığı vardı. Hatice Dilek’in 8 yaşındaki oğlu Cihan Özgür, silah sesleriyle uyandığını, odaya girdiğinde annesinin kendisine “babana haber ver, seni alsın” dediğini, daha sonra annesinin yere yatırıldığını ve polisin annesinin başına bastığını anlatıyordu.
Sonrası... Çok sonraları Susurluk skandalında isimleri geçen sanıklara beraat!
***

Nice evlat acısı, nice ana baba acısı yaşandı yaşanıyor bu memlekette.
Hangi birini anlatmalı, hangi birine yanmalı?
Tarih 22 Ocak 2017. Gazetelerin “Yanlış eve operasyon, ölüme neden oldu” başlıklı haberi. Hürriyet’ten Süleyman Ekin imzalı haberden aktaralım:
Antalya Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği polisleri, Hamide Yücel’in evine baskın yaptılar, evin girişinde arkadaşlarıyla oturan Ali Yücel’i yere yatırıp gözaltına almak istediler. Sesler üzerine dışarı çıkan anne Hamide polislere, “Kimsiniz, neden geldiniz?” diye sordu. Polis olduklarını öğrenince de “Çocuğumu hiçbir yere bırakmam” dedi. Polisler bağırarak, “Sen çekil teyze, oğlun cinayetten aranıyor” diyerek anneyi kanepeye ittiler. Anne Hamide Yücel, fenalaşıp yere yığıldı. Ali Yücel, annesinin kalp rahatsızlığı olduğunu söyleyip yardım istedi. Gelen sağlık görevlilerinin müdahalesine rağmen Hamide Yücel yaşamını yitirdi. Polisler evi terk etti. Ali Yücel’in cinayetten aranmadığı, polisin yanlış eve operasyon düzenlediği ortaya çıktı... Emniyet yetkilileri olayla ilgili soruşturma başlatılacağını söylediler... 
***

Nice evlat acısı ana baba yaşandı yaşanıyor bu memlekette.
Hangi birini anlatmalı, hangi birine yanmalı?
Özgecan Aslan’ın acısı dinecek gibi değil.
Siyaset zorbası tarafından annesi mitinglerde yuhalatılan Berkin Elvan’ın acısı da öyle.
Ya Dilek Doğan’ın acısı!
Cinayet sırasında polisin kaydettiği, soruşturma sırasında ‘silinmiş’ dediği yeni bir kayıt internete düştü. Mahkeme dosyasına da girmiş bu video kaydı.
İstanbul Sarıyer’de işlenen cinayet unutulacak gibi değil. Tarih 18 Ekim 2015. Polis eve baskın yapıyor. Evin kızı Dilek, polislere galoş giymelerini ihtar ediyor. Tüfekli bir polis Dilek’i vurup öldürüyor. İnternete yeni düşen kayıtta, kamerayı kullanan teknik polis Barış, Dilek’in vurulmasını kastederek, “Özel Harekat niye böyle bir şey yaptı, nasıl yapar bunu Özel Harekat ya!” diye konuşuyor. Daha sonra polis dört el havaya ateş ediyor. Evladını yitiren baba ise, “DİLEEEEEEK, DİLEK, DİLEEEEEEK, DİLEK... OY DİLEK!” diye feryat ediyor...
Dilek Doğan cinayetiyle ilgili yargılama sürüyor. Son duruşmada, katil polis tetiğe basmadığını, aileyi salona ittirdiği sırada Dilek’in ağabeyi Mehmet’in müdahalesi nedeniyle silahın patladığını savunmuş...
Mahkeme ne karar verirse versin, artık kızına sarılamayacak olan annenin babanın (kardeş acısıyla kavrulan) ağabeyin “DİLEEEEEEK, DİLEK, DİLEEEEEEK, DİLEK... OY DİLEK!” feryadını acısını dindirebilir mi?
***

Bugün,
On yıl önce,
Otuz yıl önce,
Yüz yıl önce,
Ondan da önce,
Ülkemizde resmi cinayetlerde nice evlat acısı nice ana baba sevgili acısı yaşandı yaşanıyor.
Hangi birini anlatmalı Berkin?
Hangi birine yanmalı Ali İsmail?
Hangi birine ağlamalı Dilek?
DİLEEEEEEK, DİLEK,
DİLEEEEEEK, DİLEK...
OY DİLEK! OY DİLEK!”

2 yorum: