9 Ekim 2015 Cuma

GÖRMEMİŞİN NOBEL’İ OLMUŞ...

İbnü’l Sallama Hükümran Beyefendi’ye VEKÂLETEN
Ya eyyühellezine âmenû,
Ya eyyühel kâfirun,
Evladımız, kardeşimiz, arkadaşımız, toprağımızın insanı Prof. Dr. Aziz Sancar Bey, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi, Karolinska Enstitüsü ve Norveç Nobel Komitesi’nce Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldü. Ne kadar sevinsek, övünsek azdır. Hakk Aziz Bey’den razı olsun, iki cihanda aziz eylesin!
Aziz Bey, “Ben bu ödülü memleketime ve Cumhuriyet devrinin başlattığı eğitime borçluyum. Ben Amerika’ya geldim başarılı oldum ama bana bu temeli veren Türkiye’deki eğitimdir” diyor ki, Hakk bir kere daha razı olsun, muvaffakiyetini ziyade etsin.
Başlıktaki sözlerimiz muhterem Aziz Bey’e değil, bu mümtaz bilim insanımızın kazandığı başarı etrafında kavmiyet kavgasına tutuşanlaradır. Aziz Bey’in muvaffakiyetine sevinmek yerine Türk mü, Kürt mü, Arap mı yoksa başka bir kavimden mi diye gevezelik ve dedikodu yapmak, kendine paye çıkarmak veya buğz etmek günahtır. Vicdanlı mü’minin inandığı odur ki, Türk, Arap, Kürt... hepsi Adem’in çocuklarıdır, O da topraktan gelmiştir. İslam’da kavmiyetçilik yoktur. Bir kavmi diğerinden üstün tutmayı ya da hâkir görmeyi, yani kavmiyetçiliği Kur’ân-ı Kerîm nehyetmiştir. Rivayet edildiğine göre Hazreti Muhammed de, bir kavmi diğerinden üstün tutmanın, kavmiyetçiliğin ne kadar adi, rezil ve çirkin bir amel olduğunu anlatabilmek için şöyle buyurmuşlardır:
Bir kimsenin cahiliye âdetince, kavim ve kabilesine in­tisab ederek onlarla şe­reflendiğini duyacak olursanız ona: ‘Babanın bilmem nesini ısır!’ deyiniz. Ve bunu açık açık söyleyerek, îmâ ve kinayede de bulunmayınız” (Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, 5, 136.)
Gerçi İslam şeriatının ırklar ve kavimler arasında eşitlik tanımadığı, Arapları kavm-i necip saydığı, Türkleri ise Araplara ve tüm insanlığa felâket kaynağı olarak gördüğü yolunda görüşler de mevcuttur. Hatta, Kur’ân-ı Kerîm’de “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın.” diye buyrulmaktadır (İnek, 122). Bu konuya ileriki bir tarihte ayrıca temas edeceğiz inşallah. Şimdilik tekraren söylenmesi gereken, Arap, Kürt, Türk, Ermeni, Rum ne fark eder! Bırakalım, Aziz Bey kendisini ne hissediyorsa o olsun.
***

Ya eyyühel ihvan,
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi, Karolinska Enstitüsü ve Norveç Nobel Komitesi, Aziz Sancar ile Tomas Lindahl ve Paul Modrich adlı bilim insanlarını, DNA onarımına dair çalışmalarından dolayı ödüllendirmiş. Bilim insanları, hücrelerin hasar gören DNA'yı nasıl onardığını ve genetik bilgiyi nasıl koruma altına aldığını ortaya çıkarmışlar, çalışmalarıyla hücrelerin nasıl işlediğine yönelik son derece önemli bilgi sağlamışlar. Bu sayede amansız hastalık kanserin tedavisi, dolayısıyla insan ömrünün uzaması yolunda büyük mesafe kat edilmiş. Hakk cümlesinden razı olsun.
Muhterem Aziz Bey, başarısını Cumhuriyet eğitimine ve Amerika’da bulduğu bilimsel çalışma olanaklarına borçlu olduğunu söylüyor. Elhak doğrudur da, Aziz Bey ve ödül ortaklarının keşfettikleri DNA onarımına dair bilginin Kur’ân-ı Kerîm’de mevcut olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır. Kelam ve tefsir âlimleri, DNA onarımına dair bilginin hangi ayet-i kerîmede mahfuz olduğunu ileriki günlerde herhalde tespit edip açıklayacaklardır.
Rahmetli Dr. Haluk Nurbaki yaşıyor olsaydı, sorunun yanıtını çoktan bulmuştu bile. Danışma (Şûra) ve Peygamberler (Enbiyâ) surelerinde evrenin yaratılışını, Vâkı’a suresinde uzaydaki kara delikleri, Dürmek (Tekvîr) suresinde atomu, Yâsîn suresinde oksijeni, Kaplayan (Ğâşiye) suresinde devenin sırlarını, İmrân ailesi (Âl-i İmrân) suresinde insanın yaratılışını okuyan Nurbaki, mutlaka DNA onarımına ve gen bilgisinin saklanmasına dair bilgiyi de bulup çıkarırdı. (Tabii, Aziz Bey’i tenzih ederek söyleyelim: Kur’an’da haber verildiği söylenen bütün bu bilgileri neden hep Hıristiyan, Musevi veya başka dinlerden âlimler keşfediyor? Doğrusunu Allah bilir.)
Dediğim gibi Haluk Nurbaki hayatta değil; ama hücrelerin hasarlı DNA’yı onarıp genetik bilgiyi koruduğuna dair bilginin Kur’an’daki yerini tespit edecek bir âlim mutlaka çıkacaktır.
Bu âlim çıkana değin bize düşen, Aziz Bey’in başarısıyla övünmektir. Övünmek hakkımız. Zira buna benzer başarıdan yana çok fakiriz.
Hatırlıyorum da 15 yıl önce, gen şifresinin çözüldüğüne, böylece insan ömrünün uzayacağına dair haberler nasıl da heyecana ve sevince yol açmıştı. Seviniyorduk. Zira, gen şifresini keşfeden heyetin İngiliz kolu başkanı Dr. Michael Morgan, Pelin Faik adlı bir Türk'le evliydi, çocuklarının adı da Nadiye ve Selin idi. Öyle sevinmiştik ki, SABAH adlı varakpare manşetten verdiği habere ÇOK YAŞA ENİŞTE diye başlık atmıştı.
Nerdeeen nereye! Uluslararası bilimsel başarı kazanan kişi eniştemiz çıktı diye seviniyorduk. Bugün artık kendi insanımızın başarısına seviniyoruz. İşte edebiyat Nobel’i sahibi Orhan Pamuk’tan sonra bilim Nobel’i sahibi Aziz Sancar’ımız var.
Çok Yaşa Aziz Sancar. 

Selam ve dua ile!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder