16 Nisan 2020 Perşembe

SİYASET KIRKPINARINDA BAŞALTI GÜREŞİ
Siyasette Tayyip Erdoğan’ın fedailiği dışında bir marifeti yok. Normal koşullarda yaşıyor olsak, bir sözcükle bile adını anmaya değmez ama ne yapalım ki, İçişleri Bakanı olarak hayatımızı etkiliyor. Birkaç cümleyle de olsa değinmek hayatın emri.
Kim bu Süleyman Soylu ya da kısaca SS?
Süleyman Demirel’in Doğru Yol Partisi’nde Gençlik Kolları’nda siyasete atılmış. Demirel sonrasında Tansu Çiller’in gözdeleri arasına girmiş.
2002 seçimlerinde Çiller’in silinmesinin ardından ANAP ve DYP’nin birleşmesiyle oluşturulan Demokrat Parti (DP)’ye katılmış. Mehmet Ağar liderliğindeki DP’nin 2007 milletvekili seçiminde hezimete uğramasının ardından Ağar’ın yerine genel başkan seçilmiş. “Devletin bekası uğruna bin operasyon” (muhalifleri katletme operasyonları) yapmakla övünen, “silahlı çete kurmak” suçundan hükümlü Mehmet Ağar’ın varisi yani.
SS de, ikamet ettiği sağcı mahallenin tüm siyasetçileri gibi ilkesiz, omurgasız, bugün dediğini yarını bile beklemeden inkâr edebiliyor. DP Genel Başkanı iken 2009 belediye seçimleri öncesinde Tayyip Erdoğan aleyhine çok sert bir söylem tutturdu, “Paçalarından yolsuzluk akıyor” bile dedi. Yerel seçimlerde hezimete uğrayıp, Ağar’dan bile düşük oy alınca koltuğu Hüsamettin Cindoruk’a kaptırdı ve sonrasında DP’den ihraç edildi.
DP’den ihraç edildikten sonra AKP’ye göz kırptı ve nihayet, 2012 yılında Tayyip Erdoğan tarafından AKP’ye üye kaydedildi. Bir zamanlar “Paçalarından yolsuzluk akıyor” dediği Erdoğan’ın himmetiyle 2015’te milletvekili seçildi; 2016 yılından beri de İçişleri Bakanı. SS, İçişleri Bakanlığı görevi boyunca, mensubu olduğu sağcı mahallenin refleksleriyle hayatımıza hükmetti, hükmediyor. Tek tek ayrıntı anımsatmaya gerek yok.
***

SS son olarak, herkesin can derdine düştüğü coronavirüs günlerinde ilkesiz ve omurgasız siyasetçi kimliğiyle hayatımızı bir kez daha etkiledi.
Muhalif belediyeler, yasaların verdiği yetkiyle bağış ve yardım kampanyaları düzenlediler; SS yasayı çiğneyerek engel oldu. Öyle ki, bir belediyenin 25 yıldır faaliyette olan aşevini bile kapattırdı; belediyelerin yardımlaşma hesaplarını bloke ettirdi.
Tepki çeken en son vukuatı sokağa çıkma yasağı ilan etmek oldu. Ne var ki, sokağa çıkma yasağı AKP’nin seçmen tabanı yoksullar tarafından ihlal edildi. İşte bu anda pek de beklenmeyen bir şey oldu. AKP içindeki Beyaz Müslümanlar, AK yoksullara “Zekâ özürlüler”, “Yasağı çiğneyen ayılar” diye hakaret ettiler. Dolayısıyla kamuoyunda fatura SS’e kesildi.
Ne ki SS, sağcı mahallede onca yıl siyaset etmenin kazandırdığı deneyimle karşılık vermekte gecikmedi. Önce “Amiral gemisinden saltanat kayığına düşenHürriyet gazetesine verdiği demeçte, “Zamanlaması açısından alınan karar, bakanlığımıza ait bir karardır. Eleştirileri aldım kabul ettim. Hakaretleri de kabul ettim.” dedi. (Oysa yasağı ilan ederken, “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı” diyordu.)
Bu demecin ardından iktidar katından ve Saray’dan kendisine destek mesajları gelmesini bekledi. Ancak, destek bir yana, Saray’a en yakın gazetenin yazarları eleştirilerini peş peşe sıraladılar.
SS’e destek ülkücü MHP’li faşistlerin sahiplenmelerinden ibaret kaldı. Siyasetteki varlığını sürdürebilmesi için SS’e bu destek yeterliydi. Nitekim SS bu desteği arkasına almış olarak, önce sözlü olarak Tayyip Erdoğan’a istifasını sundu. Erdoğan “Sakın ha, biraz sabırlı ol!” diyerek vazgeçirmeye çalıştıysa da SS geri adım atmadı; özenle seçtiği cümlelerle istifasını sosyal medya hesabından açıkladı. İstifa metninde, “Sokağa çıkma yasağı kararının sorumluluğu, her yönüyle şahsıma aittir” diyerek yiğitlik gösterisinde bulundu. “Hayatımın sonuna kadar sadık olacağım Sayın Cumhurbaşkanım beni bağışlasın...Onurla yürüttüğüm İçişleri Bakanlığı görevimden ayrılıyorum...” cümleleri ise, aslında Erdoğan’ın kucağına bırakılmış saatli bombaydı.
Erdoğan’a kalsa istifayı kabul ederdi ve bakanlık görevini aynı sertlikle sürdürecek başka bir bakan atardı. Ama Erdoğan’ın gücü de bir yere kadar; iktidarını sürdürebilmek için sadece MHP’nin değil, BBP’nin desteğine bile ihtiyacı var. SS istifa ettikten sonra Erdoğan iki buçuk saat bekledi. Bu süre içinde SS’in istifa resti, MHP destekli seyyar timlerce sokaklarda desteklendi; sosyal medyada yüz binlerce destek mesajı paylaşıldı. Sonuçta Türkiye’nin kaderine hükmettiği 18 yıl boyunca buna benzer restleri elinin tersiyle itmiş Tayyip Erdoğan SS’in restini gördü, istifayı kabul etmedi.
***

İstifanın kabul edilmediği açıklanırken paylaşılan şu cümleler son derece önemliydi: “Sayın Süleyman Soylu, bugüne kadar başarılı çalışmalarıyla milletimizin takdirini kazanmıştır. Terör örgütlerinin ülkemizdeki eylem kapasitelerinin önemli ölçüde azaltılmasında Sayın Bakanımızın yürüttüğü kararlı mücadelenin büyük payı vardır.” Bu cümleler, SS’in MHP ve AKP tabanında kazandığı gücün kabul edildiği anlamına geliyordu.
Bir makam sahibinin istifasını sunması kendi takdiridir, fakat nihai karar sayın cumhurbaşkanımıza aittir. İçişleri Bakanımızın istifası kabul edilmemiştir, kendisi görevine devam edecektir.” gibi emredici cümleler ise Erdoğan’ın gücünü hatırlatma amaçlıydı.
Sonuçta kazanan SS oldu; istifası kabul edilse kazanan yine SS olurdu. Bu hamleyle ortaya çıktı ki, SS artık iktidardaki Cumhur İttifakı’nın MHP destekli güçlü bir ortağıdır. SS, istifasının kabul edilmediğinin açıklanmasından sonra da 12 saat boyunca istifa mesajını hesabında tutarak, arkasındaki desteği konsolide etti.
Her şeye karşın olan biten, ahlaki ve ilkeli siyaset değil, danışıklı dövüş veya tiyatro hiç değil, saray içi veliahtlık kavgasıdır. Yağlı güreş terimleriyle özetlemek uygun düşerse: Başpehlivan bellidir, hem de Ağa’dır. Kavga başaltı pehlivanlık kavgasıdır. Başaltına güreşen pehlivanlardan biri malum, Ağa’nın damadı; gücünü Ağa’dan alıyor, tribün desteği zayıf. Damada rakip olarak başaltına kispet giyen SS, tribün desteğiyle ve çayırdan çekilirim restiyle güç kazandı. Kırkpınar Ağası Tayyip Erdoğan SS’i caydırmakla ağalığını ve başpehlivanlığını tescil ettirdi ama böyle bir sonucu herhalde kendisi de istemedi…
Bakalım bu siyaset peşrevi nasıl sonuçlanacak? Ağa’nın, bir açığını bulduğunda SS’i çayır dışına iteceği akılda tutulmalı. Ağa’nın kendisine rağmen birilerinin güç kazanmasına, başaltına da olsa peşrev çekmesine tahammül etmediği defalarca görüldü.
Yazıyı noktalarken aklıma geldi: “Bu memlekette her şey olunur, rezil olunmaz.” (Murathan Mungan)

6 yorum:

  1. İyi Geceler Kalemine emeğine sağlık sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim toprağım. Kendinize mukayyet olun. Çok selam.

      Sil
  2. Her zamanki gibi güzel yazı. Yüreğine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Başkan. Kendinize mukayyet olun. Çok selam.

      Sil
  3. İznini almadan yazını gruplarımda paylaştım. Kusura bakma.
    Çok güzel bir değerlendirme. Yüreğine,kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim dostum. Kendinize mukayyet olun. Çok selam.

      Sil