10 Şubat 2019 Pazar

CUMHURİYET ORDUSUNDAN NATO ORDUSUNA


TÜRK SAĞININ ve İSLAM’IN AMERİKA AŞKI (6)
CUMHURİYET ORDUSUNDAN NATO ORDUSUNA
Milli Şef” İsmet İnönü’nün imzaladığı ikili anlaşmalarla açılıp Amerika’ya uzanan dikenli aşk yollarında nice siyasal liderler ve İslamcı inanç önderlerinin gelip geçtiğinden söz ediyorduk.
Önceki yazılarda Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu’nun, Necip Fazıl ve Said-i Nursi’nin, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Tansu Çiller’in Amerika’ya aşklarından, Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ile samimiyetinden dem vurmuştuk.
Geçen yazıda ise, 12 Eylül 1980 darbesinin şefi Orgeneral Kenan Evren’in şahsında Amerikan çocuklarından söz ederken sözü NATO paşalarına getirip, “TSK’de neden Cumhuriyet paşaları / NATO paşaları diye bir tasniften söz edilir oldu?” diye sormuştuk.
Hemen belirtelim, Cumhuriyet ordusunun NATO ordusuna evrimi, Türkiye’nin iç ve dış politikasının ekonomi politiğiyle, daha açık ifade etmek gerekirse, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ile ikili anlaşmaların imzalanması, Türkiye’nin NATO’ya girmesi ve Soğuk Savaş dönemindeki antikomünist ahlak ve akıl tutulmasıyla ilişkilidir.
***

ERDOĞAN: TÜRKİYE NATO TOPRAĞIDIR
Cumhuriyet ordusundan NATO ordusuna, Cumhuriyet paşalarından NATO paşalarına evrime biraz daha yakından bakalım. İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmayı başaran Türkiye, savaş sonrasında da tarafsız kalabilir, Bağlantısızlar Hareketi’ne katılabilirdi. Ne ki, yüz yıl boyunca devlet eliyle fert zengin etme (saksıda kapitalist yetiştirme) politikalarıyla semiren komprador burjuvazinin tercihi Batı kapitalizmiyle daha derinlemesine bütünleşmekten yanaydı. Milli Şef İsmet İnönü, egemen sınıfın tercihi doğrultusunda davrandı; Truman Doktrini çerçevesinde Türkiye gemisini ABD limanına yanaştırdı. Esasen İnönü, İstiklal Harbi öncesinde de Amerikan mandasından yanaydı.
Cumhuriyet paşalarından NATO paşalarına dönüşüm ilk olarak Truman Doktrini kapsamında imzalanan ikili anlaşmalarla bağlantılıdır. Truman Doktrini, 12 Mart 1947’de ABD Başkanı Harry Truman’ın Kongre’ye sunduğu, “komünizm tehdidi” altındaki devletlere mali ve askeri “yardım” yapılmasını öngören plandır. Bu çerçevede ilk elde, iç savaş yaşayan Yunanistan’a 300 milyon dolar, Türkiye’ye 100 milyon dolar askeri ve ekonomik yardım yapıldı. Aynı yıl Haziran ayında ABD Dışişleri Bakanı George Marshall, (kendi adıyla anılan), İkinci Dünya Savaşı’nda çökmüş Avrupa ekonomilerinin ayağa kaldırılmasını öngören programı açıkladı. Nihayet Başkanlık Danışmanı Bernard Baruch aynı yıl Kongre’deki konuşmasında, ABD’nin başını çektiği “hür dünya” ile Sovyetler Birliği öncülüğündeki komünist blok arasında Soğuk Savaş’ın başladığını ilan etti.
         Soğuk Savaş’ın ilk raundunda Yunanistan’daki iç savaş, Truman Doktrini kapsamında sağlanan destek sayesinde 1949 yılında Batı dünyası lehine sonuçlandı. Türkiye’ye de 100 milyon dolarlık askeri malzeme sevkiyatı yapıldı. Aynı yıl ABD ve belli başlı Avrupa ülkeleri Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü NATO’yu kurdular. Türkiye 1952 yılında NATO’ya üye oldu. NATO üyeliği, Kore Savaşı’nda Amerikan çıkarları uğruna dökülen kanın ödülüydü!
          NATO üyeliğiyle birlikte Türkiye toprakları NATO toprakları haline geldi. Nitekim Recep Tayyip Erdoğan, 2012 yılında Başbakan sıfatıyla Pakistan’daki D8 zirvesi sırasında patriot füzeleriyle ilgili soruları yanıtlarken, bu gerçeği şu sözlerle dile getirdi: “Bizim topraklarımız aynı zamanda 4. maddeye göre NATO'nun da topraklarıdır. Burada NATO ile yapılan görüşmelerde, burada savunma esaslı olmak üzere böyle bir adım atılmaktadır. Nereye yerleştirilip yerleştirilmeyeceği Silahlı Kuvvetlerimiz mensuplarının da uygun görmesiyle, onlar nereyi uygun görürlerse oralarda bu yerleşim olacaktır. Bunun için NATO'nun şu anda bir uygulaması olacağı için de TBMM'den de herhangi bir izne gerek kalmayacaktır.” (Sabah, 23 Kasım 2012.)
Türkiye toprağı NATO toprağı olunca, ordusu da haliyle NATO ordusuna dönüştü.
***

DEVŞİRİLEN SİYASETÇİLER SENDİKACILAR ASKERLER
NATO üyeliğiyle taçlanan süreçte, Türkiye ile ABD arasında ilk ikili anlaşmalar 1947 yılında imzalandı. İkili anlaşmalar çerçevesinde, ABD’de eğitilecek ilk subay kafilesi, 1948 yılında yola çıktı.
Askeri eğitim, ABD’nin bağımlı ülkelerle askeri ilişkilerinin NATO üyeliği kadar önemli bir ayağıdır. Nitekim, ABD Savunma Bakanı Robert Mc. Namara, 1967 yılında Kongre’de yaptığı konuşmada, azgelişmiş ülkeler askerlerinin eğitimine ilişkin olarak şöyle demişti:
“Askeri dış yardım yatırımlarımızdan aldığımız en büyük karşılık, ABD ve denizaşırı ülkelerdeki eğitim merkezleri ve askeri okullarımızda yetiştirilen seçme askerler ve uzmanlardan gelmektedir. Bu öğrenciler, kendi ülkeleri tarafından, ülkelerine döndüklerinde eğitmen olmak üzere seçilmişlerdir. Bunlar ülkenin gelecekteki liderleri, iş yapmasını bilen ve bunu liderlik ettikleri kuvvetlere öğretebilecek kişilerdir. Liderlik mevkiinde, Amerikalıların hareket tarzlarını ve nasıl düşündüklerini yakından bilen kişilerin olmasının değeri üzerinde fazla durmama gerek yoktur. Böyle insanlarla arkadaşlık kurmamızın değeri ölçülemez.” (Aktaran H. Magdoff, Emperyalizm Çağı başlıklı makale, Çağdaş Kapitalizmin Bunalımı adlı kitap içinde, Çev. Yıldırım Koç, Bilgi Yayınevi, Ankara Nisan 1975, abç.)
Amerikan savunma sekreterinin sözleri ister istemez akla Osmanlı dönemindeki devşirme sistemini getirmektedir. Osmanlı, hegemonyası altındaki ülkelerden aklen ve fiziken temayüz eden çocukları ailelerinden kopartıp devşirir ve kimilerini bürokrat olarak kimilerini asker (yeniçeri) olarak eğitirdi. İstanbul’un fethiyle birlikte Osmanlı Devleti üst yönetiminde Türk aristokrasisi tamamen dışlanmış, devlet kozmopolit devşirme imparatorluğuna dönüşmüştü.
Ülkelerinin gelecekteki lider adaylarını eğitip devşirmede ABD Osmanlı’yı fersah fersah geçti; sadece askerleri değil, siyasetçileri, sendikacıları, sanatçıları, diplomatları devşirip eğitti. İktidar adayı siyasetçiler bir şekilde Amerikan yönetiminden icazet aldılar. Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu TÜRK-İŞ, 1952 yılında Amerikan Emek Federasyonu ve Endüstriyel Örgütler Kongresi AFL-CIO’nun yardımı ve rehberliğiyle kuruldu. Kurucu üyeler ABD’ye götürülerek eğitimden geçirildiler. Eğitime gönderilecek sendikacıların seçimi, TÜRK-İŞ’te olağanüstü kongre toplanacak kadar önem kazandı. 1971 yılına değin 600 dolayında sendika yöneticisi AFL-CIO ve Amerikan hükümetine bağlı Uluslararası Kalkınma Ajansı AID rehberliğinde eğitimden geçirildi.
AFL-CIO ve AID’nin Türk-İş’e yardımları, kuruluş sürecinde ve ilk yıllarında rehberlik, “eğitim kurs ve gezilerinin” düzenlenmesi ve finansmanı ile sınırlı kalmadı; TÜRK-İŞ’e doğrudan para da verildi. 1960-1970 yılları arasında AID kanalıyla Türk-İş’e 13,5 milyon lira para aktarıldı. (Kaynak: Türkiye İşçi Sınıfı ve Mücadeleleri Tarihi, Tüm İktisatçılar Birliği, Yayın No: 16, s: 106, Ankara 1976.)
Eğitim seminerleri sonraki yıllarda da sürdü; 1972-1991 yılları arasında yaklaşık 23 bin sendika yöneticisi ve üyesi bu seminerlere katıldı. (Fatih Güngör, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Ekim 1992, S.148, s: 48.)
***

ABD’NİN KAFAKOL PROGRAMI
Türk medyasının amiral gemisi Hürriyet’in 21 Nisan 1989 tarihli nüshasında, manşetten “ABD’nin kafakol programı” başlıklı, Sedat Ergin imzalı haber ise, ABD’nin subay eğitme bahanesiyle, dost ülkelerin gelecekteki yöneticilerini kendi saflarına çekmesinin öyküsüydü. Haberde, ABD Genelkurmay Başkanı ile diğer yetkililerin açıklamalarına yer verilmişti: “ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral William Crowe, Kongre'de yaptığı açıklamada, müttefik ülke subaylarına, Amerika'da eğitim görmeleri için verilen bursların amacını, 'Bu ülkelerin orduları, askeri ve siyasi lider kadrolarının üzerinde etki sağlama' olarak açıkladı. ABD'nin askeri burs verdiği ülkeler arasında Türkiye liste başında. Burslardan yararlanan Türk subaylarının sayısı ise 4 bin 461”.
Crowe'un açıklamalarından bir bölüm de şuydu: “IMET (Uluslararası Askeri Eğitim ve Talim) programı diğer ülkelerin askeri ve sivil liderlerine gelecekte yaklaşabilmek bakımından da önemli imkanlar sağlamaktadır. ABD'de eğitim görmeleri için seçilen öğrencilerin çoğu zaten üst kademe askeri lider olma özelliğine sahip subaylardır. Bu programda ABD'de eğitim gören askeri liderler, geçmişte olduğu gibi gelecekte de ülkelerinde önemli görevler üstleneceklerdir. Örneğin bugün dünyada bakan, büyükelçi, kuvvet komutanı ve askeri okul komutanı pozisyonlarında IMET eğitimi görmüş 1500 kişi vardır. IMET, uzun vadeli bir yatırım olarak çok değerli bir güvenlik yardımı aracıdır ve ABD'ye sayısız yararlar sağlamaktadır.”
Haberde, 1950 yılından 1987 yılı sonuna kadar geçen 37 yılda ABD’nin Türk subaylarının Amerika’da eğitim ve talimleri için toplam 133 milyon dolar harcadığı belirtilmişti. Haberde, Senatör Nunn'un şu sözlerine de yer verilmişti: “Pek çok ülkede ordu, politikanın içinde olmasa bile, kimin siyasi lider olacağı ve ne kadar görevde kalacağı konusunda çok büyük etkiye sahip bulunmaktadır.”
***

Dediğimiz gibi, Türkiye ile ABD arasında ilk ikili anlaşmalar 1947 yılında imzalandı; ABD’de eğitilecek ilk subay kafilesi, 1948 yılında yola çıktı. On altı kişilik listede, Daniş Karabelen ve Alparslan Türkeş de vardı. Türkiye 1952’de NATO’ya katıldıktan sonra Tuğgeneral Daniş Karabelen (kontrgerilla olarak bilinen) Özel Harp Dairesi’nin kuruluşuyla, Alparslan Türkeş de ÖHD’nin kamplarında özel harp için seçilen askerleri eğitmekle görevlendirildi. Albay Türkeş, 27 Mayıs 1960 sabahı, NATO’ya bağlılık yeminiyle başlayan darbe bildirisini radyodan okuyarak, Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlendi.

6 yorum:

  1. Güzel bir yazı olmuş Rahmi, eline sağlık. Arkası yarın gibi devamını da bekleriz.

    YanıtlaSil
  2. Kalemine emeğine sağlık sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Rahmi; öncelikle eline sağlık.,zevkle okunan bir yazı. Ancak Türkye'de siyasette silahlı kuvvetlerin etkisi üzerinde düşüncelerin irdelenmesinde başka başlıkların da açılması gerektiğini düşünüyorum (senin yazdıklarının dışında ).
    Osmanlının temel asker gücü; yeniçerinin 1826 da kaldırılmasından sonra yeni bir gücün kurulması 1908 yılına kadar sürmüş birçok denemeyle. 93 harbinden sonra Almanya'dan getirilen askeri danışmanlar kurmuşlar bu gücü. Özellikle Goldz paşa (ki en ünlüleridir.) Alman Silah Fabrikalarının gönüllü temsilcisidir.O kadarki, dönemin Şansölyesi Bismark'a Alman çıkarlarını yeterince savunmadıkları için elçilik personelini şikayet edecek kadar.
    Ama önemli olan yani 93 harbi ile balkan savaşı arasında Alman Danışmanlar öncülüğünde yetişen kadro; hen Osmanlıyı birinci paylaşım savaşına sokarak yok edecek, hen de Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye Cumhuriyetini kuracaktır.Bu Dönem çok önemli bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Senin de söylediğin gibi çok geniş bir konu.
      Onlarca yüzlerce başlık açılabilir.
      Yazı dizisini kitaba dönüştürmeyi düşünüyorum.
      Çok selam.
      Bu arada yorum sahibinin kimliği görünmüyor. :)

      Sil