24 Aralık 2024 Salı

RÜŞVET VE YOLSUZLUKLA MÜCADELE HAFTASI

17/25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Haftası bitmek üzere. Ama ne muhalif medyada hırsızlık rüşvet ve yolsuzlukla mücadele haftasına değgin bir haber yorum var ne de iktidar yandaşı medyada. İktidar yandaşı medyadan buna ilişkin bir haber ve yorum zaten beklenmez de, hırsızlık yolsuzluk ve rüşvetle mücadele haftası toplumsal siyasal bellekte unutulmaya terk edilmiş gibi. Dostlarım benim fil hafızasına sahip olduğumu söyleyip onore ediyorlar ama ben bile hayal meyal anımsıyorum. En iyisi, evrensel bellek Google’a sormak. 

Google’ın söylediğine göre, 17/25 Aralık tarih aralığını Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Haftası ilan etmek, iflah olmaz solcuların değil, iflah kabul etmez faşist Devlet’in fikriydi.

Hani 17 Aralık 2013 günü sabahı ekranlar son dakika haberini duyurma çabasındaydılar. Polis, adlı sanlı azametli bakanların evlerini basmış. İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış.

Bakanların ve çocuklarının evlerinde arama yapılıyor. Yatak odalarında para sayma makineleri, para kasaları bulunmuş. Bir bakan, yüz binlerce dolarlık saat rüşveti almış. Başka bir bakana çikolata kutusu içinde yüzbinlerce dolar rüşvet gönderilmiş. Bir kamu bankası genel müdürünün evinde ise ayakkabı kutularına istiflenmiş milyonlarca dolar bulunmuş. 

Bu kadar da değil, savcılar ve polis, Başbakan’ın İstanbul’daki evinin kapısına dayanmışlar. Başbakan ile mahdumu Bilal evdeki paraların nasıl sıfırlanacağını konuşmuşlar. Daha neler neler...

***

Dedim ya, ben bile hayal meyal anımsıyorum. Belleği zorlamaya gerek yok, en iyisi evrensel bellek Google’a sormak. Ben de öyle yaptım. Meğer siyaset zombisi Devlet neler söylemiş neler! İşte o günlerde Devlet’in sıcağı sıcağına söyledikleri:

“Bir bakan ve ailesi malum karanlık İranlı kişinin özel uçağıyla umreye gidebilmiştir.

Bakan çocuklarının yatak odalarından para sayma makineleri ve para kasaları bulunmuştur.

Bakanlar çantalarla, elbise kılıflarıyla gönderilen paraları cebe indirmiş, yüz binlerce dolarlık rüşvet saatlere tenezzül edecek kadar alçalmış, parayla vatandaşlık dağıtmışlardır.

Bir banka genel müdürünün ayakkabı kutusundan 4,5 milyon dolar para çıkmıştır.

Erdoğan’a göre, İran asıllı rüşvetçi hayırseverdir, banka müdürünün topladığı paralar da imam hatip okulu ve üniversite yapımı içindir. 

Bu sözlere bırakın aklından zorunda olanların tebessümünü, kargalar bile güler.

Ülkemiz her tarafı yolsuzluk kokan bir iktidarın elinde kıvranmaktadır. 17 Aralık 20213 günü başlatılan rüşvet ve yolsuzluk operasyonu aslında malumun ilanıdır. Bugüne kadar milletimiz defalarca yolsuzluk haberleri dinlemiştir. Ancak hiçbirisi 17 Aralık operasyonu kadar etkili, somut bilgi belge, görüntü ve kayıtlara dayandırılmamıştır. Erdoğan ve hükümeti için kaçacak yer ve mazeret kalmamıştır. Her şey ayan beyan ortadadır. Hükümet yolsuzluk tünelinde yolunu şaşırmıştır.

Erdoğan görevini kötüye kullanmıştır. Rüşvetçilere hortumculara müsamahakâr ve anlayışlı Erdoğan polise ve yargıya acımasızdır. Anlaşılmaktadır ki, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları kendisine ve ailesine dayanmaktadır; endişesi bundandır. Erdoğan vehimlere kapılmış, yalanlara çakılmış ve akıl sağlığını kaybetmiştir.” (Devlet’in 7 Ocak 2014 tarihli MHP grup toplantısında söyledikleri. https://www.mhp.org.tr/htmldocs/genel_baskan/konusma/3173/index.html)

 “Zannederseniz istilacı Vikingler tekrar tarih sahnesine çıkmış ve Türkiye’yi yağmaya ve yolmaya girişmiştir. Her yer rüşvet her yer yolsuzluk olmuştur. Hırsızlık ülkemizde gövde gösterisi yapmaktadır.” (MHP Siyaset ve Liderlik Okulu Sertifika Törenindeki konuşması, 11 Ocak 2014. https://www.mhp.org.tr/htmldocs/genel_baskan/konusma/3183/index.html)

 “Hukuka saldırandan, adaletten kaçandan, rüşvetçilere ve hırsızlara kol kanat gerenden Cumhurbaşkanı olmaz. Villalara balya balya dolar yığandan, kamu arazilerini zimmetine geçirenden, evdeki parayı sıfırlarken haysiyet ve inandırıcılığını da sıfıra düşürenden Cumhurbaşkanı olmaz.” (https://www.mhp.org.tr/htmldocs/genel_baskan/konusma/3310/index.html)

***

Ezcümle anlaşıldı ki, 17/25 Aralık operasyonları Fetullah Gülen çetesinin yolsuzluk rüşvet ve hırsızlıkla mücadele maskeli darbe girişimiydi. Peki o günlerde söylediklerini hâlâ partisinin internet sitesinde tutan, saati 17.25’te sabitleyen Devlet’in o günlerde söyledikleri yalan mıydı?

17/25 Aralık 2013’ün ilk saatlerinde suçlanan bakanlardan biri de Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar idi. İmar planlarında usulsüzlükle suçlanıyordu. Erdoğan Bayraktar, o ilk saatlerde, “Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın talimatıyla yapıldı. Başbakan’ın istifa etmesi gerekir” demişti. 

Aradan onca yıl geçtikten sonra Erdoğan Bayraktar hâlâ aynı şeyi söylüyor, hırsızlarla aynı torbaya atılmaktan yakınıyor: “Benim dosyamda ne varsa, hepsi doğrudur. Benim dosyamda ne varsa, hem tapeler doğrudur, hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. Onlarınkiler yanlış olabilir, benimkiler doğru.” (29 Ağustos 2021, https://www.diken.com.tr/erdogan-bayraktar-acti-agzini-yumdu-gozunu/)

***

Yazıyı daha fazla uzatmadan nasıl bitireyim, bilemedim. Naçizane sormuş olayım:

Aradan onca yıl geçmiş. Devlet nerede, “yolsuzluk ve rüşvet iddiaları kendisine ve ailesine dayanmaktadır” dediği Başbakan nerede? 

Devlet’in de, yolsuzluk ve rüşvet ile suçladığı Başbakan’ın da nerede olduğu belli de; siyasetin böylesine ne demeli?

Yoksul dindar milliyetçi on milyonlarca seçmen nasıl oluyor da siyasetin böylesine sahip çıkıyorlar?


10 Aralık 2024 Salı

AFGANİSTAN VE İSRAİL İLE KOMŞU OLMAK

Önceki adıyla Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOKAP), yürürlükteki adıyla Büyük Ortadoğu Projesi BOP’un son kurbanı Suriye oldu. Artık Afganistan ve İsrail ile komşuyuz.

BOP, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ABD emperyalizminin gündemine aldığı ve 2000’li yıllarda ete kemiğe büründürdüğü bir proje. Özetle, 22 Arap ülkesi ile Afganistan ve Pakistan’ı içine alacak şekilde Moritanya’dan Afganistan’a hatta Endonezya’ya kadar uzanan İslam coğrafyasını kapsıyor; sözüm ona İslam’ın demokrasiyle ve insan haklarıyla uzlaştırılmasını, ılımlı İslami rejimler kurularak İslam dünyasının ıslah edilmesini, böylece bölgede siyasi istikrar sağlanmasını öngörüyor. Asıl amaç ise İslam coğrafyasının etnik-dinsel ayrılıklar kışkırtılarak zayıflatılması ve AB-D emperyalizmine daha derin bağlarla eklemlenmesi.

BOP'ta Türkiye’ye biçilen rol, İslam dünyasına model ülke olmak. İkinci Cumhuriyetçi entelektüeller, BOP’u “demokratik emperyalizm” diye güzelleyip propaganda ettiler. AKP’li cumhurbaşkanları Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan BOP’un eşbaşkanı olarak övünürken ne kadar da gururluydular! Erdoğan, Diyarbakır’ı BOP’un merkezi ilan etmişti. Aile içi sayılabilecek anlaşmazlıklara karşın Erdoğan hâlâ eşbaşkan!

***

BOP’un ilk kurbanı 2001 yılında Afganistan oldu. Dönemin Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, istemeyerek de olsa, "Afganistan çağdışı yönetimle baş başa bırakılamaz" diyerek ABD ile birlikte Afganistan’a asker göndermeye razı oldu. Afganistan “Sonsuz Adalet” adlı harekâtla işgal edildi. Aradan onca yıl geçti, Afganistan’ın hali ortada. 

BOP’un ikinci kurbanı 2003 yılında Irak oldu. Dönemin Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, çok istemesine karşın ABD ordusunun Türkiye üzerinden Irak’a girmesini öngören tezkereyi TBMM’den geçiremedi. Buna karşın İncirlik Üssü’nü ve diğer üsleri ABD hava kuvvetlerine açtı; Amerikan medyasına, Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerinin sağ salim dönmeleri için dua ettiğini yazdı. (The Wall Street Journal, 31 Mart 2003.) Irak, “Sonsuz Özgürlük” adlı harekâtla işgal edildi. Saddam Hüseyin darağacında sallandırıldı. Aradan onca yıl geçti, Irak’ın hali ortada.

Irak’tan sonra Arap Baharı adı altında çok sayıda ülkeye “demokrasi ihracı” denendiyse de başarılı olamadı. Olan, BOP’un üçüncü kurbanı Libya’ya oldu. Libya’ya demokrasi (!) ihraç edilirken baş destekçiler arasında Türkiye’nin İslamcı hükümeti vardı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NATO toplantılarında Libya’ya müdahaleyi teşvik ediyor, Kaddafi karşıtı isyancılara uçakla cash para taşıyordu. Türkiye dostu Kaddafi linç edildi. Aradan onca yıl geçti, Libya’nın hali ortada

***

Nihayet sıra Suriye’ye gelmişti. ABD ve Türkiye, 2011 yılında Suriyeli İhvancıları ve başka ülkelerden devşirilen cihatçıları eğitip donatarak “Suriye’yi özgürleştirme” harekâtını başlattılar. Eğitilip donatılan cihatçı çetenin adı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) idi; sonra sonra Suriye Milli Ordusu (SMO) oldu. 

Bu arada, Afganistan kökenli Elkaide’nin süreği Irak Şam İslam Devleti IŞİD’in Ürdün büyüklüğünde bir alanı denetim altına almasına göz yumuldu. IŞİD’in karşısına seküler Kürt hareketi PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG çıkartıldı. Pentagon’un Türkiye’nin rızası hilafına eğitip donattığı PYD/YPG, IŞİD’i yenilgiye uğrattı ve Fırat’ın doğusunda kantonlaştı. ABD himayesinde kantonlaşmak ne kadar hayırlıdır? Yanıtı tarihte aranmalı.

ABD, Kürt hareketi eliyle Suriye’nin petrol bölgesini ele geçirirken Rusya da 2015’ten itibaren Suriye’de varlık göstermeye başladı. Bu süreçte Türkiye, her iki emperyalist aktörü dengelemeye çalıştı. Dengeleme politikasında ne ölçüde başarılı olduğu tartışılır. Milyonlarca göçmenin Türkiye’ye dolması, Rus uçaklarının 34 Türk askerini katletmesine bile tepki verememek...

***

Sonuçta, BOP’un Suriye’de silahlı isyan, eğit donat yoluyla işgal, vekâlet savaşları vs  pratiklerle 13 yıl süren ilk aşaması, AKP iktidarının bile “terör örgütü” olarak kodladığı cihatçı çetelerin Şam’ı ele geçirmeleriyle sona erdi. Elkaide ve IŞİD süreği Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatçı çeteler İdlip’ten yola çıkıp hiçbir direnişle karşılaşmadan Şam’a ulaştılar, hükümeti devleti teslim aldılar. Şam’ın düşmesi uluslararası kamuoyunda sürpriz oldu. Çünkü İdlip, Astana Süreci başlığı altında, Rusya, Türkiye ve İran’ın garantörlüğünde ateşkes bölgesiydi. Anlaşılıyor ki, IŞİD artığı çeteler Türkiye’nin himayesinde İdlip’te eğitilip donatıldılar; nihayet serbest bırakıldılar. Türkiye’nin İslamcı iktidarının HTŞ’ye mesafeli görüntü vermesi diplomasi icabı.

Her şeye karşın, ne denli eğitilip donatılırsa donatılsınlar, düzenli ordu deneyimi olmayan çetelerin Suriye’nin düzenli ordusu karşısında böyle kolay zafer kazanmaları beklenmiyordu. Ne var ki, Suriye ordusu, İdlip’ten Halep’e, oradan Hama, Humus ve Şam’a uzanan yolda çetelerin karşısına çıkmadı. Rus uçakları, yollardaki çete konvoylarına bomba yağdırmadı. Lübnan’daki Hizbullah, İsrail karşısında uğradığı ağır yenilgi nedeniyle Esad rejimine milis desteği gönderemedi. Kendi derdine düşen İran da Esad’ın yardımına koşamadı. Sonuçta cihatçı çeteler çok kolay bir zafer kazandılar. Bu arada, PYD/YPG, Fırat’ın batısında Tel Rifat ve Münbiç’i Suriye Milli Ordusu’na teslim etti. Beşar Esat da direnmeden ülkeyi terk etti. Beşar Esad’ın Moskova’da Vladimir Putin ile görüştükten sonra bu kararı almaya mecbur kaldığı tahmin edilebilir. Halkına değil, yabancı bir devlete ve mafyalaşan iktidar aygıtına yaslanan diktatörlerin kaçınılmaz akıbeti! ABD’ye direnmesi, bağışlanmasına yetmez.

***

Anlaşılıyor ki, Beşar Esad’ın ülkeyi terk etmesi ve Suriye Ordusunun HTŞ ile savaşmaması uluslararası bir anlaşma üzerinedir. Keza PYD/YPG’nin Fırat’ın doğusuna çekilmesi de.

ABD, Rusya, Avrupa Birliği başkentleri ve Şam arasında ne gibi pazarlıklar yapıldı, nasıl bir anlaşmaya varıldı; çok geçmez ortaya çıkar. HTŞ’nin inanç ortağı Ankara hükümetine bu pazarlıklarda ve anlaşmalarda nasıl bir pay verildiği veya verilmediği de.

Bu aşamada, bilince çıkartılması gereken, Türkiye’deki İslamcı iktidarın BOP’ta etnik dini ayrılıklar kışkırtılarak bölge halklarının birbirlerine kırdırılması politikasının kullanışlı aparatı olduğudur. İktidar medyasının Suriye kentlerine plaka numarası dağıtan yayınlarına yorumlarına inanan inanır. Nelere inanmıyorlar ki? Bir de “devrim” diye alkışlıyorlar ki...

Bilinmeli ki, BOP kapsamında AB-D emperyalizminin işgaline uğrayan Afganistan, Irak ve Libya’da neler olduysa Suriye’de de aynısı oluyor.

Bu projede Türkiye’nin payına düşen,

Milyonlarca göçmen;

Komşu olarak Suriye’nin yerine Afganistan;

Afganistan’ın yanı sıra İsrail...

“Devrim” diye alkışladıkları hal bu haldir!

Hepsinden fenası, Türkiye’deki iktidarın HTŞ ve Taliban ile inanç ortaklığıdır!

***

Bu yazının son sözü olarak:

Bitişik komşunuzdaki yangın mutlaka size de zarar verir.


2 Aralık 2024 Pazartesi

AMİN ECMAİN!!!

ALLAH KİMSEYİ BÖYLE BEDDUALARA DUALARA MUHATAP ETMESİN!

AMİN ECMAİN!!!

İnsanlar sevmediklerine, kendisine kötülük yapanlara karşı nasıl da öfkeliler!

Özellikle hasbelkader kamu gücüne sahip olmuş kişilere karşı öyle bir kin ve nefret...

Sosyal medyada kısacık bir gezintide ya da dost sohbetlerinde anlık kulak misafirliğinde bile yoğun bir öfke ve nefret anlatılarına maruz kalmadan edemiyorum.

Benden aktarması.

Aslında çok daha beter dualar ve beddualar var da, ben bu kadarını aktarmış olayım.

Malum, elçiye anlatıcıya zeval olmaz!

Buyurun beddualara dualara!

***


Öyle bir derde düşsün ki, gebermek istesin geberemesin!

Başkalarına çektirdiklerini çekmeden gebermesin!

İşlediği günahları itiraf etmeden gebermesin!

Hesap vermeden gebermesin!

Fetullah’a hasreti biter inşallah!

Yarattığı Silivri soğuğunu yaşamadan gitmez inşallah!

Sahte diplomasını bulmadan gebermesin!!!

Allah’tan dileğim, devran değişir, 12 bin 500 lira emekli maaşına kalır inşallah!

Allah ömrünü çilesini uzatsın; evlatları, “geberse de kurtulsak” demeden gebermesin!

Etleri lime lime dökülmeden; her dökülen parçasında yaptığı kötülükler aklına gelmeden gebermesin! 

Kan işemeden, irin kusmadan, etleri lime lime dökülmeden, anıra anıra bağırmadan gebermesin inşallah!

Vücudunda vıcık vıcık yaralar açılmadan, yaraları her yandığında yaktığı canları düşünmeden gebermesin.

Azrail canını almadan evvel öyle bir çürüsün ki, evlatları kokudan yanına yaklaşamasın!

Entübe olur İNŞALLAH!

Erim erim erisin, çürüm çürüm çürüsün, sürüm sürüm sürünsün inşallah!

“Hakkınızı helal edin!” dediğinde, helal edilmediğini duyup öyle geberir inşallah!

Gebersin de nasıl geberirse gebersin birader, yetti gayri!

Allah tez elden sevdiklerine kavuşturur, peygambere komşu yapar inşallah!

Çok beddua ettim fayda yok; artık dua ediyorum, belki ters teper, yoksa kurtuluş yok galiba...

Bedduamın duamın ardından öylesine içten Amin diyorum ama fayda yok …

Amin ecmain...

Böyle yanlış dualarla beddualarla biz perişan olduk!

“Vurun ulannn…vurun! İstediğiniz kadar beddua edin! Ben kolay ölmem! Çünkü; #Şeytan’ın ta kendisiyim!” diyor galiba?

Azrail işini yapmıyor, bütün suç Azrail'in...

Peygamber değil mi o? Azrail ne yapsın?

Helvayı yiyemeden galiba önce biz öleceğiz.

Duamız kabul olur da geberirse, gömülecek toprak bulamasın!

Dua edelim de 10 Kasım’da gebermesin! Yoksa...

Dua edelim de, 29 Şubat’ta gebersin! Hiç değilse dört yılda bir anılır!

***

Naçizane temennim dileğim:

Fani dünya,

Kimse böyle dualara beddualara muhatap olmasın!