13 Kasım 2025 Perşembe

İSKANDİNAVYA’DA SÁMİLER TÜRKİYE’DE...

Hayat yolculuğunda kutup bölgesine yolu düşürmek de varmış.

Kızım Elif Cihan ile birlikte Norveç’in Tromsø kentindeyiz. İskandinav Yarımadası’nın en kuzeyindeki Tromsø, başkent Oslo’ya kuş uçuşu 1150 kilometre uzaklıkta; kutup dairesinin 350 kilometre kadar kuzeyinde, yani kutup bölgesinde bir kent. Kasım ayının ilk haftası ama henüz kutup soğukları başlamamış.

İlk gün meşhur kuzey ışıklarını görmek istedik. Bunun için bulutsuz karanlık bir gece lazım. Tromsø’da hava kapalı. Bindik otobüse, bulutsuz geceyi üç saat sonra Finlandiya’da bulabildik. Onca zahmetin tesellisi, dolunaya karşın, kuzey ışıkları altında fotoğraf oldu.

İkinci gün tur teknesindeyiz. Sabah erkenden yola çıktık. İstikamet, Arktik Okyanusu, yani Kuzey Buz Denizi. Okyanus’un İskandinav Yarımadası’na girintisi fiyortların görünümü gerçekten muhteşem. Yine de Ege ve Akdeniz’in koylarıyla karşılaştırmadan edemedik. Hava kapalı ama zaman zaman ufuk çizgisinin hemen üstünde güneş görünüyor ve hiç yükselmiyor. Tromsø’da gündüz süresi dört beş saat kadar. Dört saat süren yolculuğun ardından nihayet balinalar... Tam bir saat balinaları seyrettik. Bu arada, 1992 yılında Rusya’daki araştırma havuzundan kaçıp Sinop’un Gerze İlçesi açıklarında ortaya çıkan beyaz balinayı andım. Gerze halkı adını Aydın koymuştu. Amerika’ya verileceği söylentileri üzerine protesto mitingleri düzenlenmişti. Bu söylentilerin ardından Aydın ortadan kaybolmuştu. Öyle anımsıyorum.

***

Tromsø'da üçüncü günümüz. Bugün Sámiler ile tanışacağız. Yoğun kar yağışı altında yarım saat sonra Tromsø kırsalında bir Sámi obasındayız. Tipiye varan kar altında, turist konukların ağırlandığı çadıra doluştuk; gürül gürül yanan sobanın etrafına dizildik. Oba temsilcisi Issat, kendisini tanıttıktan sonra programı açıkladı: Sámiler hakkında genel sunum, geyiklerin beslenmesi, serbest saat, yemek, sohbet, Sámi müziği...

Geleneksel giysi gakti içinde Issat Sámiler hakkında bilgi verirken sesi halkına sevgisiyle yüklü; kimi zaman coşkulu kimi zaman durgun. Sámilerin İskandinavya’nın en eski yerlisi, balıkçılık ve ren geyiği hayvancılığıyla geçinen göçebe bir halk olduğunu vurgulayarak başladı anlatmaya:

“Sámiler Norveç’in, İsveç’in, Finlandiya’nın ve Rusya’nın kuzey bölgelerinde yaşarlar. Ülkemiz bu topraklara sonradan gelenler tarafından paylaşılmış. Giysilerimize bakarak, aşağılamak için bize Lapon demişler. Lapp, yamalı elbise demek. Ülkemizin adını Lappland koymuşlar. Oysa ülkemizin adı Sápmi, bizler Lapon değil Sámiyiz!”

Diğer turistler ne düşündüler bilemem; “Ülkemiz bu topraklara sonradan gelenler tarafından paylaşılmış” cümlesi gülle gibi oturdu yüreğime. Issat devam etti anlatmaya:

“Halkımız yüzyıllar boyunca sömürgecilerin baskısı altında tutuldu, asimilasyona maruz kaldı. Dilimizi yasakladılar. Devletler, açtıkları yatılı okullarda çocuklarımızı resmi dillerinde okumaya mecbur bıraktılar. Kazara ana dilini konuşan çocuklarımız sınıf geçemediler, dönemi tekrarlamaya mecbur kaldılar. O zamana kadar ren geyiklerinin ve doğanın döngüsüne uyarak hikâyelerle masallarla özgürce büyüyen çocuklar dillerini kültürlerini unuttular. Bu şekilde yetişen bir akrabamız korkudan bir daha ana dilini konuşamadı. Ne zaman ki ihtiyarladı, demansa yakalandı, ölene kadar ana dilinden sayıkladı. Bizim yerimiz burası değil aslında. Büyük babam zamanında devletin teşvikiyle gelmişiz buraya. Nihayet Kral Harald V ve Norveç Parlamentosu Sámilerden özür diledi. Bugün daha iyi durumdayız.”

Bunları söylerken Issat’ın sesi durgundu; sesi, anadan atadan miras vatan özlemiyle yüklüydü. İnsanı zorla ya da razı ederek yurdundan koparsan da sıla özlemi kuşaktan kuşağa geçiyor. Öyle tanıdık bir duygu ki! Issat’ın anlattığı özlemi acıyı ben de iliklerime değin hissettim.

***

Sunumdan sonra Issat konuklarını geyikleri beslemeye çağırdı. Çadırdan çıktık. Kar yağışı hafiflemişse de hava çok soğuk. Issat’ın amcası her birimizin eline yem dolu kova tutuşturdu. Etrafta 300 dolayında geyik var. Kendiliklerinden gelip kovalarımıza başlarını daldırdılar. Ben hâlâ Issat’ın anlattıklarının etkisindeyim. Çocukluğumda köyün oğlak çobanıydım, güttüğüm kuzuları oğlakları anımsadım. İki ana dilim vardı, birini unutmuşum. Hani benim çocukluğum nerde?..

Geyikleri yemledikten sonra çadırlara döndük. Sıcak ikramlar, geyik etinden yemek, sohbet, joik (Sámi şarkıları) ... Dil farklılığından dolayı sohbet eksik kalsa da duygudaşlığın önünde engel yok. Hızlıca, Google teyzenin Sámiler hakkındaki paylaşımlarını karıştırdım.

Sápmi ülkesini paylaşan devletler “ilkel, pagan” olarak gördükleri Sámilere Hristiyanlığı dayatmışlar. Bir ara, kafa ölçümüne, kısırlaştırmaya bile tabi tutmuşlar. 

Adı geçen devletlerin “yabani” olarak gördükleri Sámileri “medenileştirmek” için uyguladıkları projeler de yabancı gelmedi bana. 20’nci yüzyılın başlarında arazilerin kullanılması, alınıp satılabilmesi, Norveççe bilmek ve Norveç adı edinmek koşullarına bağlandı. Sámilerin çoğu adlarını değiştirdi, Norveççe öğrendi. Sámice bilen insan sayısı hızla azaldı. Şartları kabul etmeyen Sámiler göçe zorlandı. Göçenlerin yerlerine askerlikten muafiyet, vergi indirimi gibi teşviklerle Ari ırktan kişiler yerleştirildi. Sámilerin Norveç nüfusundaki oranı yüzde 2’ye kadar düştü.

Norveç’te Sámilere yönelik ırkçılık 20’nci yüzyılın ortalarında yumuşamaya başladı; ırkçı uygulamalar aşamalı olarak kaldırıldı. Sámiler özerklik kazandılar, 1989’da kendi parlamentolarını kurdular. Nihayet Kral Harald V, 1997’de Sámi Parlamentosu’nun açılışında, özür diledi: “Norveç devleti iki halkın- Norveçliler ve Sámilerin topraklarında kuruldu. Sámi tarihi, Norveç tarihiyle iç içe geçti. Devletimizin Sámi halkına uyguladığı adaletsizlikten dolayı özür dilemeliyiz!” 

Kral’ın özür dilemesinin ardından Sámilere yönelik ırkçılığı işleyen filmler çevrildi. Norveç Parlamentosu’nda 2018 yılında Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Komisyon’un raporu 12 Kasım 2024’te kabul edildi; Norveç Parlamentosu da Sámilerden özür diledi.

Norveç’te bugün Sámilerin kendi parlamentoları, ulusal marşları ve bayrakları var; ulusal günleri olan 6 Şubat’ı resmi bayram olarak kutluyorlar; kültürlerini yaşama ve ana dilinde eğitimin yanı sıra yaşadıkları bölgeler için karar alma hakkına sahipler.

***

Sámi obasında vedalaşma vakti. Vedalaşırken sarıldık birbirimize,  asimilasyona karşı yumruklarımızı kaldırdık...

Tromsø’da kış olanca sertliğiyle bastırdı. Yoğun kar yağışı altında uçağımız arazözle tepeden tekerleğe tüm gövdesiyle yıkandı. Nihayet havalandık; iki saat sonra Oslo’dayız. Hava durumu olarak, Oslo’da dünya varmış...

Tromsø’dan ayrılmasına ayrıldık da kalbim Sámi obasında kaldı. Senden olmayana boyun eğdirmek, aşağılamak, ikinci sınıf insan ve ıslah edilmesi gereken topluluk muamelesi yapmak, kafatasını ölçmek, ana dilini yasaklamak, isim değişikliği, tehcir, asimilasyon...

Vicdanı körelmemiş insanlar için nasıl derin bir utanç değil mi? Değilse, egemen ulus egemen ümmet kimliğiyle bunca zulme ortaklık çok mu tatlı bir şey? Öyle ise Tengri ıslah etsin!

Sömürgeciliğe emperyalizme asimilasyona karşı ortak vatanda eşit yurttaşlık için omuz omuza yürek yüreğe mücadele eden insan evlatlarına selam olsun!




2 yorum: