5 Ağustos 2019 Pazartesi

MEHMETÇİK GAZETECİDEN MÜMİN GAZETECİYE


MEHMETÇİK GAZETECİDEN MÜMİN GAZETECİYE
SETA ANDICININ ANALİZİ
Biz gazetecilerin başında yeterince bela var. Kölece çalışma koşulları, sosyal güvence yokluğu, sendikasızlık, işsizlik, sansür, patron baskısı, iktidar zulmü, hapislik, örgütlü mücadele eksikliği…
Ahlak coğrafyasındaki negatif koordinatıyla SETA (Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmalar Vakfı), gazetecilerin en taze baş belalarından biri oldu.
SETA kendisine atfettiği düşünce kuruluşu misyonuyla iktidarın ihtiyaç duyduğu konularda raporlar hazırlıyor. Şu an koordinatörlüğünü Prof. Dr. Burhanettin Duran yürütüyor. Tanıdık bir isim, Sabah gazetesinde köşesi var.
Anlaşılacağı üzere SETA (Louis Althusser’in deyimiyle) AKP iktidarının ideolojik aygıtlarından biri. Malum, Karl Marx’ın deyişiyle “Toplum­daki maddi gücü yöneten sınıf, aynı zamanda entelektüel gücü de yönet­ir. Maddi üretim araçlarını kendi tasarrufunda tutan sınıf aynı za­manda zihinsel üretim araçları üzerinde de kontrole sahiptir.” SETA ve benzeri kuruluşlar da siyasal İslamcı sermayenin AKP olarak somutlanan iktidar bloku adına ideoloji ve rıza üretiyorlar; iktidarın “organik entelektüel” gereksinmesini karşılıyorlar; hükümet politikalarını akademik bir dille meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
***

SETA’DAN MEDYA ANDICI
SETA bugüne değin “düşünce kuruluşu” misyonuyla 500’den fazla rapor hazırlamış. ‘Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları’ başlıklı son raporu öncekilerin hepsinden daha fazla ses getirdi. Hepsinden fazla ses getirmesinin nedeni, BBC Türkçe, Deutsche Welle Türkçe, VOA (Amerika’nın Sesi), Sputnik Türkiye, Independent Türkiye, CRI Türkiye ve Euronews Türkiye gibi medya kuruluşlarını incelemesi ve bu mecralarda çalışan emekçileri listelemesi.
Raporda bu medya mecralarında 15 Temmuz darbe girişimi, PKK ile savaş ve HDP’li vekillerin tutuklanmaları, Türkiye’nin Suriye politikası (Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları), mega projeler (Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve İstanbul Hava Limanı) ve ekonomik dalgalanma konulu haberler derlenmiş ve haber dili incelenmiş. İlgili haberlerin tamamı değil, iktidarın hoşuna gitmeyen haberler elbette. Sonra bu haberleri üreten gazetecilerin mesleki geçmişleri, daha önce çalıştıkları mecralar ve sosyal medya paylaşımları tespit edilmiş. (SETAcılar bu tespit için -hiç utanmadan- adı geçen kuruluşlardan personel listesi istemişler, liste verilmeyince haberlerdeki imzalardan yola çıkarak 130 kadar gazeteciyi listelemişler.)
Burhanettin Duran, sunuş yazısında raporun yabancı basının Türkçe servisleri aracılığıyla Türkiye’nin global alanda nasıl resmedildiğini ve bu medya organlarının Türkiye algısı üzerinde nasıl bir siyasi iklimin etkili olduğunu anlamayı amaçladığını” belirtmiş. Duran, rapor açıklandıktan sonra yapılan eleştirileri yanıtlamak için kaleme aldığı yazısında da Amacımız, ülkemizde faaliyet yürüten uluslararası medya kuruluşlarının yayın politikalarını bilimsel olarak göz önüne sermekti” diyor. (Sabah, 12 Temmuz 2019.)
Raporun sahibi böyle iddia etse de, akademisyen diliyle yazılmış 196 sayfalık rapor, bilimsel bir medya ve politika analizi değil, düpedüz istihbarat metni olarak kaleme alınmış; adı geçen mecralarda çalışan gazeteciler sözcüğün gerçek anlamıyla fişlenip ihbar edilmişler. Esasen başlıktaki “uzantıları” ifadesi, gazetecilerin SETA tarafından “beşinci kol” sayıldığını gösteriyor ve ihbardan başka bir anlamı çağrıştırmıyor.
***

SETA ANDICINDA FİŞLENEN GAZETECİLER
Gazetecilerin sosyal medya paylaşımlarından seçilen örnekler, SETA’nın kafasındaki ölçütü ve niyeti gözler önüne seriyor:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten yargılanan Evrensel gazetesi genel yayın yönetmeni Fatih Polat’ı savunan paylaşımları retweet ederek tekrar dolaşıma sokmuştur.” (s:34)
T24, Bianet, Evrensel, Cumhuriyet, Diken, BirGün, DW Türkçe ve Sınır Tanımayan Gazeteciler gibi hükümet karşıtı söylemleriyle ön plana çıkan mecraların haberlerine yer verdiği görülmektedir. Türkiye’nin önemli toplumsal meselelerinden biri olan kadın cinayetleri, kadına şiddet, kadın meclisleriyle ilgili de çokça paylaşım yapmıştır. Bunun yanı sıra Demirtaş ve Öcalan ile ilgili paylaşımları dikkat çekmektedir.” (s:36)
“…genellikle Cumhuriyet, Evrensel, Gazete Duvar ve Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF Türkçe) içeriklerine sosyal medya hesabında yer vermektedir. Haber içerikleri hükümetin yolsuzluk yaptığı iddiaları, basın özgürlüğü ve işçi hakları üzerine yoğunlaşmıştır. Araştırmacı-gazeteci olarak çalışan … spekülatif konular üzerinden hükümete yönelik yaptığı suçlayıcı iddialarla dikkat çekmektedir.” (s:64)
“Paylaşımları ve yazılarına dayanarak hükümete eleştirel bir çizgiye sahip olduğu ve CHP’yi de AK Parti karşısında yeterince güçlü bir muhalefet partisi olarak görmediği söylenebilir.” (s:71)
“Sosyal medya hesabı incelendiğinde Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığına yönelik Twitter paylaşımlarının mevcut olduğu görülmüştür.” (s:72)
“Türkiye’de basın özgürlüğü ve insan hakları konusunda zafiyet olduğunu iddia eden paylaşımlarda bulunmaktadır. Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla yargılanan gazetecilerin açıklamalarına bu minvalde sıkça yer vermiştir. HDP’li milletvekillerinin devlet baskısına uğradıklarını iddia ettikleri çeşitli tweetleri retweet etmesi dikkat çekmektedir.” (s:74)
“Twitter paylaşımları ve haberlerinden hükümet karşıtı bir profile sahip olduğu anlaşılmaktadır. Birçok paylaşımında doğrudan Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı suçlamaktadır. Türkiye’de basın özgürlüğü ve adalet sistemi hakkında oldukça eleştirel bir bakış açısına sahip olduğu anlaşılmaktadır. AK Parti’nin 24 Haziran seçimleri öncesi öne sürdüğü seçim vaatleriyle 11 Şubat 2019’da bile dalga geçen paylaşımlar yapmaktadır. Kıraathanelerde kek ve çay dağıtımı konusunu İran’ın 40. yıl kutlamaları üzerinden dahi hatırlatarak ‘kek mühim…’ tweetiyle her iki tarafı da kinayeli bir dille yermiştir.” (s:74)
 “Bu çelişki ...’nin düşünce özgürlüğünü herkes için bir hak olarak görmekten uzak olduğunu ve hükümete yönelik eleştirilerinde samimi olmadığını göstermektedir.” (s:94)
 “Twitter hesabından Necmettin Erbakan, Ahmet Kaya gibi toplumun farklı kesimlerini temsil eden kişiler için başsağlığı dilekleri iletmiştir. (…) Türkiye’de toplumsal kutuplaşma olduğundan kurum ve kişilerin toplumsal erozyona uğradığından zaman zaman şikayetçi olan paylaşımlarda bulunmuştur.” (s:176)
“Twitter hesabında BirGün’ü ve Marksizmi desteklediğine dair paylaşımları mevcuttur.” (s:184)
“Zaman zaman hükümeti uyguladığı ekonomi politikaları nedeniyle eleştirmekte ve bu eleştirilerini faiz gibi konular bağlamında daha çok İslami temellere dayandırmaktadır.” (s:185)
Özetle, SETA raportörlerinin tek ölçütleri var: muhafazakâr sermayenin ve siyasal İslam’ın AKP olarak somutlanan iktidar blokuna yandaş olup olmamak. Bu ölçüte göre, açık kaynak ve sosyal ağ analizi yutturmacasıyla, kim ne paylaşmış, hangi medya mecralarına ve hangi siyasi oluşumlara yakınlık duyuyor, daha önce nerelerde çalışmış, Twitter’da kimleri takip ediyor, kimlerin mesajlarını retweet etmiş? Bütün bunlar istihbaratçı titizliğiyle saptanmış. İktidarın hoşuna gitmeyen habercilere nasıl “beşinci kol, casus, ajan, hain” yaftası vurulur, hemen hepsi daha önce çalıştıkları yerlerden iktidar baskısı nedeniyle kovulmuş hainler nasıl oluyor da hâlâ gazetecilik yapıyorlar sorularının yanıtı niteliğinde bir fişleme ve ihbar raporu çıkmış ortaya.
***

SETA ANDICINDA YABANCI MEDYA
Aynı ölçüt, incelenen medya mecraları için de geçerli. Rapor ‘Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları’ başlığını taşıyor; amacı, Türkiye’de faaliyet yürüten uluslararası medya kuruluşlarının yayın politikalarını bilimsel olarak göz önüne sermek. Amaç masumane görünüyor ama içerik hiç de masum görünmüyor. Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası medya kuruluşları mercek altına alınırken de medya etik ilkelerine göre değil, AKP iktidar blokuna destek verip vermediklerine göre seçim ve inceleme yapılmış. Yukarıda sıralandığı üzere BBC Türkçe, Deutsche Welle Türkçe, VOA (Amerika’nın Sesi), Sputnik Türkiye, Independent Türkiye, CRI Türkiye ve Euronews Türkiye incelenmiş ama örneğin CNN, FOX, Bloomberg, Rudaw, Al Jazeera Türk, Reuters, El-Şark El-Evsat, Mehr görmezlikten gelinmiş.
İncelenen medya mecralarındaki haberlerin de tümü değil, iktidarın hoşuna gitmeyen, eleştirel nitelikli haberler mercek altına alınmış. Bu mecralara ilişkin değerlendirmeler de, tek tek gazeteciler için yapılan değerlendirmelere paralel, yani ihbar niteliğinde. Bir iki örnek bile, SETAcıların dürüst bir inceleme yapmak yerine hedef gösterici bir seçim yaptıklarını gözler önüne sermeye yetiyor.
“Yaşanan kur dalgalanması yalnızca Ankara’ya yönelik olumsuz eleştiriler ekseninde aktarılmıştır.” (s:29)
“Haberler her ne kadar bu krizin sorumlusu olarak doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı işaret etmese de yorumlarına başvurduğu kişiler aracılığıyla Türkiye yönetiminin krize neden olduğunu aktarmıştır.” (s:142)
 “YouTube hesabını aktif olarak kullanan yayın organı Mehmet Ali Alabora, Barbaros Şansal, Tolga Savacı gibi hükümet karşıtlığıyla tanınan kişilerin röportajlarına yer vermiştir.” (s:83)
 “Özellikle BirGün, Cumhuriyet ve Evrensel gazetelerinin analitik bir tavırdan öte refleksif bir şekilde hükümete yönelik muhalif tepkilerinin DW Türkçe’ye sirayet ettiği görülmektedir.” (s:79)
SETA raporunda mercek altına alınan mecralardan sadece CRI Türk’ten (Çin Uluslararası Radyosu Türkiye) olumlu söz edildiği görülüyor: “Haber dili olarak değerlendirildiğinde CRI Türk’ün ele alınan konu başlıklarında hem hükümetin hem de hükümet karşıtı kesimlerin düşüncelerini aktarmaya çalıştığı ancak diğer yayın kuruluşlarının düzenli ve sürekli olarak hükümet karşıtı bir politika ekseninde haber ürettiği gözlemlenmiştir.” (s:193)
***

YABANCI MEDYA NEDEN MUTEBER?
AKP iktidar blokuna gözü kapalı destek vermedikleri için listelenen mecralarla ilgili olarak raporun girişinde, şöyle bir tespit yapılmış: “AK Parti ile başlayan sıçrayış dönemi dünya kamuoyunun gözlerini Türkiye’ye çevirmiştir. Sonrasında yaşanan Gezi Parkı Şiddet Eylemleri ve 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye iç siyasetine olan ilgiye ivme kazandırmıştır. Birçok uluslararası medya organı –başta Doğan Medya’ya ait mecralar olmak üzere– Türkiye’deki hükümet karşıtı medya organlarıyla iş birliği yapmıştır. Doğan Medya Grubu’nun Demirören Holding’e satılmasından sonra ise uluslararası medya organlarının Türkiye uzantılı haber mecralarında fark edilir bir haber artışı gerçekleşmiştir.” (s:10)
Bu saptama, adı geçen mecraların mercek altına alınmasına niçin ihtiyaç duyulduğunun itirafı olması bakımından raporun kilit cümlesi niteliğinde. Bu mecralardaki haber trafiğinin arttığı kabul ve itiraf edildiğine göre, “Haber trafiğindeki artışın kaynağı nedir?” sorusu önem kazanır ve “bilimsel” incelemeyle bu artışın nedenlerini araştırmakla başlanması gerekir ama SETA’nın raporunda bu sorunun yanıtı yok. Yanıt sayılabilecek tek paragraf olarak, kapitalizm döneminde uluslararası ilişkilerde kamu diplomasisin önem kazandığı ve devletlerin kamu yayıncılığına yöneldikleri, kamu diplomasisinin Soğuk Savaş döneminde propaganda olarak uygulandığı, küreselleşme döneminde ise devletlerin yumuşak gücünü temsil ettiği söyleniyor. Paragrafın devamında uluslararası medyanın da Soğuk Savaş döneminde devlet merkezli propaganda amacına hizmet ettiği, küreselleşme döneminde ise “uluslararası kamuoyu için ortak bir bilgi havuzu oluşturma ve bu bilgileri dağıtım görevi üstlendiği” belirtiliyor. (s:10)
Kilit soruya SETAcıların yanıtı bundan ibaret. “Emperyalist yayın” demeye getirmişler ama diyememişler. Hepsi de devletler arası anlaşmalarla faaliyet gösterdiklerinden “emperyalist dış güçlerin yayın organları” diyememişler olsa gerek. Böyle diyemeyince en kolay ama en ahlak dışı yola sapmışlar, sosyal medya paylaşımlarına varana kadar gazetecileri fişleyip ihbar etmişler. İhbar ederken, gazetecilerin geçmişte de iktidara karşıt yayın organlarında çalıştıklarını döne döne vurgulamayı ihmal etmemişler: “Mecranın bünyesinde çalıştırdığı personellerin geçmişte çalıştığı ağlara bakıldığında ise neredeyse tüm çalışanlarının daha önce mevcut hükümete karşı eleştirel tonda haber üreten mecralarda çalışmış olması dikkat çekmektedir. Çalışanların network haritasına bakıldığında BirGün, Cumhuriyet, Hürriyet, Radikal, CNN Türk, NTV, Star, Habertürk, Aljazeera Türk ve TRT’nin bu haritada bulunduğu görülmektedir.” (s:102)
Kilit soruya SETAcıların vermekten kaçındıkları yanıt sır değil. Bu yanıta geçmeden önce hatırlatmalı ki, bugün SETAcıların emperyalist propaganda aygıtı gibi gösterdikleri yabancı medya “uzantıları” AKP iktidarının ilk on yılında övgü dolu haber ve yorumlar yayımlıyorlardı; AKP’yi Müslüman demokrat ve ılımlı İslam etiketiyle İslam dünyasına pazarlıyorlardı.
(Bu vesileyle geçerken belirtelim; ister yerli ve milli isterse yabancı ve gayrimilli, medyada gerçekler piyasa tanrılarının çizdiği sınırlar içerisinde temsil edilir. Geniş bilgi için DÖRDÜNCÜ ORDU MEDYA adlı kitabımıza bakılabilir.)
Adı geçen medya mecralarındaki haber trafiğinin neden arttığı sorusunun yanıtı sır değil. Haber trafiği arttı, çünkü siyasal İslamcı iktidar nispeten laik karakterli ana akım medyayı çökertti; kamu bankalarından açtığı kredilerle yandaşlarına peşkeş çekti, medyanın yüzde 95’ini kendi uzantısı haline getirdi; dördüncü güç geleneği zaten zayıf olan medyanın habercilik refleksini köreltti.
İktidar medyayı tek sesli hale getirdikçe, muhalif medya çalışanlarını hapse attıkça, ana akım medyanın habercilerini ve yazarlarını işten attırdıkça gazetecilik açığı olağanüstü büyüdü. Böyle olunca habere ve eleştirel yorumlara talep arttı; talep dijital medya ve “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” tarafından karşılandı. SETA raporunda da ihbar ve itiraf edildiği üzere, uluslararası medya kuruluşları alternatif haber ve yorum talebini karşılamak için Türkçe servislerini çökertilen eski ana akım medyadan kovulmuş gazetecilerle tahkim ettiler. AKP uzantısı medyanın yorumcu diye ekranlara çıkardığı, köşe yazdırdığı embeddet polemikçilerin karşısına sosyal medya yorumcuları ve yurttaş gazetecileri çıktı.
Sonuçta AKP iktidarı Türkiye medyasının yüzde 95’ini elinde tutuyor ama gerek iç kamuoyu gerekse uluslararası kamuoyu yüzde 95’e değil, SETAcıların “ana akım dışında radikal ve marjinal” dedikleri yüzde 5’e itibar ediyor. AKP iktidarının “yerli ve milli” söylemiyle yeniden yapılandırdığı medya haberden uzaklaştıkça, halk Türkiye’de olan biteni sosyal medyadan, “marjinalleşen” yüzde 5’ten ve yabancı medyanın uzantılarından öğrenmeye çalışıyor. SETA esnafı ise egemen AKP medyasının neden inandırıcı olamadığını araştırmak yerine halkın kulak verdiği gazetecileri fişleyip ihbar ediyor. SETA raporu medyanın yüzde 95’ine hükmedip inandırıcılığını yitirmenin, marjinalleşmenin öyküsü, itirafı ve çaresizliğidir aslında!
***

ETİK FUKARASI RAPORUN TUTARSIZLIĞI
Bilimsel araştırma adı altında gazetecileri “beşinci kol, casus, ajan, hain” diye yaftalayıp ihbar etmenin ahlaki bir yönü olamaz. Böyle bir raporda ciddiyet, dürüstlük ve tutarlılık aramak boşunadır. Nitekim SETAcılar da raporlarını hazırlarken ne dürüst olmuşlar ne de tutarlı.
Örneğin, raporun hemen her sayfasında yabancı medyanın Türkiye ‘uzantıları’ tek sesli olmakla, sadece muhalefet kanadına yer vermekle suçlanıyor. Raporun sonuç bölümünde bile aynen şöyle deniliyor: “Türkiye’de yayın yapan yabancı medya organlarının tamamına yakını tek sesli bir profil çizmektedir. Medya organlarının ilan ettikleri yayın ilkeleri doğrultusunda tarafsız ve çok sesli bir haber aktarım dili geliştirmeleri gerekmektedir. (…) İncelenen mecraların tek sesliliğini kırması için çalışan profilini çeşitlendirmesi ve toplumun farklı kesimlerini yansıtan kişilere bünyesinde yer vermesi gerekmektedir.” (s:195)
SETA böyle iddia etmesine ve önermesine karşılık, kamu yayıncısı sıfatıyla çok sesli olması zorunlu TRT dahil Türkiye medyasının neredeyse tamamının tek sesli yayın yaptığını, muhalefete kapalı olduğunu görmezden geliyor. Öyle bir tek seslilik ki, manşetlerde başlıklar aynı; köşe yazıları çoğu zaman ortak başlık ve içerikle sayfaya yerleştiriliyor; ekranlarda matruşka benzeri polemikçiler birbirleriyle çene yarıştırıyorlar…
Rapor içeriği itibariyle de çok ciddi mantık hataları ve çelişkiler barındırıyor. Örneğin şöyle bir saptama yapmışlar: “BBC Türkçe dolar kurunun değişimini yorum yapmadan haber olarak geçtiği gibi kamuoyunu olumsuz yönde etkileyecek haberler de paylaşmış, doların yükselişini uzun soluklu bir ekonomik krizin habercisi olarak sunmuştur.”
“Haberlerde yer verilen yorumlarda ise krizin aşılsa da kalıcı izler bırakacağı belirtilmiştir.”
Burada haberin yorumsuz aktarıldığı, yani doğruluğu kabul ediliyor; buna karşılık, ‘kamuoyunu olumsuz yönde etkileyecek haberler’ ifadesiyle sansür öneriliyor. Bu mantığa göre, kamuoyunun olumsuz etkilenmemesi için ekonomik krizle ilgili haberler paylaşılmamalı, doların değerlenmesi “uzun soluklu bir ekonomik krizin habercisi olarak” sunulmamalı. Kriz aşılsa da kalıcı izler bırakacağı şeklinde yorumlara yer verilmemeli.
SETA’nın en küçük bir eleştiri yöneltmediği AKP medyası tam da böyle yapıyor zaten. Haber vermiyor. Kriz yok, geçici bir türbülans var, dolardaki artış uzun soluklu bir krizin habercisi değil. Dış güçlerin tüm saldırılarına karşın ekonomi sağlam, dünya Türkiye’nin mega projelerini kıskanıyor. Çalışana emekliye, işçiye köylüye memura esnafa işverene müjde üstüne müjde. İşsizlik yok. Yolsuzluk ve nepotizm yok. Kadın cinayetleri takdiri ilahi. Çocuk istismarları abartılmamalı. Şehitler ölmez vatan bölünmez…
***

RAPOR CEHALETLE DE MALUL
Rapor SETA esnafının sadece kötü niyetini, tutarsızlığını, akademik namus ve etik fukaralığını değil, yer yer cehaletini de gözler önüne seriyor. Örneğin Independent Türkçe’ye katkıda bulunan bir akademisyeni fişlerken şöyle bir cümle kurmuşlar: “Sık sık Gazete Duvar’ın haberlerini paylaştığı ve özellikle Demirtaş’ın tutukluluğuyla ilgili eleştirilerde bulunarak AİHM’in verdiği beraat kararını desteklediği görülmüştür. (s:185)
AİHM’nin ceza mahkemesi olmadığını, beraat veya mahkûmiyet kararı vermediğini asgari hukuk bilgisi olan herkes bilir ama akademisyen kılıklı SETA esnafı galiba asgari hukuk bilgisinden de yoksun. Kurdukları cümle dilbilgisi açısından da sorunlu. Bir mahkeme kararı beğenilir veya beğenilmeyip eleştirilebilir ama desteklemek neyin nesi?
SETA esnafının ihbarnamesinde etik fukaralığına, tutarsızlığa, cehalete dair benzer nice örnek var. Bu kadarı yeter!
***

SETA RAPORU GAYRİMEŞRUDUR
Yinelemek uygun düşerse, SETA raporu medyanın yüzde 95’ine hükmedip inandırıcılığını yitirmenin, marjinalleşmenin öyküsü, itirafı ve çaresizliğidir aslında.
SETAcıların raporu gazeteciliği suç saymakta, haberciliği yadsımaktadır. Çünkü SETA esnafı sermayenin halifesine paranın padişahına biat etmişlerdir. Bu yüzden medya etiğinden, akademik namustan nasipsizdirler; halkı nesnel gerçeğin haberinden yoksun bırakmaya, göz boyamaya dayalı “yerli ve milli” soslu totaliter faşist bir zihniyetle sakatlanmışlardır. Din istismarıyla takviyeli totaliter faşist siyasi kültür, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” bireylere düşmandır, insanların vicdanlarını ve akıllarını üst iradeye teslim etmelerini bekler. Totaliter faşist kafa, gazeteciden de yaşanan nesnel gerçeğe değil üst iradeye sadakat bekler. Dün sözüm ona laik sermaye iktidarları dönemindeki andıçlarla habercilerin Mehmetçik Gazeteci olmaları isteniyordu; bugün siyasal İslamcı sermaye iktidarı döneminde SETA ihbarnamesiyle Müm’in Gazeteci olmaları isteniyor.
SETA raporu çok zalimce hazırlanmış bir ihbar rapordur; haberciliği suç saydığı, gazetecileri suçun faili olarak fişlediği için gayrimeşrudur.
Piyasanın tanrılarına, sermayenin halifesine, paranın padişahına biat etmeyen, meslek namusuna halel getirmeyen, sermayenin değil emeğin barış ve demokrasinin habercisi gazetecilere selam olsun!