25 Mart 2022 Cuma

UKRAYNA’DA İNSANLIK VAHŞETLE SINANIYOR

Ukrayna’daki savaşta bir ay geride kaldı. Rusya’nın işgaliyle başlayan savaşın ne zaman nasıl biteceği öngörülemiyor. Ne zaman nasıl biterse bitsin, küresel ölçekte bir hesaplaşma olduğu için bu savaş askeri, kültürel, ekonomik ve ekolojik sonuçlarıyla dünyanın yakın geleceğini belirleyecek etkiye ve öneme sahip.

Her savaşta olduğu gibi Ukrayna’daki savaşta da insanlık (evrim tarihinde geride bırakmış olması gereken) vahşetle sınanıyor. En gelişmiş öldürme aletleri; katledilen kadınlar, erkekler, çocuklar, mülteciler; hayatın olağan akışında karşılaşsalar dost olacakken acımasızca birbirlerinin cellâdı ve kurbanı olan, birbirlerini öldürmekle resmen görevlendirilmiş, öldürmeyi meslek edinmiş insanlar; yakılan evler, sönen ocaklar, harabeye dönen kentler ve köyler, tahrip edilen doğa; ortak mutluluk için harcanacakken kül olan ekonomik olanaklar; nesilden nesile aktarılacak kin ve nefret, travmalar, kahramanlıklar, ihanetler; kutsanan ölüm ve asla bir daha geri gelmeyecek hayatlar...

***

SAVAŞIN SUÇLUSU KİM?

Sorunun yanıtı savaşa hangi pencereden hangi gözlükle bakıldığına bağlı. Marksist gözlükle bakıldığında görüleceği üzere, Rusya ile Ukrayna arasında görünse de aslında savaş, ABD’nin başını çektiği emperyalist blok ve onun savaş örgütü NATO ile emperyalist yayılmacı Rusya arasındadır. Daha kısa anlatımla savaş, kapitalistlerin emperyalistlerin savaşıdır.

Askeri işgali başlatması nedeniyle savaşın ilk sorumlusu hiç kuşkusuz Rusya’dır. Rusya lideri Vladimir Putin, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini ve Ukrayna’da Rusça konuşan azınlıklara baskıyı bahane ederek işgali başlattı. Putin, kendi kamuoyunda işgale destek bulmak için arkaik Çarlık Rusya’sı nostaljisiyle efsunlu Rusya milliyetçiliğini ateşledi; bunu yaparken de Sovyet devriminin lideri Lenin’e ağır hakaretler etti. Emperyal nostaljiyi tatmin hevesi veya NATO’nun genişlemesi elbette bahaneden ibarettir. İşgalin asıl nedeni, reel sosyalizmin enkazı üzerinde yükselen Rus kapitalizminin dünyayı yeniden paylaşma arzusudur.

Askeri savaşı başlatan taraf Rusya olsa da ABD’nin başını çektiği emperyalist blok ve onun savaş örgütü NATO da Ukrayna’daki vahşetten en az Rusya kadar sorumludur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ABD ve müttefiki Avrupa Birliği, zımni mutabakatların hilafına eski Sovyet cumhuriyetlerini, Polonya ve Romanya’yı NATO’ya katarak genişledi. Bununla yetinmeyen ABD, AB ve NATO Ukrayna’da “turuncu devrim” adı altında darbe yaptırdı, Ukraynalı faşistlere milyarlarca dolar akıttı. Faşistleşen Ukrayna devleti de ABD ve NATO’nun vaatlerine aldandı; AB’ye ve NATO’ya katılma hevesiyle solcular ve Rusça konuşan azınlık üzerindeki baskılarını arttırdı. Rus azınlık üzerindeki baskı, işgalin bahanelerinden biri oldu.

Özetle, ABD ve NATO’nun emperyalist genişlemesine Rusya aynı şekilde karşılık veriyor; taraflar kendi ülkelerindeki sermaye birikimi krizini, sömürüye ve yoksullaşmaya halkların tepkisini savaş yoluyla aşmaya çalışıyorlar. 

***

KİM HAKLI KİM HAKSIZ?

Bu sorunun yanıtı da hangi pencereden bakıldığına göre farklılaşır. 

Rusya’nın penceresinden bakıldığında ABD, AB ve NATO haksızdır. ABD, AB ve NATO’nun yayılmasına karşı Rusya kendi güvenliğini sağlama hakkına sahiptir…

ABD, AB ve NATO’nun penceresinden bakıldığında ise Rusya haksızdır. Rusya komşularını tehdit etmektedir, egemenlik haklarına saygılı davranmamaktadır…

Emperyalist pencereler yerine işgale uğrayan ülke halkının, kadınların çocukların yaşlıların penceresinden bakıldığında ise… 

Vahşetin asıl acısını Ukrayna halkları çekiyor. Çatışmalarda öldürülen askerlerin sivillerin sayısı binlerle ifade ediliyor. Canlarını kurtarmak için belki de hiç dönmemek üzere evlerini terk edenlerin sayısı da üç buçuk milyonu geçti. Oysa düne kadar kendi küçük veya büyük dünyalarında yuvarlanıp gidiyorlardı. Şimdi canlarını kurtarmış olsalar da yabancısı oldukları topraklarda hayat kavgası verecekler. Avrupalı sayılsalar da aşağılanacaklar, fazlalık olarak görülecekler, en pis işlere koşulacaklar, bir süre sonra da terk ettikleri yere dönmeleri istenecek. (Suriyeli ve Ukraynalı mülteciler arasında ayrım yapan ırkçıları yıldırımlar çarpsın, köpek balıkları parçalasın!)


Kaçabilenlerin durumu bu aşamada her şeye karşın iyi görünüyor. Ya kaçamayanlar? Hayat artık eskisi gibi değil. Sabah kahvaltının ardından işe gitmek, akşam eve dönmek, bir mekânda arkadaşlarla vakit öldürmek, sevdiğine sarılmak, çocuklarını torunlarını kucaklamak, parkta doğayı koklamak, sinemaya tiyatroya gitmek, caddeleri sokakları amaçsızca adımlamak… Hiçbiri yok artık. Hayat artık nereden ne zaman geleceği bilinmeyen bir kör kurşuna ya da şarapnel parçasına bağlı. Günlük alışveriş için marketteyken düşebilecek bir füze ile yanarak parçalanarak veya enkaz altında kalarak can vermek de var. En sevdiklerini gözlerinin önünde can verirken çaresizce izleyebilirler. Bir zırhlı araç her şeyi ezip geçebilir. Tam donanımlı asker kılıklı katiller silahlarını başlarına dayayıp her türlü kötülüğü yapabilirler. Her an eziyete, işkenceye, tecavüze maruz kalabilirler; rastgele üzerlerine yağacak mermi sağanağıyla toprağa düşebilirler… 

Nitekim bütün bu felaketlerin haberleri ABD, Avrupa ve Türkiye medya mecralarında izlenebiliyor, okunabiliyor. Oysa, çok yakın tarihte ABD ve Avrupalı müttefikleri Afganistan’a, Irak’a, Suriye’ye ölüm yağdırırken medya mecraları sivillerin trajedisine hiç yer vermiyorlardı. ABD ordusu Afganistan’a “Sonsuz Adalet”, Irak’a “Sonsuz Özgürlük”, Suriye’ye ikisini birden götürüyordu! Afganistan başkenti Kabil “bombaların ışıltısıyla” aydınlanıyordu; Irak’ın başkenti Bağdat “Noel ağacı gibi ışıl ışıl” parlıyordu… Sivillerin trajedisine gözlerini kapamanın ötesinde vahşeti böyle romantize ediyorlardı. Çünkü savaşı, halkların ve ezilenlerin pencerelerinden değil, mülkiyet olarak da ait oldukları emperyalist sermayenin pencerelerinden görüyorlardı.

***

SAVAŞ KARŞITLARI NE İSTİYOR?

İnsanın kendisine, hemcinsine, topluma ve doğaya yabancılaşmasının en vahşi pratiği olan savaş sadece Ukrayna’yı kana bulamıyor. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde mazlum halkların maruz kaldığı vahşetin diğer adresleri Suriye, Irak, Filistin, Afganistan, Libya, Yemen, Doğu Türkistan olarak sıralanıyor. Afrika’daki vahşet (gazeteci deyimiyle) haber değeri taşımıyor. Kendi ülkemizde kırk yıldır süren çatışma, resmi söylemde bir ara “düşük yoğunluklu savaş” olarak adlandırılmıştı; epeydir “terör” diye etiketleniyor.

Küresel veya bölgesel paylaşım savaşları cinayettir. Adları geçen coğrafyalardaki savaşlara olduğu kadar Ukrayna’daki işgale de karşı çıkmak vicdani ve ahlaki görevdir. Militarizm ve savaş karşıtları, sosyalistler komünistler, emperyalistler arası boğazlaşmanın tarafı olmazlar; tersine aşağıdaki asgari talepleri kararlılıkla savunurlar.

- Ukrayna’da derhal ateşkes ilan edilmeli, en kısa sürede barış sağlanmalı; Rusya birliklerini geri çekerek işgali sonlandırmalıdır.

- ABD, AB ve NATO, dünya halklarını kan ve göz yaşına boğan provokatif girişimlerine derhal son vermelidir.

- Halkların ve ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkına saygı gösterilmeli, nasıl yönetileceklerine halklar kendi özgür iradeleriyle karar vermelidir.

Ukrayna’da Zelensky’nin yasakladığı, Rusya’da Putin’in yer altına ittiği sosyalistlere komünistlere ve savaş karşıtlarına selam olsun!


17 Mart 2022 Perşembe

VATAN UĞRUNA ÖLÜNDÜĞÜ SANILIR

Savaş, devlet ya da ulus gibi siyasal birimler arasında ya da devlet ve ulus içindeki siyasal sosyal güçler arasında silahlı çatışma olarak tanımlanır. Savaş kuramcısı Clausevitz’in ifadesiyle, “Savaş siyasetin başka araçlarla devamıdır.” 

Klişe bir ifadeyle de "savaş zenginlerin çıkardığı, yoksulların öldüğü kanlı ekonomidir.

Kanlı ekonomi pratiği, “savaş zenginler için fırsat, generaller için onur, yoksullar için ölümdür” şeklinde de ifade edilmektedir.

İktisatçılar arasında anlatılan bir öykücükte de, iktisat hocasının ilk derste söze şöyle başladığı rivayet edilir: “Öğrencilerim, birazdan size on dakika içinde ilk iktisat dersini vereceğim. Bu on dakika yeterli olacak. Geri kalan zamanda, yani bütün bir dönem boyunca, ‘zenginlerin yazdırdığı’ müfredatı okuyacağız. Arkadaşlarım, iktisat üçe ayrılır: Ticaret, siyaset, savaş. Bir milyon dolara kadar para kazanmak isteyenler ticaret, Bir milyar dolara kadar para kazanmak isteyenler siyaset, Daha çok kazanmak isteyenler savaş yaparlar!” 

***

Nasıl tanımlanırsa tanımlansın, tarih kitaplarında insanlığın geçmişi hep savaşırken resmediliyor. Öyle ki, Dünya’nın bir yerinde savaşta insanların ölmediği bir gün neredeyse hiç yaşanmamıştır. Tarihçi Will Durant’ın 1935’te tamamladığı “Uygarlığın Tarihi” adlı eserinde belirttiğine göre yazılı tarihte savaşsız geçen yıl sayısı sadece 28 yıldır. 

Tarih boyunca yapılan savaşlarda tahminen 4 milyar dolayında insan öldü. Sadece Birinci Dünya Savaşı’nda ölenlerin sayısı 20 milyon, İkinci Dünya Savaşı’nda 50 milyon. 1945’ten günümüze değin savaşlarda ise 40 milyondan fazla insanın öldüğü tahmin ediliyor.

Tarihin her döneminde, savaşı başlatanlar, neden savaş açtıklarını, savaştan galip çıkarlarsa ne gibi çıkarlar elde edeceklerini ölmek öldürmek üzere cepheye sürdüklerine ve cephe gerisinde savaşın yükünü çekenlere anlatma ve inandırma gereği duydular. Ne kadar inandıkları bilinmez ama, ezilen halkların ve sınıfların kurtuluş savaşları dışında neredeyse bütün savaşlarda insanlar, tanrıyı yüceltme, vatanı savunma, ulusal çıkarları koruma uğruna birbirlerini öldürdüler. Tanrıyı yüceltme ve vatan uğruna ölenler Musevi ise kiddush hashem, Hristiyan ise martyre, Müslüman ise şehit oldular. Müslüman din bürokratları şehitlerin Peygamber’e komşu olduğunu söylediler…

(Ara not: Müslümanlar neredeyse sadece birbirleriyle savaşıyorlar, yani Allah yolunda cihad ediyorlar. Ölen de öldüren de tekbir getiriyor. Hangisi Peygamber’e komşu oluyor? Allah bilir!)

***

SANAYİCİLER UĞRUNA ÖLÜNÜR

Birinci Dünya Savaşı’nda yerküreyi paylaşmak için birbirlerine savaş açan emperyalist zorbalar da amacın vatanı savunmak olduğunu söylüyorlardı. Oysa hakikat bambaşkaydı; cephede birbirlerini öldürenler, savaşın “zenginlerin çıkardığı, yoksulların öldüğü kanlı ekonomi” olduğunun bilincinde değillerdi. Savaşın hakikatini insan ve doğa dostu şairler yazarlar anlatmaya çalıştılar. Anatole France, “Vatan uğruna ölündüğü sanılır, sanayiciler uğruna ölünür” diyerek, uyarmaya çalıştı zenginlerin çıkarları uğruna birbirlerine kıyanları. (Aktaran: Georges Politzer, Felsefenin Temel İlkeleri, Sol Yayınları, Ankara 1978, s: 533.)

Eric Marias Remarque da zenginlerin çıkarları uğruna cephede birbirlerini boğazlayanların nasıl canavarlaştıklarını “Garp Cephesi’nde Yeni Bir Şey Yok” adlı romanında kahramanlarının diliyle şöyle betimledi: “Bizler tehlikeli birer hayvan olduk… Çılgınlıktan kudurmuş gibiyiz… Kendimizi korumak ve öç almak için yakıp yıkıyor ve öldürüyoruz… Karşımızdakilerin arasında babam bile olsa göğsüne bir el bombası fırlatmakta bir an tereddüt etmeyiz.” 

Eric Marias Remarque, cepheden sağ dönebilenlerin dramını da “Dönüş Yolu” adıyla romanlaştırdı. Savaş sona ermiştir. Kara bahtlı gazilerden Albert, eve dönüşünde kız arkadaşını bir savaş vurguncusunun kollarında görür. Cepheden kalma alışkanlıkla silahını ateşler, tutuklanır. Duruşmada yargıç, Albert’e suçunu itiraf edip vicdan huzuruna kavuşmayı isteyip istemediğini, pişman olup olmadığını sorar. Albert “hayır” diye karşılık verince yargıç tekrar sorar:

- Ama bir adam öldürdünüz?

Albert umursamaz ses tonuyla yanıtlar:

- Evet. Daha önce de çoook adam öldürdüm.

Yargıç soluğu kesilmişçesine “Ne yaptın ne yaptın?” diye sorar.

Albert’in silah arkadaşlarından biri “Savaşta” diye araya girer.

Bu kez savcı ayaklanır, “O başka!” diye sesini yükseltir.

Albert, “Nasıl başka?” diye savcıya çıkışır. Bunun üzerine Savcı öfkeyle kükrer: 

- Yoksa burada yaptığınla vatan savunması uğrunda savaşmayı bir mi tutuyorsun?

Albert dingin bir ses tonuyla yanıtlar: 

- Hayır! O zaman öldürdüklerimin bana hiçbir kötülüğü dokunmamıştı.

***

SAVAŞA HAYIR!

Kuramcıların edebiyatçıların söyledikleri baş göz üstüne. Savaş, insanın kendisine, topluma ve doğaya düşmanlaştığı en vahşi yabancılaşma deneyimidir. Yurt savunması, ezilen halkların ve sınıfların kurtuluş savaşları dışında savaş cinayettir. Savaşı ve ölümü kutsayan “realistler” istedikleri kadar “gerçeklerin farkında olmayan havai, sorumsuz, marjinal, düzen karşıtı romantik solcular” diye karalamaya çalışsınlar; emperyalistlerin, ezenlerin savaşlarına karşı çıkmak, SAVAŞA HAYIR diye haykırmak ahlaki erdemdir. 

Ukrayna’ya saldırıya karşı çıkan Rusya sosyalistlerine ve Rusya devlet televizyonu Kanal 1’de canlı yayın sırasında SAVAŞA HAYIR pankartı açan editör Marina Ovsyannikov’a selam olsun!