8 Kasım 2014 Cumartesi

PADİŞAH MI DİKTATÖR MÜ?

Kırpık bıyıklı psikopat magandadan söz ederken ne demeli?
Padişah dense mi uyar yoksa diktatör dendiğinde mi?
Doğrusu çok net bir fikrim yok.
Bazen padişah diyorum bazen de diktatör.
Bir arkadaş, padişah sözcüğünün yandaşları nezdinde iltifat yerine geçtiğini söyledi.
Hak verdim. Söylediği doğru.
Mesela geçen Kurban Bayramı’nda Fatih Camii’nde bayram namazı kılan Davutoğlu Ahmet Efendi, “Fatih Sultan Mehmet Han” derken öylesine hamasi bir coşku içindeydi ki, o kadar olur.
Ümmetçi milliyetçi derneklerin risalelerinde de Fatih’i İstanbul’un Fethi sırasında at üstünde surlardan içeri girerken veya Haliç’e doğru dellenirken gösteren resimlerden geçilmiyor.
Recep Tayyip Erdoğan da Başbakanken Muhteşem Yüzyıl dizisindeki (haremde tuttuğunu beceren) padişah tiplemesine öfkesini “ Bizim öyle bir ecdadımız yok. Biz öyle bir Kanuni öyle bir Sultan Süleyman tanımadık. Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti.” sözleriyle dile getirmişti.
Başbakan “ecdadımız” diyerek padişahlara sahip çıkarken, Osmanlı hülyasıyla kafaları dumanlı yeniçeri giysili kalabalıklar da mehteran eşliğinde diziyi protesto etmişler, “Bizansın çocukları, Osmanlının torunlarından rahatsız”, “Osmanlıya uzanan eller kırılsın” yazılı dövizler taşıyıp taşkınlık yapmışlardı. Ayasofya’da namaz kılmayı da ihmal etmemişlerdi.
Yani, dörtte üçü sağcı, ümmetçi, milliyetçi ve ırkçı halkımızın padişahları evliya gibi gördüğü, ecdat bildiği, dolayısıyla padişah hitabını iltifat saydığı doğru. Öyle ki, mutfakta bile padişah ve bendelerinin gölgesi dolaşır. Padişah lokması, vezir parmağı, hünkâr beğendi filan gibi.
***

Halkımız padişah hitabını neden iltifat sayar? Çünkü, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tıknefes aydınlanma, ne ideolojide Osmanlıdan kopuşu sağlayabildi ne de sosyal hayatta. Burjuva aydınlanmasına tepkili dindar kalabalıkların tarih bilinci, resmi eğitim müfredatındaki ırkçı hamasi hikâyelerle, absürt Kara Murat, Malkoçoğlu filmleriyle oluştu. Ne cemaatten cemiyete dönüşüm sağlanabildi ne de kuldan bireye terfi edilebildi. Güven dolu gelecek umudu taşımayan kalabalıklar aslında hiç de bilmedikleri geçmişe takılı kaldılar. Bu yüzden bugünün ideolojik politik kavgası da Osmanlı hayaleti veya 1400 yıl önceki olaylar üzerinden veriliyor.
Bu durumda, Osmanlı hayaletine meftun kalabalıklar “şanlı” zannettikleri tarihin sınıf savaşımlarının tarihi olduğunu ne ölçüde kavrayabilirler?
Mesela, ihtişamıyla gururlandıkları Osmanlı’nın bir egemen sınıf devleti olduğuna,
Padişahın temsil ettiği egemen sınıf blokunun toprağa bağlı reayayı sömürerek, savaş ve ganimet geliriyle, gayrimüslim halklardan alınan haraç ve cizye ile beslendiğine,
Ta kuruluştan itibaren ağır vergiler ve zulümden bunalan halkın fırsat buldukça isyan ettiğine,
Ecdat ve evliya bilinen padişahların cephede küffar kanından çok halk ayaklanmalarını bastırırken kan döktüklerine ne derece ikna olurlar?
Orucun hangi hallerde bozulacağını bile 1400 yıldır kavrayamamış kalabalıkların bu gerçekleri kavrayacaklarını sanmak aşırı iyimserliktir.
Sınıf mücadelesi bağlamında aydınlanmaları olasılığı sıfıra yakın olsa bile, hiç değilse, ecdat ve evliya bildikleri padişahların aynı zamanda evlat ve baba katili olduklarını bilince çıkarabilirler mi?
Bu bilince varmaları da zor olsa da bilmeliler ki, egemen sınıf bloku içindeki iktidar mücadelesinde ilk kan bizzat hanedana ismini veren Osman Gazi tarafından döküldü. Padişah hiyerarşisinde ilk sıraya yerleştirilen İkinci Mehmet, yani Fatih, hanedan içi katliamı kanunlaştırdı, vezir katliamını da başlattı. Kanuni öz oğullarını katletti. Üçüncü Mehmet, tahta çıkar çıkmaz 19 erkek kardeşini bir gecede katletti. Toplam 36 Osmanlı padişahından 6’sı bir sonraki padişahın fermanı ve şeyhülislamın fetvasıyla idam edildi. Padişah Genç Osman öldürülmeden önce bir de ırzına geçildi, “Padişahını seven millet” deyimi bu olay üzerine telaffuz edilip toplumsal belleğe kaydedildi.
Tarih kitaplarında kayıtlı bu hakikate karşın, “Padişahım çok yaşa!” diye el etek öpen kulların torunu bugünkü kıl taifesi, saray içi iktidar kavgasında onlarca sadrazam ve padişah kellesinin koparıldığı, halktan milyonlarca kişinin katledildiği kanlı geçmişi “şanlı” belleyip yüceltiyor. Kafalarındaki padişah resmi, şanlı cihangir, şair ve dindar hükümdar, evliya ve halife algısından ibaret; o yüzden ecdat biliyor, en küçük eleştiriye, ecdadına küfredilmiş gibi tepki gösteriyor.
Güncel sınıf savaşımında da modern padişahın yanında yer alıyor. Soma’daki katliamı o da fıtratın icabı sayıyor. Türkiye’de fıtrat olanın Avrupa’da Amerika’da niye fıtrat olmadığını sorgulamıyor. O da yolsuzluğu hırsızlığı ahlâksızlık olarak görmüyor. Öyle ki, 800 lira aylıkla açlıktan nefesi kokuyor ama rüşvetçi vezirin kolundaki 800 bin liralık saati kendi kolundaymış gibi savunuyor. Özelleştirmenin yağma ve talan olduğunu bilince çıkarmıyor… Bu soygun ve ahlâksızlığın güncel mimarını Peygamber diye kutsayıp mabadının kılı olmayı onur sayıyor…
Bu durumda kırpık bıyıklı psikopat magandaya sınıf bilinci bağlamında padişah desen de fark etmez diktatör desen de! Ki, halkımızın diktatörlüğü de öyle kötü bir şey olarak görmediği malum.
Uzun sözün kısası, ha padişah demişsin ha diktatör.
Belki de en doğru olanı, ‘kırpık bıyıklı terbiyesiz şahsiyet’ veya ‘kırpık bıyıklı psikopat maganda’ deyip bırakmak. 

1 yorum:

  1. döktürmüş sün yine kalemine emeğine sağlık saygılar

    YanıtlaSil