Kabul etmeli ki, kavga etmekte Tayyip
Erdoğan’ın üstüne yok. Son derece usta bir kavgacı!
Kavgada ustalık ve başarı haklı,
güçlü ve mert olmayı gerektirir ama Erdoğan’ın ustalığı haklılıktan, mertlikten
veya kendi özgücünden ileri gelmiyor. Erdoğan hasbelkader eline geçirdiği
devlet gücünü acımasızca ve hiçbir ahlaki kaygı gözetmeden kullanıyor, bütün
başarısı bundan ibaret.
Aslında devlet gücünü acımasızca
kullanma başarısı da tek başına kendisine ait değil. Elindeki devlet gücünü
düne kadar ortağıyla birlikte, yani Fethullah Gülen ile birlikte kullanıyordu. Sırt
sırta veren ortaklar, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, rakiplerini
birlikte sindirdiler. Bunu yaparken de hukuku çok kaba şekilde göz ardı
ettiler; ülkenin kanlı darbeci geçmişle hesaplaşma ve arınma fırsatı olması
gereken Ergenekon, Balyoz gibi davaları hukuk dışı yargılamalarla harcadılar. Hakkaniyetle
söylemeli ki, bu kavgada en büyük başarı aslında Fethullah Gülen’e aittir.
Malum, siyaset bilimi iktidarın paylaşılmayacağını
söyler. İslamcı siyasette iktidar hiç paylaşılmaz. Bilinen deyişle, bir posta yedi derviş sığar da iki şeyh
sığmaz!
En bilgili öğretmen hayat
siyaset biliminin dediğini bir kez daha doğruladı; kader birliği etmiş görünen
ortaklar ortada rakip kalmayınca 2010 referandumunun hemen ertesinde
birbirlerine düştüler. Meğer sırt sırta verdikleri dönemde bile birbirleri
hakkında öyle cephane biriktirmişler ki, birbirlerine ihtiyaçları kalmadığında
ilk fırsatta hücuma geçtiler. İyi de oldu bir bakıma. Dini istismar etmeye
dayalı İslamcı siyasetin de ne denli ikiyüzlü, oportünist, entrikacı, hilekâr,
ilkesiz ve sermaye birikimcisi olduğu gözler önüne serildi.
Dedik ya Tayyip Erdoğan son
derece başarılı bir kavgacı, en haksız olduğu kavgada bile üste çıkmayı
biliyor. Şimdi Fethullah Gülen karşısında bütün hünerlerini döktürüyor. Sırdaşı
MİT Müsteşarı’nı tutuklama girişimini bile sineye çekmişti; ama yolsuzlukların
kurcalanmasını affetmedi. Can havliyle ve bütün gücüyle abandı, aynı hukuk dışı
yöntemlerle Cemaat’e vuruyor. Birlikte işledikleri bütün hukuksuzlukları Cemaat’e
yıkıp kendini temize çıkarmaya çalışıyor. Kendisine şu ya da bu nedenle biat etmiş
seçmen kitlesi nezdinde başarılı olacağına hiç kuşku yok. İç ve dış politikada
iflas etmişken, Cumhurbaşkanı seçimi kampanyası tavsamışken Cemaat’e vurması
elzemdi.
***
HUKUK HERKESE LAZIMDIR!
Başbakan Erdoğan bir dönem tepe
tepe kullandığı Cemaat mensuplarını aynı yöntemlerle gözaltına aldırıyor. Erdoğan’ın
kanatları altında sabahın köründe insanları evlerinden hoyratça toplayıp
kelepçeleyen Terörle Mücadele Şube müdürleri şimdi Erdoğan’ın emriyle
kelepçeleniyor, aynı şubede sorguya çekiliyorlar. Yöneltilen suçlar çok ciddi. Casusluk,
suç işlemek için örgüt kurmak, sahte delil üretmek, gerçek delilleri yok
etmek, resmi belgede sahtecilik, yasadışı dinlemek…
Cemaat medyasının yazdığına
göre, gözaltındaki polis şefleri kelepçeli fotoğrafları çekilerek
itibarsızlaştırılmaktan, psikolojik işkence yapıldığından yakınmışlar. Öyle
zalim bir işkence ki, oruçluyken karşılarında lahmacun bile yemişler, sigara
içmişler, sahurda ve iftarda kendilerine yeterli gıda verilmemiş. İftarda bile
kelepçeleri çözülmemiş. Böylesine değil Müslüman bir ülkede dünyanın hiçbir
yerinde rastlanmaz!
Cemaat medyası ağlamaklı.
Operasyon haberleri ve köşe yazıları son derece dokunaklı: Türkiye evrensel
hukuktan uzaklaşıyor. Gözaltındaki polislere insanlık dışı muamele ediliyor. Mahkeme
kararı olmadan insanlar suçlu ilan ediliyor.
Bu ülkenin dürüst namuslu
demokrat insanları boşuna dil dökmediler, hukuk herkese lazımdır diye. İster
istemez akla geliyor. Ergenekon konusundaki en dürüst, en kapsamlı, en
açıklayıcı ve zihin açıcı kitaplardan birine imza atan Ahmet Şık ile Hrant Dink
cinayetinde devletin kasıt derecesindeki ihmaline projektör tutan Nedim Şener gözaltına
alınıp tutuklanmışlardı. Hem de derinliğine soruşturulması için çaba
gösterdikleri örgütün üyesi olmak suçlamasıyla. Şimdi mahkeme kararı olmadan
insanların suç ilan edildiğinden yakınan Cemaat gazetesi Ahmet Şık ve Nedim
Şener için hazırladığı sözüm ona haber metnini birinci sayfadan şu başlıkla
aktarmıştı:
“Medyada gözaltı tartışması: Yargı sürecini beklemeden zanlıları suçsuz
ilan etmek doğru değil” (Zaman, 5
Mart 2011).
En güçlü ve şaşmaz yargıç hayatın
ironisi ne kadar da çarpıcı değil mi!
Amirallere suikast iddiasıyla
sorgulandıktan sonra onur intiharıyla yaşamına son veren Yarbay Ali Tatar’ın
kardeşinin söyledikleri bu trajik ironiye karşın öylesine anlamlı ki! Ahmet
Tatar, ağabeyini sorgulayan, şimdi gözaltında oruçluyken karşılarında lahmacun
yenmesinden yakınan polis şefleri için demiş ki: Çok canımızı yaktınız. Umarım siz adil hukuktan mahrum kalmazsınız.
Bir mağdur yakını da “Umarım
bizden esirgedikleri adalet onları bulur” demiş.
Evet evet! Hukuk herkese
lazımdır. Gün gelecek Başbakan’a da lazım olacak!
***
BİRBİRLERİNİ EN İYİ KENDİLERİ BİLİR!
Erdoğan medyası ne denli zafer
havasıyla kendinden geçmişse Cemaat medyası da o denli ağlamaklı. Hırsızları
yakalayınca böyle olmuş. Rezalar dışarıda yakalayan polisler içerde. Haram
lokma yememişler, kanunsuz iş yapmamışlar, algı operasyonuna maruz kalmışlar…
Dedik ya, en güçlü ve şaşmaz
yargıç hayatın ironisi çok çarpıcı! Şimdi kendilerine kumpas kurulduğundan,
psikolojik işkenceden yakınan polis şeflerinin gerçekleştirdikleri Ergenekon,
Balyoz, KCK vs davalardaki hukuksuzluklar akla geliyor ister istemez. İstihbaratı
ve delilleri gizlenen Hrant Dink cinayeti. Sabaha karşı evlerinden toplanan
askerler, gazeteciler, bilim insanları. Üretilen sahte dijital veriler. Teğmen Mehmet
Ali Çelebi’nin telefonuna “sehven” yüklenen numaralar. 2007 yılının yazı
karakteriyle 2002 yılında son kez kaydedilen belgeler. Daha neler neler…
Bütün bu hukuksuzlukları
Erdoğan’ın başsavcılığında birlikte kotardılar. Cemaat ne istediyse Erdoğan
fazlasını verdi. TSK’den polise, yargıdan eğitime, validen çaycıya kadar
vermediği kadro kalmadı. Birlikte yürüdüler bu yollarda, birlikte kirlendiler.
Şimdi Erdoğan Cemaat’le iş tuta
tuta pekiştirdiği ustalıkla Cemaat’in gırtlağına yapışmış. Erdoğan Cemaat’i
hukuksuzlukla, Cemaat Erdoğan’ı hırsızlıkla suçluyor.
Ne demeli! Bunca yıl birlikte
yürüdüler. Birbirlerinin ciğerini en iyi kendileri bilir.