19 Kasım 2016 Cumartesi

DAHA ÇOCUK MU? TECAVÜZE Mİ UĞRAMIŞ? EVLENSİN KURTULSUN!


DAHA ÇOCUK MU?
TECAVÜZE Mİ UĞRAMIŞ?

EVLENSİN KURTULSUN!
Yaşı 18’den küçük mü?
Yani daha çocuk mu?
- Evet, daha çocuk.
Öyleyse içki satmayın!
Sigara satmayın!
Daha çocuktur,
Bu yaşta içkiye sigaraya düşerse, kötü yola da düşer...
***

Yaşı 18’den küçük mü?
Yani daha çocuk mu?
- Evet, daha çocuk.
Öyleyse, ehliyet vermeyin!
Üzerine araba maraba almayın!
Daha çocuktur, kandırırlar mandırırlar, alırlar elinden arabayı...
Allah mahfaza, birine çarpar marpar öldürür, büyük günahtır.
İslam’ın hükmü odur ki, bir kişiyi öldüren bütün insanları öldürmüş olur!...
Zinhar ehliyet vermeyin, mahpuslarda çürür.
***

***

Yaşı 18’den küçük mü?
Yani daha çocuk mu?
- Evet, daha çocuk.
Öyleyse üzerine ev, arsa, tarla marla da almayın!
Daha çocuktur, kandırırlar mandırırlar, alırlar elinden evi tarlayı arsayı marsayı...
***

Yaşı 18’den küçük mü?
Yani daha çocuk mu?
- Evet, daha çocuk.
Kaç yaşında?
- Efendim daha 13’ünde.
Ne olmuş?
- Efendim, şey olmuş.
Cebir şiddet hile var mı?
- Yok efendim.
Kendi rızasıyla mı şey olmuş?
- Evet efendim, kendi rızasıyla şey olmuş.
Öyleyse, yani rıza ile şey olmuşsa, evlendirin gitsin.
Günahtır şey edeni mahpusta tutmak, mağdur etmek.
Cezaevinden tahliye edin, dünya evine yolcu olsun.
Çoluk var çocuk var, mağdur olmasınlar.
Allah yardım edenleri sever, cennetine koyar!                           
Zaten Cenâb-ı Allah buyuruyor ki, “Âdetten kesilmiş kadınlarınız ile henüz âdet görmemiş kadınlarınızın bekleme süresi üç aydır. İşte bu, Allah’ın size indirdiği emridir.” (Talâk,4)
***

Yaşı 18’den küçük mü?
Yani daha çocuk mu?
- Evet, daha çocuk.
Kendi rızasıyla mı şey olmuş?
- Evet efendim, kendi rızasıyla şey olmuş
Kaç kişi şey etmiş?
- Valla kaç kişi şey etmiş bilmiyoz da üstünden geçmeyen kalmamış galiba.
Biriyle evlenmeye razı mı?
- Evet, biriyle evlenmeye razı.
Öyleyse, biriyle evlendirin gitsin, öbür şeycileri de salın gitsin.
Günahtır şey edenleri, şey edileni mağdur etmek.
Allah işleri kolaylaştıranları sever!
Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.” (Talâk,4)
***

Yaşı 18’den küçük mü?
Yani daha çocuk mu?
- Evet, daha çocuk.
Kendi rızasıyla mı şey olmuş?
- Evet, kendi rızasıyla şey olmuş?
Şey olan nikâha da razı mı?
- Şey efendim, şey edilen ademoğlu bir sabidir.
Öyle mi, bir bakalım ilmihale, ne buyurur?
Biz bakaduralım, salıverin gitsin şey edenleri.
Günahtır mahpuslarda tutmak.
Hükm-ü ilahi odur ki, bir kimesneye eziyet bütün insanlığa eziyettir!...
***

Yaşı 18’den küçük mü?
Yani daha çocuk mu?
- Evet, daha çocuk.
Ne etmiş?
-Efendim, devrimci miymiş neymiş. Bir de sosyalist mi, öyle bir şeymiş işte.
O halde büyütün yaşını, asın, ölsün!
Astılar, öldürdüler netekim!
Erdal Eren hep 17 yaşında!!!
***

Şey olmak şey etmek...
Yani kız çocuklarına evlilik vaadiyle tecavüz edenler için af kanunu çıkarmak isteyenler diyorlar ki, “sosyal realite, içtimai dram”.
Diyorlar ki, “muhalefet sosyal dramı istismar ediyor”.
Eksik söylüyorlar.
Sadece sosyal dram değil, daha ötesi bir dram.
Dinsel dram, cinsel sapıklık...
Ben var ya ben,
O sosyal realiteyi, içtimai dinsel dramı...

Ne yapsam ki?...

8 Kasım 2016 Salı

AK SARAY TÜRKİYE’YE YÖNELİK EN BÜYÜK TEHDİTTİR


AK SARAY FAŞİZMİNE KARŞI OMUZ OMUZA
NE DARBE NE DİKTA
Ülkeyi seven, demokrasi isteyen, temel hak ve özgürlükleri savunan her yurttaş ülkeye yönelik en büyük tehdide karşı bir araya gelmelidir.

Türkiye iyi yönetilmemektedir.
Ülkemizi 14 yıldır yöneten AKP iktidarı, devlet yönetiminin her kademesine yerleştirdiği FETÖ elemanlarıyla Türkiye'yi bilinçli ve planlı bir şekilde darbe ortamına sürüklemiştir.
Halkımız, Gazi Meclis'imiz ve darbeye karşı duran medyanın aldığı ortak tavır sonucunda darbe girişimi başarısız kılınmıştır.
Parlamenter rejimimiz Türkiye'nin demokrasi güçleri tarafından başarıyla korunmuştur.
Ancak AKP iktidarı 15 Temmuz'da yaşananlardan hiçbir ders almamıştır. Toplumsal uzlaşıyı dışlamış, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkeleri ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu değerlerine dönük saldırılarını arttırarak sürdürmüştür.
Yargı siyasetin güdümü altına alınmıştır.
Gelinen noktada Türkiye, FETÖ ile mücadele bahanesiyle ortaya konan karanlık ve otoriter Saray darbesini yaşamaktadır.
Mevcut siyasi durum halkımızın özgürlüğüne ve ülkemizin bekasına yönelik büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

"BASINA YÖNELİK HER TÜRLÜ BASKIYA SON VERİLMELİDİR"
Bu kapsamda,
1- FETÖ üyesi olmak suçlamasıyla yargılanan bir savcı tarafından başlatılan Cumhuriyet Gazetesi'ne yönelik hukuksuz ve akıl dışı dava bir an önce sona ermelidir.
Bu dava, hükümetin yönlendirmesi ve desteğiyle açılan siyasi bir davadır.
Siyasi iktidar yalnızca gazetecilik faaliyetleri nedeniyle Cumhuriyet'le yaşıt ve basınımızın simgesi olan Cumhuriyet Gazetesi'nden adeta öç almaktadır.
Basına yönelik her türlü baskıya son verilmelidir.
Düşünce, ifade ve haber alma özgürlüğünün kullanılmasını engelleyen tüm baskılar ortadan kaldırılmalıdır. Tutuklu gazetecilerin tamamı serbest bırakılmalıdır.

2- Darbe girişiminde yer alan, destek veren askeri, siyasi ve bürokratik tüm unsurlar en kısa sürede ortaya çıkartılmalı ve hukuk çerçevesinde yargılanmalıdır.
Öte yandan, OHAL kapsamında tutuklanan, görevden uzaklaştırılan ve ihraç edilen tüm yurttaşlarımıza adil yargılanma hakkı tanınmalıdır.
İnsan haklarına aykırı muamelede bulunan ve buna meşruiyet katan tüm sorumlular yargı önünde hesap vermelidir.

"MİLLETVEKİLLERİNİN TUTUKLANMASI ANAYASAYA AYKIRIDIR"
3- AKP, TBMM zemininde ve seçimle gelen temsilciler ile yürütülmesi gereken çözüm sürecini, TBMM'yi hiçe sayarak doğrudan PKK ile pazarlığa girerek yürütmüştür.
Ülkemizin karşı karşıya getirildiği terör ve şiddet ortamı, parlamentoyu yok sayan bu yöntemin ne kadar yanlış olduğunu kanıtlamıştır.
Aynı hatayı tekrarlayan AKP, bugün de Meclis'teki milletvekillerini tutuklatarak teröre hizmet etmektedir.
Hukuki süreçler tamamlanıp hüküm kesinleşmeden milletvekillerinin tutuklanması anayasaya ve Anayasa Mahkemesi'nin içtihatlarına aykırıdır. Bu hukuk dışı uygulamaya son verilmelidir.

4- Otoriter rejim; yurttaşların ifade, toplantı, örgütlenme ve girişim özgürlüklerini kısıtlamakta, tüm toplum kesimlerini yoğun bir baskı altına almaktadır.
Okullara, üniversitelere, emekçilere, kadınlara, sivil toplum kuruluşlarına, iş dünyasına ve yurttaşlarımızın can güvenliğine yönelik tehditler, saldırılar, baskılar derhal son bulmalıdır.

"SARAY VE AKP YÖNETİCİLERİ ÜLKEMİZİN BEKASINA YÖNELİK EN BÜYÜK TEHDİTTİR"
FETÖ, PKK ve IŞİD terör örgütlerine yardım ve yataklık eden Saray ve AKP yöneticileri, demokrasimize ve ülkemizin bekasına yönelik en büyük tehdittir.
Bu tehdit yurttaşlarımıza demokratik direnme hakkını da vermektedir.
Demokrasimize, birliğimize, huzur ve barış ortamına karşı yapılan bu tehdidi önlemek için yapılması gerekenler bellidir. Vatanını seven, demokrasiye inanan, temel ve hak ve özgürlükleri savunan her yurttaşımız Cumhuriyetimize yönelen bu büyük tehdidi bertaraf etmek için bir araya gelmelidir.
CHP bu yaşamsal özgürlük, demokrasi, birlik ve bağımsızlık hareketinin öncülüğünü yapmaya hazırdır.
Hiçbir yurttaşımızın kuşkusu olmasın ki CHP bu mücadelenin bütün gereklerini yerine getirecektir.
Diktatörlük kurma çabaları, çok geçmeden özgürlük, hukuk ve demokrasi sevdalısı halkımızın iradesi tarafından yenilgiye uğratılacaktır. Türkiye'yi uçuruma sürükleyenler mutlaka yargıya hesap verecektir.

Ne darbe, ne dikta, yaşasın tam demokrasi…
Güven ve umut, karanlık ve korkuyu yenecektir.
Türkiye Cumhuriyeti, daima ileriye gidecektir.
Türkiye'yi böldürmeyeceğiz, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız.
Vatansever halkımıza saygıyla duyurulur...
CUMHURİYET HALK PARTİSİ PARTİ MECLİSİ

4 Kasım 2016 Cuma

TEK ADAM TEK DİL TEK MEZHEP FAŞİZMİNE HAYIR!!!

Tutuklanan HDP’li vekillerin ortak savunması
- Bizler seçilmiş halk temsilcileriyiz.
- Siyasi faaliyetlerim nedeniyle ancak beni seçen halkım sorgulayabilir.
- Başkanlık adı altında ülkemize ve halkımıza dayatılan bu faşist düzenden kurtulacağımızdan şüphemiz yoktur.
- Erdoğan’ın şahsında bu köhnemiş rejim değişecektir.

Partim Halkların Demokratik Partisi (HDP), 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde 6 milyondan fazla oy alarak ve yüzde 10’luk seçim barajını aşarak 80 milletvekili ile parlamentoya girdi. Demokratik siyaset yoluyla ve sandık iradesiyle AKP’nin tek başına iktidar olmasını ve tek başına anayasa yapmasını engelledi. Ülkede ‘tek adam’ rejimi inşa etmek isteyen ve bunun için her türlü hukuksuzluğu yapmaktan çekinmeyen Recep Tayyip Erdoğan, seçim sonuçlarına saygı duymamış ve koalisyon hükümetleri kurulmasına engel olarak ülkeyi erken seçime götürmüştür. Bu esnada 3 yıla yakın bir süre devam eden çözüm sürecini de kendi işine gelmediği ve oylarını artırmaya yaramadığı için sonlandırmış ve bütün ülkeyi adeta ateşe atarcasına bir çatışma ortamına sürüklemiştir.

Yaşanan çatışma ortamında yurttaşlarımız haklı olarak güvenlik kaygısı ve telaşı içerisine girmişler, bu korku ve şok ortamında yapılan ve eşit/adil olmaktan uzak seçimlerde AKP yeniden tek başına iktidar olmuştur.

Recep Tayyip Erdoğan, 7 Haziran seçim sonuçlarını gördükten sonra büyük bir panik ve telaşla parlamentoyu ve hükümeti yok sayarak, yargıyı önemli ölçüde denetim altına alarak, medyayı tümüyle kendisine bağlayarak ülkede bir darbe gerçekleştirmiştir. Anayasa’yı tanımadığını, fiili olarak rejimi değiştirdiğini hatta Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını bile tanımadığını açıkça ifade edecek kadar fütursuzlaşmış ve devlete el koyduğunu açıkça ilan etmiştir.

Hakkında Başbakanlığı döneminde işlendiği iddia edilen rüşvet, hırsızlık, kara para aklama, İran’a uygulanan uluslararası ambargonun kırılmasına yönelik altın ticaretine bağlı gelişen yasadışı faaliyetler; Suriye’de terörist gruplara yasadışı silah gönderilmesi dâhil birçok ciddi suçlama vardır. Bu soruşturmaları da yargı üzerinde kurduğu baskı ve kontrol sayesinde şimdilik örtbas etmeyi başarmıştır.

Şimdilik örtbas ettiği bu soruşturmalardan kalıcı olarak kurtulmanın biricik yolunun bütün yetkileri kendisinde toplamak olduğunun farkındadır. Bu uğurda yapamayacağı hiç bir çılgınlığın olmadığı da artık aşikârdır. Ülkeyi kan gölüne çevirip her gün ülkenin dört bir köşesine gönderdiği cenazelerle milliyetçi ve şoven duyguları, ırkçı nefret söylemini kabartmayı başarmış, ‘ülke bölünme tehdidi altındadır’ yalanıyla etrafına biriktirdiği halk yığınları ile kendi kişisel emellerine hizmet edecek şekilde adım adım hedefine doğru ilerlemektedir.

Bu amacına, yani başkanlık adı altında dikta rejimine ulaşabilmesi için önündeki tek engel Halkların Demokratik Partisi’dir. Partimizin 1 Kasım seçimlerinde de barajı aşarak 59 milletvekili ile parlamentoya girmesi, Erdoğan’ın tek başına anayasayı değiştirme çoğunluğuna ulaşmasını bir kez daha engellemiştir. Bu nedenle; olası bir erken veya ara seçim ile birlikte kendisine sadık milletvekillerinden oluşan 367 çoğunluğunu sağlamış bir AKP grubunun oluşması için çabalamaktadır.

Partimiz HDP, Türkiye’nin çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı toplumsal yapısına uygun bir politikayı benimseyerek bünyesinde bütün farklı kimlik ve inançların temsilcilerini barındırmaktadır. Bizler demokrasiye ve birlikte yaşama inanan Türkler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Türkmenler, Süryaniler, Ezidiler, Mıhellemiler ve daha birçok etnik grup olarak bir arada eşit ve adil bir yaşamın mümkün olabileceğine inanıyor ve bunun ancak çoğulcu bir demokrasi, güçlü yerel demokrasi ve özerklikler ile sağlanabileceği düşüncesindeyiz.

Partimiz HDP, kadınların özgürlük ve kurtuluş mücadelesini sahiplenmektedir. Kadınların siyasete eşit katılımını güvence altına alarak, Türkiye’nin şimdiye kadar parlamenter siyasetteki en yüksek kadın temsil oranına kavuşmasını sağlayan partimizdeki kadın vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması Türkiye’deki kadınlara yönelik bir tehdit, kadınların mücadelesine de bir darbedir.

Her türlü şiddete tümüyle karşıyız ve bütün sorunların çözümünde diyalog ve müzakerenin gücüne inanmaktayız. Bu yönüyle HDP, tek adam, tek dil, tek mezhep faşizmini egemen kılmaya çalışan Erdoğan için aynı zamanda ideolojik açıdan da “tehdit” olarak algılanmaktadır.

Bu gerekçelerle partimiz HDP, siyasi hayatına başladığı günden beri Erdoğan’ın hedefi haline gelmiştir. Partimizle her türlü hile ve adaletsizliğe, saldırı ve bombalamalara rağmen seçimlerde baş edemeyince şimdi de dokunulmazlıklarımızın Anayasa’ya ve Meclis İç Tüzüğü’ne aykırı bir şekilde kaldırılmasını sağlayıp bağımsızlığı ve tarafsızlığı açıkça tartışmalı hale gelmiş olan bir kişi olarak yargı önünde bizleri sözde yargılamaya tabi tutmak istemektedir.

Bizlerin dokunulmazlığını kaldıran AKP Hükümeti vakit kaybetmeden orduya dokunulmazlık zırhı giydirmiş, askerlerin özellikle son bir yılda Kürt kentlerinde işledikleri suçları yargıdan kaçırmanın peşine düşmüştür. Dokunulmazlık zırhına 14 Temmuz 2016’da kavuşan Ordu 15 Temmuz 2016’da Darbe Girişiminde bulunmuştur. Meclis’i bombalayacak kadar gözü dönmüş darbecilerin elini güçlendirenler yine 7 Haziran’dan bu yana çatışma siyasetini dayatan, demokratik siyaseti dışlayarak savaş politikalarını devreye koyan AKP Hükümeti olmuştur. Başarısız darbe girişiminden sonra demokratik ilkeler ışığında bir uzlaşma ile büyük bir toplumsal barışı sağlamak mümkünken, Erdoğan ve AKP Hükümeti olağanüstü hal rejimine geçme kararı almış ve tüm ülke Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı KHK’larla yönetilmeye başlanmıştır. Bir darbe girişiminden demokrasi devşirilmesi gerekirken, yeni bir darbe sürecine geçiş yapılmıştır. Seçilmiş belediyelere kayyum atanması, binlerce öğretmenin açığa alınması, KHK’larla yeni bir darbe rejimi örüldüğünün en somut göstergeleridir.

7 Haziran seçimlerinden önce devreye konulan savaş politikalarıyla darbe zemini yaratan Erdoğan ve AKP, 15 Temmuz darbe girişimine varan sürecin zeminini oluşturmuştur. 15 Temmuz sonrasında uygulanan politikalar ve devreye konulduğu anlaşılan anti-demokratik konsept ise iç savaş zeminini gittikçe güçlendirmektedir. Bu kaostan çıkışın tek yolu demokratik siyasetin güçlendirilmesi ve sivil-askeri vesayet rejimlerine son vermek olmasına rağmen bugün bu yolun tercih edilmediğini, bizleri on yıllarca geriye götürecek uygulamalarla acı şekilde görmekteyiz.

Bizler seçilmiş halk temsilcileriyiz. Şahsımızı değil bizi seçen seçmen kitlelerini temsil ederiz. Şu anda da yasamanın, Meclis’in dokunulmazlığa sahip bir üyesi, milletvekili sıfatıyla karşınızdayım. Benim temsil ettiğim bu kimliğe ve halkımın iradesine saygısızlık yapılmasına izin vermem mümkün değildir. 

Ben, adil ve tarafsız bir yargı huzurunda hesap vermekten asla çekinmiyorum. Veremeyeceğim hiç bir hesabım da yoktur. Ülkemizde yargının saygınlığı ayaklar altındayken, böylesi bir siyasi yargılamanın öznesi olmayı da asla kabul etmeyeceğim. Şahsınıza ve kişiliğinize yönelik hiç bir tereddüttüm ve saygısızlığım yoktur. Ancak şaibelerle dolu bir siyasi geçmişe sahip olan Erdoğan emretti diye başlatılan bu yargı tiyatrosunda figüran olmayı kabul etmiyorum.

Soracağınız hiç bir soruya cevap vermeyeceğim, yapacağınız hiç bir yargılama faaliyetinin adil olacağına inancım yoktur. Benim buraya getirilmem bile hukuk dışıdır. Siyasetçilerin siyaset arenasındaki muhatapları siyasetçilerdir, yargı mensupları değildir. Bu anlamda sizler evrensel ve demokratik hukuk ilkelerine ve Türkiye’nin imzalamış olduğu, aynı zamanda bir anayasa hükmü de olan uluslararası anlaşmalara bağlı olması gereken yargı mensupları olarak siyasi oyunların ve tezgâhların parçası olmayı reddetmelisiniz.

Bizler ülkemizde çoğulcu demokratik bir rejim inşa edilip, barış ve huzur sağlanıncaya kadar siyasi mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz. Toplumsal kutuplaşma ve kamplaşmaya karşı eşit ve birlikte yaşamı, şiddete karşı demokratik siyasi mücadeleyi, tekçiliğe karşı çoğulculuğu, faşizme karşı demokrasiyi, mezhepçi/ırkçı politikalara karşı inanç ve vicdan özgürlüğünü, ayrımcılığa ve nefret söylemine karşı eşitliği ve elbette Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı bütün haklarını, Alevi toplumunun eşit yurttaşlık talebini, dini azınlıkların inanç özgürlüklerini, kadınların toplumsal/sosyal/siyasal/ekonomik yaşama eşit katılımını, kapitalist tahribata karşı çevre ve ekolojinin korunmasını, sermayenin kar hırsına karşı emeğin, çalışanların haklarını savunmaya, korumaya devam edeceğiz. Parlamentoda da olsak, cezaevinde de olsak bu düşüncelerimizi savunmaktan ve bunlar uğruna mücadele etmekten bizi alıkoyamayacaksınız. 

Başkanlık adı altında ülkemize ve halkımıza dayatılan bu faşist düzenden kurtulacağımızdan şüphemiz yoktur. Er ya da geç demokrasi mücadelemiz kazanacaktır. Erdoğan’ın şahsında bu köhnemiş rejim değişecektir.


Sizden hiç bir talebim ve beklentim yoktur. Siyasi faaliyetlerim nedeniyle ancak beni seçen halkım sorgulayabilir.