Hani Mehmet Görmez
başkanlığındaki Diyanet’in hazırladığı STRATEJİK PLAN 2017-2021 başlıklı
belgede “Dine yönelik ilgi ve alakanın
artması, Ahlaki değerlerde aşınmanın yaygınlaşması” tespitine yer verilmişti
ya. Gazeteci Ali Ekber Ertürk’ün haberi, bu tespit bağlamında anlam ve değer kazandı.
Ali’nin haberini duymayan
kalmamıştır herhalde. Özetle, Diyanet’in resmi web sitesindeki Dini Kavramlar
Sözlüğü’nde “Bulûğ” ve “Nikâh” sözcüklerinin açıklamasını
haberleştirmişti Ali.
Diyanet’e göre, bulûğ, kişinin yetişkin
insan statüsü kazanmasıdır; kızın adet görmesi, gebe kalabilme, erkeğin de baba
olabilme çağına ulaşması demektir. İslâm hukukçularınca bulûğ çağının alt
sınırı erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir.
Nikâh sözcüğünün karşısında da, bulûğ
çağına girmiş olanların nikâhlanabileceği, ergenlik çağına girmiş kızın velisi
olmaksızın da nikâhlanabileceği ama yanında velisinin bulunmasının daha uygun
olacağı yazılı.
Bu sözlüğüyle Diyanet çok net
olarak şunu demiş oluyor: 9 yaşındaki
kız çocuğu nikâhlanabilir.
Herkes böyle anladı, haliyle
tepkiyle karşıladı. Sadece laik mahalle sakinleri değil, dindar mahallenin aklı
başında sakinleri de sert tepki gösterdi. Tepkiler üzerine Diyanet, özür dileyeceği
yerde Ali Ekber Ertürk’ü konuyu çarpıtmakla, iyi niyetli olmamakla suçladı.
Oysa ortada bir çarpıtma yoktu. Ali
Ekber de herkesin anladığı gibi anlamıştı Diyanet’in sözlüğünde yazdıklarını.
Tepkiler durmayınca Diyanet, bu
kez hutbe okuttu:
- Evlatlarınızı çocuk yaşta
evlendirmeyin,
- Çocuklarınızı dengi ile
evlendirin,
- Rızası olmadan evlendirmeyin,
- Evlilik bilinç, sorumluluk ve
ciddiyet gerektirir,
- Çocuk yaşta sorumluluk alınmaz...
***
Hutbede Dini Terimler Sözlüğü’ndeki
açıklamalara değinilmemesi dikkat çekiciydi. Yine de hutbenin okunmasından
sonra tepkiler tavsamış görünüyor. Oysa Türkiye’nin akıl sağlığıyla ilgili bir
konu. Tam da Diyanet’in Stratejik Plan belgesinde vurgulandığı üzere,
dindarlaştıkça ahlakın yitirilmesiyle ilgili bir konu. O yüzden tepkiyi tartışmayı
sürdürmekte yarar var.
Tartışmada iki nokta öne çıkıyor.
İlki, laik bir devlette nasıl
olur da Diyanet böyle bir açıklama yapar?
Bu tepkinin sahipleri Türkiye’yi
laik bir devlet sanıyorlar ve fena halde aldandıklarının farkında değiller.
Vurgulamalı ki, Türkiye laik bir devlet değildir. Laik devlette, (hem de tek
başına 9 bakanlığın toplam bütçesi kadar bütçeye sahip) Diyanet gibi bir kurum
olmaz. Laiklik, devletin dinden, dinin devletten özgürleşmesidir...
İkinci nokta, Diyanet’in
sözlüğündeki açıklamalara tepki gösteren laik mahalle sakinleri de dindar
mahalle ahalisi de “Güzel ahlak dini
İslam bu değil” diyorlar.
Her iki noktayla ilgili olarak
(bana göre) en doğru cümleyi Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ kurdu: “Kardeşim Diyanet’ten bugünkü kanunlara göre
fetva mı istiyorsun? Yoksa İslam’a göre mi fetva istiyorsun. Bir yandan fetva
soruyor, bir yandan niye kanunlara uygun fetva vermiyor diyor. Diyanet’in
uyacağı tek kanun var, O da Allah’ın kanunudur. Ona uygun fetva veriyor.”
Evet! Diyanet’in uyacağı tek kanun
var, o da Allah’ın kanunudur!
Peki Allah’ın kanunu ne diyor?
Yanıtı Kur’ân-ı Kerîm’de.
***
“(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız
hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı.” (Nisa / Kadınlar, 24)
Bu ayet, Diyanet’in resmi web sitesindeki mealde kayıtlı. Buna göre, İslam
ordusu savaşı kazanıyor, sağ kalan erkekler, kadınlar, çocuklar esir alınıyor.
Savaş esiri evli kadın cariyedir artık, pazarda satılmayacaksa İslam mücahidine
helaldir! Nitekim IŞİD aynen böyle yapıyor.
(Kafası karışanlar için açıklamaya yapmak gerekirse, Türk Dil Kurumu
Sözlüğü’nde “cariye” kelimesinin
karşılığında şunlar yazılıdır: “Yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun
bırakılan, alınıp satılabilen, her konuda efendisinin isteklerine bağlı bulunan
genç kadın, halayık.”)
“Kadınlarınızdan âdetten
kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz,
onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum
yapmalarıyla sona erer.” (Talak / Boşamak, 4)
Bu ayette “henüz âdet
görmeyenler” ifadesiyle kimler kastediliyor? Diyanet’in resmi web
sitesindeki tefsirde bu ifadenin açılımı geçiştirilmiş? Diyanet’in eski başkanlarından
Süleyman Ateş ise şöyle açıklıyor: “Gerek
âdet çağının altında olan gerekse âdet çağına geldiği halde âdet görmeyen
kadınları kapsamaktadır.” (Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Cilt 6, s. 2742.)
Sözün kısası Diyanet, tepki çeken fetva ve açıklamaları kafasından
uydurmuyor. Bekir Bozdağ’ın vurguladığı üzere, bugünkü kanunlara göre değil,
bin dört yüz yıl önce vahyedilmiş kanunlara göre fetva veriyor, açıklamalar
yapıyor...
Bu tartışma bitmemelidir. Tartışmayı sürdürmek ve laikliği yeniden
tanımlamak gerekirse;
Laiklik devletin dinden, dinin devletten özgürleşmesi; devlet
ile dinin, hukuk ile dinin, eğitim ile dinin birbirlerinden ayrılarak inanç ve
inançsızlık özgürlüğünün sağlanmasıdır. Bu ayrılık ve özgürlük sağlanmadıkça ne
demokrasiden söz edilebilir ne de hukuk devletinden...
Laiklik yetmez, birey devletten özgürleştiği
kadar dinden de özgürleşmelidir. Zira din özgürleştirmez, yabancılaştırır,
köleleştirir.