18 Ocak 2016 Pazartesi

OY TRABZON TRABZON!

Bu ülkenin yüzakı insanlarından Hrant Dink katledileli dokuz yıl olmuş.
Bunca yılın ardından Hrant’ın göz göre göre değil, yani ihmalkârlıkla seyredilen değil, devlet eliyle ilmek ilmek işlenen bir cinayete kurban gittiği anlaşılıyor. Öyle ki, artık resmi belgelere de yansıdığına göre, tetikçi çocuk cinayetin hiçbir aşamasında yalnız bırakılmamış, yarım düzine resmi “güvenlik” görevlileri cinayet mahallinde de tetikçiye nezaret etmişler.
AKP ile Cemaat kapışmasa, Hrant Dink cinayeti üzerindeki perde bu kadar aralanmayacaktı kuşkusuz. Yine de cinayetin üzerindeki sis bulutu tümüyle dağılmış değil. AKP iktidarı cinayeti Cemaate’e yükleyerek kendisini temize çıkarmaya çalışıyor. Cinayetin üzerindeki örtünün tümüyle kaldırılması için ısrarcı olmak, demokratların sosyalistlerin boynuna borçtur!
***

Hrant Dink deyince akla ilk olarak, çocuk yaştaki katili ve katilin memleketi Trabzon geliyor. Rahip cinayetleri söz konusu olduğunda da öyle. Trabzon’da Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro da 2006’da öldürülmüş, cinayeti 16 yaşında bir çocuğun işlediği açıklanmıştı.
Evet, Trabzon deyince de artık akla ilk olarak ırkçı ümmetçi milliyetçi güdülerle işletilen cinayetlerin tetikçileri, ülkücü mafya şefleri, iğrenç maço söylem sahibi kulüp başkanları, holigan futbol tutsakları geliyor ne yazık ki. Trabzon sevdalısı gazeteci yazar Attila Aşut da acı acı aynı şeyden yakınıyor Günlerin Kıyısından adlı kitabında.
Attila Aşut sürekli basın kartı sahibi bir basın emekçisi. Sol mücadeleyle örülü ömrünün gazetecilikte geçen bölümü altmış yıla yaklaştı. Trabzon’da Gazeteciler Sendikası’nın, Devrim Ocağı’nın ve Türkiye İşçi Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart darbesinden sonra yurtdışına çıktı, 12 Eylül döneminde Mamak Askeri Cezaevi’nde 37 ay tutuklu kaldı. Halen BirGün gazetesinde yazıyor. Günlerin Kıyısından adlı kitabında “artık anılarımızda düşlerimizde kaldı” dediği çocukluk ve gençlik dönemi Trabzon’unu, kentin yerel ve evrensel değerlerini anlatırken, bir bebekten katil yaratan karanlığın” nasıl olup da doğup büyüdüğü kenti teslim aldığı sorusuna da yanıt arıyor.
Ksenophon’dan Evliya Çelebi’ye ünlü gezginlerin seyahatnamelerinde Trabzon’u “Doğu’nun masal kenti” ya da “Şair ruhlu insanların yaşadığı kent” olarak betimlediklerini vurguluyor Attila Aşut ve sözü bugünlere getiriyor: Trabzon’un yok edilmekte olan kültürel kimliğinin yerini, şimdi ne yazık ki başka figürler doldurmak üzere. Yasin Hayal’ler, Ogün Samast’lar, işte bu boşluğun ürünleri...
Şair ruhlu insanların yaşadığı masal kenti” Trabzon’un “kültür başkenti” olmaktan çıkıp tutuculuğun başkentlerinden birine dönüşmesine ağıt yakarken Aşut, küresel kapitalizmin doymak bilmeyen kâr hırsının kentin tarihsel-kültürel dokusunu bozduğunu vurguluyor ve şunları kaydediyor: Vahşi bir kent yağması, tarihsel kenti yıkarak “dönüştürme” barbarlığı, anıların üzerinden geçen buldozerler, kenti ta ortasından delip geçen beton yığını viyadükler, Trabzon’u tanınmaz duruma getiren “tanjant yol” rezaleti, doğal çevreyi bozan düzensiz yerleşimler, insanlara denizi yasak eden “sahil yolu” cinayeti... Sonuçta artık anılarda düşlerde kalan, yalnız tarihsel dokusunu ve belleklerdeki görünümünü değil, ruhunu da yitiren bir Trabzon!
Trabzon’dan büyük kentlere ve yurt dışına önemli boyutlarda “beyin göçü” yaşandığına,  kentin düşünsel-sanatsal yoksullaşmasına bu göçün de etki ettiğine dikkati çekiyor Attila Aşut.
***

Attila Aşut’un anlattığına göre, Karadeniz insanı görünüşte sert, gerçekte yufka yürekli, sevecen ve hoşgörülüdür. Karadenizlinin asabi mizacı biraz da yaşadıkları coğrafyanın çetin koşullarından kaynaklanır. Ne var ki onların öfkesi saman alevi gibidir; tez sinirlenirler ama kızgınlıkları çabuk geçer. Karadenizliler genellikle yaşamı “ti”ye alan engin bir mizah duygusuna sahiptirler. Öyle olmasa dillere destan “Temel fıkraları” nasıl üretilirdi? Karadenizli kendisiyle bile dalga geçmekten çekinmez. Karadeniz insanı, tarihten devraldığı kimi korkuları içinde barındırsa da, hiçbir zaman ayrımcı ve şoven duygulara kapılmamış, etnik kökeninden dolayı insanları yabancı görme ve ötekileştirme yaklaşımı içinde olmamıştır...
Hemşehrilerine yönelik bu iltifatların ardından “Son yıllarda Trabzon’da yaşanan üzücü olaylar, ucu çok derinlere giden ‘karanlık odaklar’ca tezgâhlanmıştır; Trabzon halkının bu provokatif cinayetlerle uzaktan yakından ilgisi yoktur” hükmüne varıyor Attila Aşut.
***

Peki üzerine yapışan “bir bebekten katil yaratan karanlığa teslim olmuş, tutuculuğun başkenti” algısını silebilmek için Trabzonlu ne yapmalı?
Attila Aşut, okuyucunun kafasındaki bu soruya, Trabzon’un tarihsel kültürel köklerine dönmesi gerektiğini vurgulayarak yanıt veriyor: “Trabzon bu karabasandan hızla kurtulmak, zengin kültürel geçmişine ve tarihsel köklerine dönmek zorunda. İnanıyorum ki, Trabzonlunun her daim içinde taşıdığı sağduyu ve gizilgüç, bu darboğazı aşmasında yardımcı olacaktır. Tarihsel ve toplumsal koşulların yöre halkına armağan ettiği bu zenginliği birlikte özümsemek, içselleştirmek ve kardeşçe paylaşmak en gerçekçi yoldur.
Eklemek gerekirse, tarihsel dokusunu, belleklerdeki görünümünü ve ruhunu yitiren Trabzon değil sadece. Anadolu coğrafyası tümüyle küresel kapitalizmin doymak bilmeyen kâr hırsına yenik düştü, tarihsel dokusunu, aklını, ahlakını ve ruhunu yitirdi. Bugün Trabzon’a mal edilen kıyıcı tetikçi damar memleketin her yerinde var. Maraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta katliam yapanlar, 6/7 Eylül'de İstanbul'u gayrimüslimlere dar edenler, gazeteci katilleri Malatyalı gençler ve daha niceleri Trabzon'da doğup büyümediler. Memleketin tamamı aklını, ahlakını, ruhunu yitirdi.  Ülkenin yüzakı Hrant Dink(ler), bu akıl, ahlak ve ruh yitimine kurban gitti(ler). Kültürel mirasını ve tarihsel köklerini kapitalizmin yağmasından kurtarması gereken sadece Trabzon değil, tümüyle Anadolu’dur.
Hrant Dink(ler)’in anısına, Attila Aşut’un emeğine saygıyla!

1 yorum:

  1. iki haftadır Cuma hutben yok kardeşlik rahatsız mısın yoksa Çorum dan sevgiler

    YanıtlaSil