ASKERİ DARBEYE DE SİVİL DARBEYE DE HAYIR!
Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği ADAM-DER çatısı altında toplanmış,
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından sol görüşlü olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış askerler olarak,
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından sol görüşlü olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış askerler olarak,
Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki
en köklü gericilik hareketi olan solkırımcı 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesini 37’nci yıldönümünde
bir kez daha lanetliyoruz.
Darbenin 37’nci yılında ülkemiz
12 Eylül darbesini aşmak şöyle dursun, 12 Eylül darbesi kadar köklü bir
darbe/karşı darbe bataklığındadır. 15/16 Temmuz 2016 gecesi yapılan askeri
darbe girişimi bastırılmış olmakla birlikte ne yazık ki, bu girişim siyasi
iktidar tarafından “Allah’ın lütfu”
sayılarak, ülkemiz bu kez “sivil”
darbeye maruz bırakılmıştır. Siyasi iktidar 15 Temmuz girişimini ülkemizde
demokrasiyi tüm kurumlarıyla inşa etmenin değil, kendi darbesini gerçekleştirmenin
fırsatına çevirmiştir. 20 Temmuz 2016’da olağanüstü hal ilan ederek gerçekleştirdiği
sivil darbeyi, 25 Ağustos 2017 tarihli 694 sayılı kanun hükmünde kararname ile
tahkim etmiştir. Türkiye askeri darbe dönemlerinde olduğu gibi, 12 Eylül faşizminin
mirası anayasaya bile aykırı kanun hükmünde kararnamelerle yönetilmektedir.
***
Darbe dönemleri hukuksuzluğun,
devlet terörünün, işkencenin, emek sömürüsünün, baskı ve sansürün, yolsuzluğun,
farklı kimlik inanç ve kültürlere yönelik inkâr ve asimilasyonun, ayrımcılık ve
nefretin zirveye çıktığı dönemlerdir.
12 Eylül askeri darbecileri,
egemen sınıf iktidarına itiraz edilmeyen, her şeye karşın dile getirilen
itirazların resmi/gayri resmi devlet terörüyle bastırıldığı bir ülke tasarlamışlardı.
Bu tasavvur üniformalı 12 Eylül faşizminin cüppeli takkeli evlatlarınca fazlasıyla
gerçekleştirildi.
15 Temmuz girişimi bahane
edilerek Türkiye ancak darbe dönemlerinde görülebilecek zorbalık, keyfilik ve
hukuksuzluk sürecine sürüklendi. Tıpkı 12 Eylül darbesi döneminde olduğu gibi
temel hak ve özgürlüklerin kullanımı askıdadır.
İnsanlar gelişigüzel
tutuklanmakta, işkenceye tabi tutulmaktadır.
Medya kuruluşları ve sivil
örgütler mahkeme kararı olmadan kapatılmakta, mal varlıkları müsadere
edilmekte, aykırı haber ve görüşler yayan gazeteciler keyfi olarak
tutuklanmaktadır.
12 Eylül dönemindekini kat kat aşan
nicelik ve nitelikte, yüz binlerce insan, değil mahkeme kararı, idari soruşturma
bile olmadan işten okuldan atılmaktadır. İşten ve okuldan atmalara karşı 12
Eylül döneminde yargı yolu kapalıydı, bugünkü “sivil” darbe döneminde de kapalıdır,
OHAL İnceleme Komisyonu’nun göstermelik olarak kurulduğu arada geçen sürede
yeterince ifşa olmuştur.
12 Eylül döneminde patron
sendikası başkanı “Eskiden işçiler
gülüyordu, biz ağlıyorduk; şimdi gülme sırası bizde” demişti. Bugünün sivil
darbe döneminde Cumhurbaşkanı sıfatını da taşıyan AKP Genel Başkanı, yabancı
yatırımcılara hitap ettiği konuşmasında “OHAL'i
biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Grev tehdidi olan yere
OHAL'den istifade ederek anında müdahale ediyoruz” diyor.
Kürtler ve Aleviler başta olmak
üzere, farklı dil ve inançtan insanlar 12 Eylül faşizmi döneminde de inkâr imha
ve asimilasyon zulmü altındaydılar. 12 Eylül faşizminin politikası özünde değişiklik
olmadan bugün sivil darbe döneminde sürmekte, ek olarak Kürt halkının
temsilcisi milletvekilleri 12 Eylül anayasasına bile aykırı şekilde
hapsedilmektedir.
12 Eylül askeri faşistleri, dikte
ettirdikleri anayasayı “hayır” propagandasını yasaklayarak referanduma sunmuşlar,
şeffaf zarflarda kullanılan oylarla onaylatmışlardı. Almanya’da da Adolf
Hitler, 1933 seçiminde yüzde 34 oy oranı ile hükümet kurduktan sonra Cumhurbaşkanlığı
ile Başbakanlığı birleştirmiş ve 1934 yılında referanduma sunmuştu. Türkiye’de
de Recep Tayyip Erdoğan, 2002 seçiminde yüzde 34 ile hükümet kurduktan 15 yıl
sonra neredeyse tıpatıp Hitler’in yolunu izledi; 1934 Almanya referandumunun
neredeyse tıpa tıp benzeri bir referandumla diktatörlüğünü kendince anayasal
bir çerçeveye yerleştirdi. Ne ki, 16 Nisan 2017 referandumu, seçim yasası çiğnenerek,
şaibeli 1946 Türkiye genel seçimiyle kıyaslanabilecek şaibeli bir sonuca bağlandı.
Sivil diktatörlüğün seçim yoluyla aşılabileceği umutları daha da zayıflatıldı.
Özetle Türkiye bugün ancak 12
Eylül faşizmiyle kıyaslanabilecek bir zulüm altındadır. 12 Eylül döneminden çok
daha vahim olmak üzere halk yüzde 50’şer olmak üzere birbirine karşı düşmanlaştırılmıştır,
siyasi iktidar sadece kendisine yandaş saydığı kesimi vatandaş saymaktadır.
***
Kimsenin dışında kalamadığı
kalamayacağı darbe/karşı darbe süreci, ülkemizde evrensel hukuk ve insan hakları,
barış ve demokrasi için verilmesi gereken mücadelenin ne kadar zorlu olduğunu
bir kez daha gösteriyor.
Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği ADAM-DER
çatısı altında toplanmış, darbelerin her türlü zulmünü gadrini yaşamış
askerler olarak, bütün darbeleri kınadığımız gibi üniformasız siyasi iktidarın
kendi darbesini meşrulaştırma eylemini ve söylemini de kınıyoruz.
Kültürler ve halklar coğrafyası
ülkemizin gerçekten demokratikleşmesi ve barışa kavuşması için darbelere,
diktatörlüğe, hukuksuzluğa, devlet terörüne, baskı ve sansüre, emek sömürüsüne,
ayrımcılığa karşı mücadeleyi her meşru zeminde sürdüreceğimizi kamuoyuna
duyuruyoruz.
Saygılarımızla.
Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği
ADAM-DER YÖNETİM KURULU
Not: 12 Eylül faşist darbesinin yıldönümünde İşkence Kurbanlarına Saygı Anıtı'nda yapılan basın açıklamasında okunan bildiridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder