5 Aralık 2014 Cuma

GERİCİ HORTLAK ZORBA


           Milattan önce beş binli yıllardı. Tarımsal üretim yaparak uygarlığı başlatan Sümerler, kurumuş ağaç gövdesinin rahatça yuvarlanmasından esinlenerek tekerleği keşfettiler. Tekerleğin icadını, kızak ve araba yapımı izledi. Topluluklar ve ülkeler arası iletişimde ve ulaşımda devrim yaşandı. Uygar hayata adım atmak yerine yaban hayat ve yayan yürüyüşte inat eden zorba cemaat lideri acayip sesler ve el kol işaretleriyle itiraz etti, tekerleğin oba yurduna girişini yasakladı. Antropoloji, paleontoloji, etnoloji, filoloji, arkeoloji uzmanlarının araştırmaları sonunda, acayip sesler çıkaran zorba cemaat liderinin “Tekerleğe düşmanlığım her geçen gün artıyor” demek istediği anlaşıldı.  
***

Milattan önce dört binli yıllardı. Üretimi artıran insanlık, ihtiyaçtan fazlasını biriktirmeye başlamıştı. Biriktirmeyi ticaret izleyecekti. Biriken ve değiş tokuş edilen ürünün kaydı gerekiyordu. İnsanlık anlam yüklü sesleri işaretledi, yazıyı keşfetti. Yazı, üretimin ve sosyal hayatın deneyimlerini, bilgiyi ve düşünceyi kaydetmeyi, kaydedilen bilgiyi anımsamayı, ülkeler ve kuşaklar arasında paylaşmayı sağladı. İnsanlığın belleği güçlendi. Deneyim, düşünce ve bilgi paylaşımının egemenliği için tehlikeli olacağını sezen zorba lider, “Yazıya düşmanlığım her geçen gün artıyor” diyerek, yazının ülkesinde kullanımını yasakladı.
***

Milattan sonraki ilk yüzyıldı. Yazının kaydedildiği kil tabletlerin saklanması ve taşınması çok zordu. Papirüs ise dayanıksızdı. Çinliler, bambu, keten, kenevir liflerini suda ezerek keçeleştirdiler, nişasta kattıktan sonra merdaneden geçirip kurutarak kâğıt ürettiler. Kâğıt, düşünce bilgi ve deneyimin kaydında ve paylaşımında devrime yol açtı; Çinlileri o çağda en ileri uygarlığın sahibi yaptı. Kâğıdın taşıdığı bilginin kölelerin zihnini aydınlatmasından çekinen zorba lider, “Kâğıda düşmanlığım her geçen gün artıyor” diyerek, kâğıt kullanımını yasakladı.
***

Milattan sonra üçüncü yüzyıldı. Çinliler, kâğıt üzerine elle yazmak zahmetinden kurtulmak için mermer levhayı oyup kabartarak matbaayı icat ettiler. Kitap basımı için artık aylar ve yıllarca elle yazmak zorunlu değildi. Matbaa, Uygurlar aracılığıyla batıya doğru yolculuğa çıktı. Dokuzuncu yüzyılda Müslüman uygarlığının başkenti Bağdat’ta da matbaa kuruldu. Hıristiyan dünyasında ise 15’inci yüzyılda harfler metal kalıplara döküldü. Nihayet Johannes Gutenberg, kâğıdı parçalamayacak yumuşaklıkta, basım sırasında dağılmayacak sertlikte kurşun, antimon ve kalay karışımı metal kalıbıyla 1455 yılında ilk kitap baskısına başladı. Matbaanın çoğalttığı bilginin reayanın zihnini aydınlatmasından korkan zorba halife “Matbaaya düşmanlığım her geçen gün artıyor” dedi. Gutenberg matbaası zorba halifenin ülkesine üç asır sonra girebildi.
Zorba halifenin matbaaya düşmanlığı nedensiz değildi. Matbaa, tapınak merkezli dinsel ideolojiyi zayıflattı, uygarlık rotasında en görkemli aydınlanma yolculuğunu başlattı. Kitabın ulaştığı kitle büyüdü, dolaştığı coğrafya genişledi. Toprak kölesi emeğinin sömürüsüne dayalı feodalizm çözüldü, “özgür” işçi emeğinin sömürüsüne dayalı kapitalizm zafer kazandı. Ümmet millete, cemaat cemiyete dönüşürken, teokrasinin yerini laik demokrasi aldı. Ortaya çıkan demokrasi sermayenin demokrasisiydi. Ama emek demokrasisi fikri de insanlığın kazanımı haline geldi.
***

Yazıyı, kâğıdı, matbaayı icat ederek aydınlanma yolculuğuna çıkan insanlık, buhara, kömüre, demire, elektriğe hükmetmeyi de öğrendi. Refahı arttıkça beyni gelişti; telgrafı, telefonu, sinemayı, radyoyu, televizyonu, bilgisayarı ve nihayet interneti icat ederek dünyayı “küresel köy” haline getirdi. Allahtan halife padişah zorbalığının pek hükmü kalmamıştı. Telgraf, radyo, televizyon ve internetin Osmanlı coğrafyasına girişi matbaa kadar gecikmedi. Türkiye de küresel köyün bir mahallesi oldu. Ne var ki küresel köyün Türkiye mahallesinde 21’inci yüzyılda zorba hortladı, mahalleye muhtar oldu. Radyoya, televizyona, kâğıda, matbaaya düşmanlıkla yetinmiyor; sosyal medyanın toplumların baş belası olduğunu zırvalıyor; “İnternete düşmanlığım her geçen gün daha da artıyor” diyor.
***

İyi niyetli demokratlar, hortlak zorbanın neanderthal kalıntısı olabileceğini söylüyorlar.  Çok ayıp bir benzetme. Çünkü neanderthaller çok zeki ve gelişkin bir insan türü. İlla benzetmek lazımsa, olsa olsa insanî evrimin ilk basamağında kalmış Sahelanthropus tchadensis olabilir. Pithecantropus Erectus olduğu da düşünülebilir. En doğrusunu antropologlar, paleontologlar bilir.
Hortlak zorba yazıya, kâğıda, matbaaya, internete düşman olsa da kullanmaktan geri durmuyor. Yani kendisine serbest, kıllarına kullarına ve diğer ahaliye yasak. Gericilik tam da böyle bir şey.

Taksideki mürteci
Sakallı, şalvarlı adam taksiye biner.
Koltuğuna yerleşince sürücüye: “Radyoyu kapat efendi! Dinimizde alkış ve teganni mekruhtur, şeytan işidir. Asr-ı saadette radyo mu vardı?” der.
Sürücü kibarca radyoyu kapatır, arabadan iner ve adamın kapısını açarak:
- İnin! der.
Sakallı adam sürücüye sorar:
- Neden?
Sürücü yanıtlar:
- O devirde taksi de yoktu, in aşağı. İster yayan yürü, istersen deve bekle!

Fıkra hortlak zorbaya ne kadar uydu, okuyucunun takdiri. Lakin taksiden indirilmesi şart.

2 yorum:

  1. Tarihsel sürecin anlatımı kadar "taksideki mürteci" öyküsü de ÇOK GÜZEL UYMUŞ.

    Eline de, yüreğine de sağlık... TEŞEKKÜRLER...

    Günümüzün tespiti kadar yapacağımızı da göstermesi; "taksiden indirilmesi şart" ile bitirmen ise HARİKA.

    YanıtlaSil