4 Mayıs 2017 Perşembe

12 EYLÜL DARBE DAVASI TİYATROSUNDA PERDE KAPANDI

ANKARA’DA HAKİMLER YOKMUŞ!
12 Eylül 1980 tarihli faşist darbe için açılan dava, mahkeme tarafından kapatıldı. Türkiye, darbecilerinden hesap soramayan ülke olarak tarihe geçti.
Türkiye’nin darbeler tarihinde 12 Eylül darbesi, emperyalizmin başkentinde “Bizim çocuklar başardı” diye sevinçle karşılanan, işbirlikçi yerli sermaye örgütünce de “Artık gülme sırası bizde” diye alkışlanan bir darbeydi.
Ankara 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi, darbeci cuntanın şefleri Ahmet Kenan Evren ve Ali Tahsin Şahinkaya hakkında açılmış davayı, beş yıl süründürdükten sonra, sanıkların ölmüş olmaları ve zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verdi.
Son duruşmada bir avuç sosyalist komünist ve devrimci ile onların avukatları vardı. Müdahil avukatları, darbenin insanlık suçu olduğunu, insanlık suçlarında zamanaşımı olmadığını, sanıkların ölmesinin sadece cezanın infazını olanaksızlaştırdığını, mahkemenin demokrasi tarihine geçecek bir karar vermesi gerektiğini anlattılar.
Avukat Arif Ali Cangı, yargıya güvenin kalmadığını, mahkemenin bu davada vereceği kararla yargıya güveni yeniden tesis edebileceğini, sanıklar ölmüş olsalar bile rütbe ve unvanlarının geri alınabileceğini, böylece sembolik de olsa darbenin cezalandırılmış olacağını söyledi.
Avukat Ömer Kavili, darbe öncesindeki katliamlara değindi, 1 Mayıs 1977 Taksim katliamını ayrıntılarıyla anımsattı. Ömer Kavili, bu davada sanıkların cezalandırılmasının değil, berat etmelerinin amaçlandığını, bunun için Bizans’ın labirentleri kadar açık kapı bırakıldığını, oysa Yunanistan’da darbecileri ömürlerini cezaevlerinde bitirdiklerini vurguladı. Kavili davaya müdahil olarak katılan Başbakanlık ve TBMM Başkanlığı’nın yargılamaya katkıda bulunmadıklarını anlattı.
Avukat Aydın Erdoğan, Almanların “Berlin’de yargıçlar var” özdeyişini anımsattı, “Ankara’da yargıçlar var sözünü söylemeye ihtiyacımız var, bu dava tam da bu sözün söylenebileceği bir davadır” dedi. 15 Temmuz darbe girişiminin “Allah’ın lütfu” sayıldığına da değindi Aydın Erdoğan, mahkeme heyetine “Yargıtay’ın bozma kararına direnirseniz Yüksek Seçim Kurulu’ndan daha kanunsuz bir karar vermiş olmazsınız. Adaletin bu topraklar üzerinde yerleşmesine katkıda bulunursunuz. Öyle olmazsa biz Pir Sultan gibi ‘kalsın benim davam divana kalsın’ demeyeceğiz, hakikati ve adaleti aramaya devam edeceğiz” diye seslendi.
Avukat Mehmet Horuş da 12 Eylül rejiminin sürdüğünü, bu davada verilecek karar ne olursa olsun yargılamanın bitmeyeceğini, bugün verilecek kararın sadece toplum vicdanında sürecek yargılama için “bekletici mesele kararı olacağını” vurguladı.
Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında yapılan duruşmalarda anlaşıldı ki, darbeci sanıkları mahkeme salonuna getirtemeyen mahkeme, idam edilen devrimcilerin yakını müdahiller için zorla getirme kararları vermiş. Son duruşmada bile kararlar dosyada duruyor. Örneğin, Erdal Eren’in kardeşi, yurt dışından ülkeye döndüğünde havaalanında gözaltına alınacak. Avukatlar bu zulme dikkat çekerek, zorla getirme kararlarının kaldırılmasını istediler. Mahkeme heyeti pek de bu zulmün ayırdında değildi.
Sonuçta mahkeme, ölmüş olmaları nedeniyle davanın kapatılmasını kararlaştırdı, rütbe ve unvanlarının geri alınması talebini de reddetti.
***

12 Eylül darbe davasının bu şekilde sonuçlanması sürpriz olmadı. Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği ADAM-DER olarak yargılamaya katılmak için başvuruda bulunmuştuk. Ancak, müdahil olarak kabul edilmedik. ADAM-DER kurucu başkanı da toplam 450 sayfalık bir dilekçeyle başvuruda bulunmuştu, ancak bu başvuru da kabul edilmemişti. Asker kökenli bir derneğin ve kişinin müdahil olarak katılması uygun bulunmamıştı herhalde. Buna karşın, yargılamayı aktif olarak izledik. Tiyatro olarak kurgulandığını bilerek izledik. Kurucu başkan bir duruşmada söz alarak açıklamalarda bulundu, hazırladığı 13 sorunun müdahil avukatlar aracılığıyla sanıklara sorulmasını sağladı.
Yargılamanın tiyatro olarak kurgulandığının bilincindeydik. Nitekim, duruşmalar başladığında ADAM-DER olarak yayımladığımız  DARBENİN MİRASÇILARI DARBECİLERİ YARGILAYAMAZ! DARBEYLE HESAPLAŞMAYI EMEKÇİ SINIFLAR YAPACAKTIR!” başlıklı 4 Nisan 2012 tarihli bildiride, darbenin ekonomi politiğini kısaca vurguladıktan sonra şu görüşleri kaydetmiştik:
Bugün, darbeci cuntanın hayatta kalan iki generaline, göstermelik bir iddianameyle sanık rolü verilmiştir. Darbenin failleri olarak sadece iki generale sanık rolü verilmesi, üstelik sadece darbeye teşebbüs ile suçlanmaları, iddianamenin darbecilerin söylemiyle kaba bir antikomünist propaganda metni olarak kaleme alınması, davanın tiyatro olarak kurgulandığı ve sembolik olacağı eleştirilerini doğrulamaktadır. Oysa işlenen suçlar sembolik değildir.
Soruşturmanın geldiği aşamada, Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimindeki hükümet ve TBMM Başkanlığı’nın da davaya müdahil olmak için başvuruda bulunmaları içtenlikten yoksundur. İktidar partisinin amacı, soruşturmanın gerçek bir hesaplaşmaya dönüşmesini önlemek, göstermelik bir yargılama ile kendi hegemonyasını güçlendirmektir. Esasen, darbenin bütün kurumlarını ve yasalarını kendi tereke defterine kaydeden partinin ve hükümetin darbeyle hesaplaşması beklenemez. Nitekim, darbenin ruh ikizi ve mirasçısı parti, devlet eliyle zorunlu din dersini yaygınlaştırarak, darbecilerin dayattığı İslam-Türk sentezini daha da tahkim etmektedir. Sendikaları ve meslek odalarını kapatan, her gün yaptığı operasyonlarla tıpkı 12 Eylül dönemindeki gibi Türkiye’yi açık hava hapishanesine dönüştüren, kitapları yakan 12 Eylül darbecileri gibi basılmamış kitapları bile suç sayan iktidar partisinin darbelerle hesaplaşmaktan söz etmesi büyük bir kandırmacadır.
***

Yargılamanın seyri ADAM-DER’in öngörüsünü doğruladı. Duruşmaların başlamasının üzerinden sadece 1(bir) ay geçtikten sonra ADAM-DER “12 EYLÜL DARBE DAVASI SEMBOLİKTİR!başlıklı 11 Mayıs 2012 tarihli bir bildiri yayımladı; yargılamanın sanıkların ölmesi üzerine kurgulandığını vurguladı:
Müdahale taleplerinin sınırlı tutulması ve ret kararları, yargılamanın sembolik düzeyde tutulacağı ve sanıkların vefatı beklenmek üzere usul hukukunun labirentlerinde dolaştırılacağı öngörülerini doğrulamaktadır. ADAM-DER, sembolik yargılamayı teşhir edecek ve gerçek bir hesaplaşma için çaba gösterecektir.”
Bildiride darbelerle hesaplaşmanın emperyalizmle, kapitalizmle, faşizmle, halklarımızın kültür ve kimliklerini yok sayan ırkçılıkla, militarizmle, şovenizmle ve ümmetçilikle hesaplaşmak olduğu, bu hesaplaşmayı darbenin mirasçıları ve küresel sermayenin taşeronlarının değil, Türkiye’nin her dil ve inançtan emekçilerinin yapacağı vurgulanmıştı. Bildiride, bu hesaplaşmada ADAM-DER’in emekçi sınıfların yanında olacağı belirtilmişti.
ADAM-DER, yargılamanın tiyatro niteliğini gücü ölçüsünde teşhir etmeye çalıştı; müdahil yakınlarıyla ve avukatlarla dayanışma içinde oldu.
Sonuçta, ADAM-DER’in öngördüğü üzere, darbe yargılaması usul hukukunun labirentlerinde kapatıldı, Ankara’da hakimlerin olmadığı bir kere daha tescillendi.
Vurguncu sermaye devletinin yargısı “tiyatro bitti” dese de, bu yargılama ve hesaplaşma sürecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder