7 Ekim 2017 Cumartesi

TAYYİP ERDOĞAN DA METAL YORGUNUDUR!

Metal yorgunluğu, en sade anlatımla, metal malzemenin basınç, titreşim, aşınma, sürekli kullanım, bakımsızlık vs nedenlerle kullanım değerinin azalmasıdır. Yorulan metal malzeme sık sık arızalanır, nihayet çatlar veya kırılır. Metal malzeme kaldırabileceğinden ağır, taşıyabileceğinden fazla yükün altına sokulunca da yorulur ve kırılır.
İki yüz bin kilometredeki otomobilin sıfır kilometredeki otomobilden farklı olmasına da benzetilebilir metal yorgunluğu. Parçaları ne kadar değiştirilse değiştirilsin, bir süre sonra otomobil hurdaya çıkar; askeriyedeki deyimle, HEK’e (hurda eski köhne) ayrılır.
İşleyen demir ışıldar dense de, metaller gibi insanlar da yorulurlar. Zaten yorulmak en çok insana mahsustur. (Yorulmayan sadece ve sadece tanrıdır ki, semavi inanca göre o bile evreni altı günde yaratmış ve yedinci gün arşa kurularak dinlenmiştir.) İnsan da ruhen ve zihnen yorulur; fiziken bir rahatsızlığı olmadığı halde sürmenaj olup işten güçten düşebilir. Başladığı işi ne kadar severse sevsin, bir süre sonra bıkar, şevkini heyecanını yitirir. Düz memur veya işçi ise sorun yok, yorgunluğu en fazla kendisine zarar verir. Yönetici ise, astlarına maiyetine Allah yardım etsin! Her şeyi sadece o bilir, en doğru kararı sadece o verir. O emredecek, maiyeti emre uyacaktır. En ufak eleştiriye bile tahammülü yoktur; dostane uyarıları kendisine karşı tezgâhlanmış komplo, ayağını kaydırmak, kuyusunu kazmak olarak görür. Eskisi gibi sevecen değildir, her vesileyle sinirlenir, bağırır çağırır, terbiye fakiriyse küfreder, kırar geçirir. En mükemmel işlerde bile bit yeniği  arar, normalde anlayışla karşılanacak bir hata nedeniyle çok kolay adam harcar. Böyle olunca da şirkette örgütte kolektif üretim verim düşer; kriz, yöneticinin değiştirilmesiyle aşılır.
Tabii tek tek insanlar yoruldukları gibi örgütler ve devletler de yorulurlar. Yorulan örgütler ve devletler toplumu da yorarlar, bıktırırlar, mutsuz ederler. Örneğin, devleti kuran CHP yirmi yedi yıl süren iktidarında yoruldu, toplumu küstürdü, kendisini yenileyemediği için iktidarı devretmek zorunda kaldı; hâlen de kendisini yenileyebilmiş değil.
Bugün AKP için de metal yorgunluğundan söz ediliyor. Metal yorgunluğu deyimi ne kadar doğru tartışılır elbette. İktidar yorgunluğu çok daha açıklayıcı bir deyim. Yanı sıra iktidar zehirlenmesi veya Erdal Atabek’in ifadesiyle “haramın ağırlığı” da söz konusudur.
AKP’nin metal yorgunu olduğunu bizzat genel başkanı söylüyor. Oysa ki iktidarının 10’uncu yılında Kızılcahamam kampında “Partimizde birilerinin beklediği gibi bir metal yorgunluk asla yok. Tam tersine heyecanımız, dinamizmimiz, üretkenliğimiz en az iktidara geldiğimiz günkü kadar diridir” diye övünüyordu.
Aradan geçen beş yılda “heyecan, dinamizm, üretkenlik” tükenmiş olmalı ki, bir süredir metal yorgunluktan dem vuruyor. Çare olarak örgütün yenilenmesinden, çaptan düşen yöneticilerin değiştirilmesinden söz ediyor. Değişime İstanbul’dan başladı, Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı istifa ettirdi. Seçimle gelen seçimle gitmeli eleştirilerine kulak asmadı. Başbakan Davutzade’yi istifa ettirdiğinde bile eleştirilere kulak asmamıştı. Tuhaftır, Davutzade kuzu kuzu istifa etti. Ülkenin en önemli kentinin belediye başkanı da kuzu kuzu istifa ederken adam yerine konmamaktan yakındı sadece. Bir tek eski TOKİ Bakanı Erdoğan Bayraktar, istifası istendiğinde “Ben ne yaptıysam Başbakan Erdoğan emrettiği için yaptım. Ben niye istifa edeyim ki! İstifa edilecekse Başbakan istifa etsin” diye itiraza yeltenmiş ama sadece bir iki saat sonra bu sözlerini geri almıştı. Bugün istifası istenenlerden Melih Gökçek nesine güvenerek direniyor, rivayetler muhtelif...
***

Belediye başkanlarını, partinin genel merkez ve yerel yöneticilerini değiştirmek iktidar yorgunluğuna ne kadar çare olur, bilemem. Şurası kesin ki, AKP sadece kendisi yorulmadı, devleti ve halkı da çok ama çok yordu, bıktırdı.
Yasakları yolsuzlukları yoksulluğu yenme söyleminin kofluğuyla yordu.
Eş-dost-akraba kayırmacılığıyla, partizanlığıyla yordu bıktırdı.
Cumhuriyet tarihinin en ağır yolsuzluk hırsızlık iddialarını örtbas etmekle yordu.
İç ve dış politikada her tutarsızlığın ve tükürdüğünü yalamanın ardından “yanıldık, kandık, aldandık” mazeretine sığınmasıyla yordu, bıktırdı.
Çok kanallı ama tek sesli ekranlardan her saat evlerimizi işgal etmesiyle yordu bıktırdı.
Mezhepçi ortaçağ kafasıyla halkı yarı yarıya birbirinden nefret eder hale getirmesiyle yordu.
Din ticaretiyle, din istismarıyla, Alevilerin cemevlerinden yasallığı esirgerken her yere cami ve imam hatip mektebi kondurmasıyla yordu bıktırdı.
Nihayet Fetullah cemaatine ne istediyse verip ülkeye 15 Temmuz faciasını yaşatmasıyla yordu bıktırdı, illallah dedirtti.
***

RTE elbette devleti ve halkı yorduklarını kabul etmiyor, partisinin metal yorgunu olduğunu söylemekle yetiniyor. Aslında yorulan bizatihi RTE’dir. On beş yıllık kesintisiz iktidar devleti ve milleti yorduğu gibi RTE’yi de yordu yıprattı. Her kul gibi RTE de çok yoruldu hem de çok metal yoruldu. O yorgunlukla yaptığı hataların işlediği günahların sonu gelmiyor. Her biri diğerinden vahim hatalarının haddi hesabı yok. Soma’da acılı madenciyi “İsrail dölü” diyerek tokatlamasını hatırlıyorum da...
Yorulan her yönetici gibi RTE de özeleştiri yapmak yerine maiyetini suçluyor, astlarını “nöbet” değişimine zorluyor. Oysa değiştirilmesi gereken öncelikle zihniyettir, siyasal İslamcı siyaset anlayışıdır. Ne talihsizlik ki, demokratik laik siyaset, siyasal İslamcı siyaseti geriletip alaşağı edecek kadar güçlü ve örgütlü değil. Öyle olunca da “metal yorgunu” RTE, kendi bekası için arkadaşlarını harcamakta sakınca görmüyor.
Demokratik laik siyasetin konjonktürel güçsüzlüğüne karşın naçizane önerim, iktidar zehirlenmesinin ilacı istifa ise, en başta RTE istifa etmelidir. Gönül rızasıyla çekilmiyorsa istifaya mecbur bırakılmalıdır. Yoksa, “yanıldık, kandık, aldandık, Allah affetsin” mazeretiyle daha çoook oyalanırız. Olan memlekete olur, dinci faşizmin karanlığından aydınlığa çıkış geciktikçe gecikir.

2 yorum: