12 Mart ve 12 Eylül darbeleri mağduru askerler, Türkiye’nin
Suriye’deki savaşa katılmasına karşı olduklarını açıkladılar.
ADAM-DER: “Türkiye,
bölge ülkelerinde iç savaşları körüklemek yerine bölgesel ve küresel barışa
sahip çıkmalıdır”
İSTANBUL (ADAM Ajans)-
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980
darbecileri tarafından sol görüşlü oldukları gerekçesiyle Türk Silahlı
Kuvvetleri’nden atılan askerlerin örgütü Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri
Derneği ADAM-DER, Türkiye’nin Suriye’deki savaşa katılmasına
karşı olduğunu açıkladı. ADAM-DER, AKP
iktidarını “ Yurtta barış dünyada barış” ilkesinden uzaklaşmakla suçlayarak, “Türkiye,
bölge ülkelerinde iç savaşları körüklemek yerine bölgesel ve küresel barışa
sahip çıkmalıdır” diye görüş belirtti.
12 Mart ve 12 Eylül darbeleri sonrasında ordudan atılan
askerleri temsil eden Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği ADAM-DER
üyeleri, 12 Mart darbesinin 47’nci yıldönümünde, işkencelerin simgesi Zihni
Paşa Köşkü’nün bulunduğu yerde dikili İşkence Kurbanlarına Saygı Anıtı’nda
toplanarak basın açıklaması yaptılar. Basın açıklamasına, 70'e yakın eski
asker katıldı.
Darbezede askerler adına konuşan ADAM-DER Başkanı Emekli
Üsteğmen Kudret Ünal, geçmişteki darbelerle hesaplaşılmadığı için Türkiye’nin
15 Temmuz darbe girişimine maruz kaldığını söyledi. Tüm darbeler gibi 15 Temmuz
darbe girişimini de lanetlediklerini vurgulayan Kudret Ünal, darbecilerin adil
şekilde yargılanarak cezalandırılmasını beklediklerini belirtti. Kudret Ünal,
AKP iktidarını da 15 Temmuz’u bahane ederek devleti parti devleti haline
getirmeye ve tüm muhalif sesleri bastırmaya çalışmakla suçladı.
Törende konuşan Avukat Ömer Kavili, 12 Eylül darbecileri hakkındaki davanın tiyatro olarak kurgulandığını anlattı. 12 Martzede askerlerden Orhan Altan ve Kazım Şaroğlu ise, bugün 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini de aşan bir baskı ve diktatörlük yaşandığını vurguladılar.
Konuşmaların ardından ADAM-DER adına hazırlanan bildiri, 12 Martzede asker ve ADAM-DER Başkan Yardımcısı Kemal Çakıroğlu tarafından okundu.
Törende konuşan Avukat Ömer Kavili, 12 Eylül darbecileri hakkındaki davanın tiyatro olarak kurgulandığını anlattı. 12 Martzede askerlerden Orhan Altan ve Kazım Şaroğlu ise, bugün 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini de aşan bir baskı ve diktatörlük yaşandığını vurguladılar.
Konuşmaların ardından ADAM-DER adına hazırlanan bildiri, 12 Martzede asker ve ADAM-DER Başkan Yardımcısı Kemal Çakıroğlu tarafından okundu.
Suriye’de Savaşa
Hayır!
ADAM-DER tarafından yayımlanan “DARBEYE DİKTAYA SAVAŞA
HAYIR” başlıklı bildiride, Türkiye’nin AKP iktidarı döneminde, Amerikan
emperyalizminin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin
ortağı sıfatıyla Afganistan, Irak ve Libya’daki cinayetlere katkıda bulunduğu,
Suriye’de iç savaşı körüklediği, nihayet, Suriye’deki savaşa doğrudan katıldığı
ifade edildi. Eski Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un “Türkiye’nin Suriye
politikası başından itibaren yanlışlıklarla doludur” sözlerinin anımsatıldığı
bildiride, şöyle denildi: “Bu itirafa karşın, iktidar, yanlışta ısrar
etmektedir. Amerikan emperyalizminin bölgeye ilişkin projelerine ortaklık
gereği Afganistan, Irak, Libya gibi Müslüman ülkelerde iç savaşı körüklemek,
nihayet Amerikan ve Rus emperyalistlerinin izniyle bir bölgeyi cihatçı örgüte
teslim etmek üzere Suriye’ye asker göndermek, Mustafa Kemal Atatürk
önderliğinde emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı ile kurulmuş Türkiye
Cumhuriyeti’ne yakışmamaktadır. Kuruluş anısına saygı gereği Türkiye
Cumhuriyeti’ne düşen görev, emperyalist güçlerin taşeronu sıfatıyla bölge
ülkelerinde iç savaşları körüklemek değil, bölgesel ve küresel barışa sahip
çıkmaktır. Tüm yabancı güçler Suriye’den çekilmeli, Suriye halkı kendi
kaderini kendisi tayin etmelidir.”
Bildirinin tam metni şöyle:
DARBEYE
DİKTAYA SAVAŞA HAYIR!
12
Mart 2018
Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği ADAM-DER
çatısı altında toplanmış,
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980
darbecileri tarafından sol görüşlü olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden
atılmış askerler olarak,
Solkırımcı 12 Mart 1971 darbesini
47’nci yıldönümünde bir kez daha lanetliyoruz.
Kırk yedi yıl önce, “sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı”
gerekçesiyle darbe yapıldı, sol muhalefet sıkıyönetim balyozuyla ezildi.
Devrimci gençler, aydınlar, sanatçılar zindanlara dolduruldu, işkencelerden
geçirildi, kurşuna dizildi, asıldı; sol yayınlar yasaklandı, yakıldı.
Ülke çapındaki solkırım, kışlaya
da yansıdı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 600 dolayında subay, astsubay ve
öğrenci asker, işkenceden geçirilerek, işsizler ordusunun saflarına atıldı.
12 Mart faşizminin ülkenin pek
çok yerinde açtığı işkence merkezlerinden biri de İstanbul Erenköy’de Zihni
Paşa Köşkü’nde kurulmuştu. Bu köşkte ve Ankara Mamak Muhabere Okulu
yerleşkesindeki Keçikıran villasında çok sayıda yazar ve sanatçının yanı sıra
darbeci cuntanın kıydığı askerler de işkenceden geçirildi.
Ne yazık ki, darbecilerden hesap
sorulmadığı için ülkemiz tarihinde darbeler eksik olmadı. Nihayet 15/16 Temmuz 2016
gecesi ülkemiz Cumhuriyet tarihinin en kanlı askeri darbe girişimine sahne
oldu. Darbeciler TBMM’yi bombalamakla kalmadılar, darbeye karşı sokağa çıkan halkı,
hatta kendilerine karşı çıkan meslektaşlarını bile katlettiler.
15 Temmuz askeri darbe
girişiminin bastırılmasıyla ülkemiz iç savaşın eşiğinden döndü. Ne yazık ki, askeri
darbe girişimi “Allah’ın lütfu”
sayılarak, bu kez sivil darbe yapıldı, olağanüstü hal ilan edildi, tek adam
diktatörlüğü kuruldu.
***
Ülkemiz bugün geçmiş darbe
dönemlerindeki gibi kanun hükmünde kararname adı altında fermanlarla
yönetilmektedir. Temel hak ve özgürlükler askıdadır. TBMM ve mahkemeler hak
arama kapısı olmaktan çıkmıştır. TBMM kendi üyelerine bile sahip çıkamaz
haldedir. Yargı organları tek adam diktatörlüğünün tam denetimi altındadır.
Üniversitelerde geçmiş darbe dönemlerindekini kat kat aşan sayıda akademisyenin
görevine son verilmiş; hiçbir idari soruşturma olmaksızın 130 bin dolayında
kamu görevlisi işten atılmıştır. OHAL darbesine biat etmeyen yüzlerce medya
kuruluşu kapatılmış, cezaevlerindeki gazeteci yazar sayısı 100’ü geçmiştir.
12 Mart 1971 darbesi “sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı”
gerekçesiyle yapılmıştı.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından
patron sendikasının başkanı, “Yirmi
yıldır işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” diyerek sevinmişti.
Bugün de AKP Genel Başkanı, “OHAL'i iş dünyamız daha rahat çalışsın diye
yapıyoruz. Grev tehdidi olan yere OHAL'den istifade ederek anında müdahale
ediyoruz. Diyoruz ki, iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz
OHAL'i.” demektedir.
12 Mart 1971 ve 12 Eylül
1980 darbecileri tarafından sol görüşlü olduğumuz için Türk Silahlı
Kuvvetleri’nden atılmış, işkence edilerek sorgulanıp yargılanmış, işsizliğe ve
açlığa mahkum edilmiş askerler olarak, patronları güldürmek için yapılmış
darbeleri lanetlediğimiz gibi patronları rahat ettirmek için gerçekleştirilmiş
OHAL darbesini de tel’in ediyoruz!
***
Geçmiş darbelerden farklı
olarak OHAL darbesi döneminde Türkiye’miz ne yazık ki sınırlarımız dışında bir
savaşa da sürüklenmiştir. Amerikan emperyalizminin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin ortağı sıfatıyla Afganistan, Irak ve
Libya’daki cinayetlere katkıda bulunan iktidar, yine Amerikan emperyalizminin
taşeronu olarak komşu ülke Suriye’de körüklediği iç savaşa nihayet doğrudan
katılmıştır. Emekçi yoksul aile ocaklarına hemen her gün, “şehit” veya “etkisiz hale
getirilen” haberlerinin ateşi düşmektedir.
Hatırlatmalı ki, halen
hükümette görevli bir Başbakan Yardımcısı’nın ifadesiyle “Türkiye’nin Suriye politikası başından itibaren yanlışlıklarla doludur.”
Bu itirafa karşın, ülkemizin kaderine hükmeden iktidar, yanlışta ısrar
etmektedir. Çünkü, iktidardaki zihniyetin saygısı ve muhabbeti, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi niteliğindeki “Yurtta barış dünyada barış” ilkesine değil, “Keşke Yunan galip gelseydi, ne hilafet yıkılırdı ne de şeriat
kaldırılırdı” zihniyetinedir. Tarih ise, o devirde emperyalist güçlerin
kışkırtmasıyla Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusunun rezilliğinden söz ettiği
kadar, işgale karşı çıkan Yunan komünistlerinin onurundan söz etmektedir.
Darbelerin her türlü zulmünü
gadrini yaşamış, savaşın nasıl bir felaket olduğunu bilen eski askerler olarak
vurgulamak istiyoruz: Amerikan emperyalizminin bölgeye ilişkin
projelerine ortaklık gereği Afganistan, Irak, Libya gibi Müslüman ülkelerde iç
savaşı körüklemek, nihayet Amerikan ve Rus emperyalistlerinin izniyle bir
bölgeyi cihatçı örgüte teslim etmek üzere Suriye’ye asker göndermek, Mustafa
Kemal Atatürk önderliğinde emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı ile kurulmuş
Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmamaktadır. Kuruluş anısına saygı gereği Türkiye
Cumhuriyeti’ne düşen görev, emperyalist güçlerin taşeronu sıfatıyla bölge
ülkelerinde iç savaşları körüklemek değil, bölgesel ve küresel barışa sahip
çıkmaktır. Küresel emperyalistler “Türkiye’nin
en iyi ihraç malı askeridir” diye rol vermiş olsalar bile, savaş
ve terör borsalarında satılacak bir tek askerimiz yoktur.
Tüm yabancı güçler Suriye’den çekilmeli, Suriye halkı kendi
kaderini kendisi tayin etmelidir.
***
Darbelerin temel hak ve
özgürlüklere, emek barış ve demokrasi güçlerine verdiği zararın bilinciyle, her
türlü askeri/sivil darbeye, diktatörlüğe, savaşa karşı olduğumuzu, siyasal
İslamcı faşizmin karanlığına teslim olmayacağımızı bildiriyoruz.
ADAM-DER olarak, kültürler ve
halklar coğrafyası ülkemizin gerçekten demokratikleşmesi ve barışa kavuşması
için, tüm emek barış ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadeleyi sürdüreceğiz.
Saygılarımızla.
Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği
ADAM-DER YÖNETİM KURULU
TEŞEKKÜR EDERİM KALEMİNE EMEĞİNE SAĞLIK
YanıtlaSil