20 Mart 2021 Cumartesi

TAYYİP’İN EVDEKİ HESABI ÇARŞIYA UYAR MI?

Ne zaman muhafazakâr milliyetçi seçmen kitlesinin kalbini titreten adımlar atılsa, düzen içi muhalefet hemen “erken seçim” telaşına ve heyecanına kapılıyor, laf üstüne laf üretiyor.

Telaş, heyecan ve laf kalabalığı. Çünkü, muhalefetin erken genel seçime ilişkin ciddi projesi ve hazırlığı yok. Dolayısıyla muhalefet sözcülerinin yarım ağızdan erken seçim çağrıları dostların görmeleri istenen alışverişten ibaret. Öyle olunca da AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çizdiği oyun sahasının dışına çıkamıyorlar.

Geçen yıl da muhalefet saflarında telaş, heyecan ve laf kalabalığı vardı. Düşük faizli kredi muslukları sonuna kadar açılmış, içlerinde Alaattin Çakıcı’nın da olduğu 90 bin dolayında adli mahkûm için af niteliğinde infaz yasası çıkarılmış, hatta siyasal İslam’ın asırlık Ayasofya rüyası gerçekleşmişti. O günlerde de erken seçim beklentileri almış yürümüş, 2020 sonbaharında, en geç 2021 ilkbaharında erken seçim olacağı varsayılmıştı. O varsayımlar artık geri dönüşüm sepetinde.

***


Son bir iki haftada atılan adımlar da aynı ölçüde erken seçim beklentisine yol açmış görünüyor. İnsafsızca şeytanlaştırılan HDP’li vekiller için dokunulmazlık fezlekelerinin TBMM’ye gönderilmesi, insan hakları savunucusu HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi, hemen ardından HDP’nin kapatılması için dava açılması… Daha bunlar ağız tadıyla tartışılmadan Taksim Gezi Parkı’nın CHP’li belediyeden alınması, faizleri yükselten Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın kapı önüne konması, en önemlisi de Türkiye’nin bizzat önayak olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin çöpe atılması…

Hepsi de Cumhur İttifakı’nın muhafazakâr milliyetçi ırkçı ümmetçi seçmen kitlesinin kalp atışlarını alabildiğine hızlandıran adımlar. Çok geçmez, bu adımların Cumhur İttifakı’na desteği ne ölçüde artırdığına ilişkin anketler de peşinden gelir. Öyle olunca da erken genel seçim tartışmalarından göz gözü görmez olur.

Uzun söze gerek yok. Ekonomide duvara toslamışken, gerçek işsizlik yüzde 30’lardayken, dış politika iflas etmişken, ABD Başkanı Biden’dan gelecek bir telefon heyecanla beklenirken, sekiz yıldır şeytanlaştırılan Mısır diktatörüne bile dostluk eli uzatılıyorken, AKP Genel Başkanı Erdoğan sonu belirsiz erken seçim macerasına girmez. Herhalde Erdoğan aklını bu denli yitirmemiştir. Önünde iki buçuk yıl iktidar süresi varken böyle bir maceraya girmesi beklenmemeli. Zaten Meclis’te böyle bir maceraya, yani erken genel seçime yelken açacak sayısal gücü yok. Cumhurbaşkanı olarak seçimlerin yenilenmesine karar verse, kendisi aday olamayacak. Erdoğan’ın üçüncü kez Cumhurbaşkanı adayı olabilmesinin tek koşulu, Meclis’in erken seçim kararı alması. 

Siyaset gündeminde erken genel seçim isteği ve olasılığı laftan ibaret ama şimdi Erdoğan’ın önünde değerlendirmekten geri durmayacağı bir seçim fırsatı var artık. O da, bu yılın sonbaharında milletvekili ara seçimi. HDP’yle ilgili dokunulmazlık fezlekeleri, kapatma davası, faizleri yükselten Merkez Bankası Başkanı’nın kapı önüne konulması, mutaassıp seçmen kitlesi ve kanaat önderlerinin tedavi kabul etmez acısı İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi. Bütün bu adımlar ve izleyecek adımlar, muhtemelen Kasım ayında yapılacak ara seçimin kampanyası olarak görülebilir.

Bu yılın sonbaharında ara seçim, fantezi ya da falcı tahmini olarak görülmemeli. Yürürlükteki anayasa uyarınca, TBMM’de 30 sandalye boşalırsa, derhal ara seçim yapılması gerekiyor. Bugün itibariyle TBMM’de 16 sandalye boş. Geriye kalıyor 14 sandalye. HDP’li vekillerin fezlekelerinin işleme konulmasıyla bu sayıyı bulmak çok zor. Çünkü, dokunulmazlıklar kaldırılsa bile yargılamalar uzun sürer, milletvekilliklerinin düşmesi sonbaharda seçim için geç kalır. Ama HDP hakkındaki kapatma davası (2008’deki AKP davası gibi) beş altı ayda sonuçlanır ve yeteri sayıda HDP’li vekil yasaklanırsa ara seçim zorunlu hale gelir. Kasım ayında yapılacak seçimde artık HDP olmayacağına göre, Cumhur İttifakı için gel keyfim gel bir seçim olur. 

(HDP kendini fesheder, dava düşer; HDP aynı adla yeniden kurulur. Vekiller istifa eder, TBMM’de grup sahibi yeni parti kurarlar… Mümkündür de, hukuk/iktidar ilişkisini veciz şekilde tanımlayan Mihail Aleksandroviç Bakunin’in ruhu şad olsun!)

***

HDP’ye oy vermiş seçmenin mayınlı sahada sandığa gidebileceği ara seçim Erdoğan için gel keyfim gel bir seçim zaferi olabilir. Bunun nasıl mümkün olabileceğini görmek için TBMM’de boşalmış, kapatma davasıyla muhtemelen boşalacak sandalye dağılımına bakılmalı.

HDP’den boşalan sandalyeler: 

Selçuk Mızraklı (Diyarbakır), Musa Farisoğulları (Diyarbakır), Ayhan Bilgen (Kars), Bedia Özgökçe Ertan (Van), Leyla Güven (Hakkâri), Ömer Faruk Gergerlioğlu (Kocaeli).

AKP’nin boşalttığı sandalyeler:

Süleyman Soylu (İstanbul), Berat Albayrak (İstanbul), Markar Esayan (İstanbul), Mevlüt Çavuşoğlu (Antalya), Abdulhamit Gül (Gaziantep), Lütfi Elvan (Mersin).

CHP’nin boşalttığı sandalyeler:

Tanju Özcan (Bolu), Fatma Kaplan Hürriyet (Kocaeli), Erdin Bircan (Edirne), Kazım Arslan (Denizli).

Boşalmış 16 sandalyenin dağılımı böyle. Ara seçimde bu sandalyelerin çoğunun Cumhur İttifakı’na gideceği ortada. HDP, bağımsız aday gösterse veya Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ile seçime girse bile kazanacağı sandalye sayısı ikiyi üçü geçmez. En fazla Diyarbakır, Van ve Hakkari’de birer sandalye kazanabilir. CHP de (Millet İttifakı desteğiyle) kazansa kazansa Edirne ve Bolu’yu kazanabilir, belki İstanbul’da da bir sandalye alabilir.

Ara seçim için boşalması zorunlu 14 sandalye de, kapatma davasına bakan Anayasa Mahkemesi kararıyla Antalya, Adana, Mersin, İzmir, Bingöl, Bitlis, Iğdır, Ankara, İstanbul illerine paylaştırılsa. HDP bağımsız adaylarla veya Demokratik Bölgeler Partisi DBP ile; CHP de Millet İttifakı desteğiyle kaç sandalye kazanabilir?

Demokrasi aleyhine en az 20 sandalyeyi Cumhur İttifakı’nın kazanacağı varsayılabilir. Hatta, bu şekilde kazanacağı sandalye sayısı ile Cumhur İttifakı, anayasayı (referandum koşuluyla) değiştirmeye yeterli nitelikli çoğunluğu bile elde edebilir. Bu ise hem iç politikada hem dış politikada Cumhur İttifakı’na 2023’e kadar yetecek taze bir “meşruiyet” kazandırır. Dahası, Erdoğan'ın 2023 veya daha erken tarihte yapılacak seçimde üçüncü kez Cumhurbaşkanı adayı olabilmesini sağlar. Malum, üçüncü kez aday olabilmesi, Meclis'in erken seçim kararı almasına bağlı. Meclis'in erken seçim kararı alabilmesi için de en az 360 oy gerekiyor.

Evdeki hesap bu ise, İstanbul Sözleşmesi’nin çöpe atılması, HDP’nin kapatılması, fezlekeler, ABD ve AB’ye sözde dayılanmalar, Ayasofya’nın açılması vs… Tam da Emevi siyasetinin mirasçısı Erdoğan’a yakışan hamleler…

Evdeki hesap bu olabilir ama ya HDP seçmeni 2019 İstanbul seçiminde yaptığı gibi çarşıda hesabı bozarsa? Bozar mı acaba? Kurulu düzen muhalefetinin aklında böyle bir hesap var mı?


14 Mart 2021 Pazar

DÜZENİN MUTEBER KATİLLERİ

ABD’de 1982’de Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan’ı öldürmek suçundan ömür boyu hapse hükümlü Hampig Sasunyan yakında özgürlüğüne kavuşacakmış. Los Angeles County Yüksek Mahkemesi, 39 yıldır hapis yatan Sasunyan’ı serbest bırakacak bir karar almış; Kaliforniya Valisi kararı temyiz etmeyecekmiş.

Türk Dışişleri Bakanlığı muhtemel tahliye kararına tepkili. Bakanlık, Sasunyan’ın salıverilmesinin terörizmle mücadelede iş birliği ruhuna zarar vereceğini hatırlatmış, “Evrensel hukuk ilkeleri ve adalet anlayışıyla bağdaşmıyor” diye vurgulamış.

Ne kadar dokunaklı değil mi? Dışişleri Bakanlığı, aradan 39 yıl geçse de diplomatının davasının peşini bırakmıyor, “evrensel hukuk ilkeleri ve adalet” peşinde koşuyor!

Peki yabancı birisi de çıkıp sorsa: Evrensel hukuk ilkeleri ve adalet diyorsunuz da sizin ülkenizde evrensel hukuk ve adalet anlayışı ne kadar geçerli?

Soruyu bu kadarla bırakmayıp devam etse. Kemal Arıkan, 28 Ocak 1982’de konsolosluğa giderken trafik ışıklarında duraklayan arabasında öldürüldü, katili 39 yıldır cezaevinde. Peki 1 Şubat 1979 günü aynı şekilde kırmızı ışıkta beklerken katledilen Abdi İpekçi’nin katilini ne kadar tuttunuz içeride? İpekçi’nin katilini neden tahliye ettiniz?

Türk Dışişleri’nin, Adalet Bakanlığı’nın bu soruya verecek yanıtı var mı?

***

Sahi, Türk basın tarihinin onuru Abdi İpekçi’yi bilen anımsayan kaç kişi var? Kemal Arıkan’ın katili 39 yıldır içerdeyken, Abdi İpekçi’nin katili M. Ali Ağca nasıl serbestçe dolaşabiliyor?

Ağca, Abdi İpekçi’yi öldürmekle kalmadı; yurt dışına çıkarıldıktan sonra da tetikçi olarak kullanıldı, 1981 yılında Katolik dünyasının ruhani lideri Papa’ya suikast düzenledi; İtalya’da yargılanıp ömür boyu hapse mahkûm edildi. İtalya’da 19 yıl hapis yatan Ağca, nasıl olduysa 2000 yılında Türkiye’ye getirildi; cezaevinde 6 yıl misafir edildikten sonra 2006 yılında serbest bırakıldı. Tepkiler üzerine yeniden cezaevine kondu ve 2010 yılında tamamen serbest bırakıldı. 

Oysa Papa’yı vurmaktan ömür boyu hapse, Abdi İpekçi’yi öldürmekten idam cezasına, ayrıca gasp suçundan 36 yıl hapse hükümlüydü Ağca. Bunca ağır suçluyken nasıl tahliye oldu da on bir yıldır serbestçe dolaşabiliyor?

Yanıtı basit. İtalya’da kalsa ömrünü cezaevinde tamamlayacak olan Ağca Türkiye’ye getirildikten sonra önce Turgut Özal’ın 1991 yılında çıkardığı infaz yasası affından yararlandırıldı, idam cezası 10 yıl hapse çevrildi. Sonra 2001 yılında çıkan Rahşan affından yararlandırıldı. Sonra 2005 yılında Tayyip Erdoğan’ın yeniden düzenlediği ceza yasasında Ağca’nın işlediği suçların cezası düşürüldü, Ağca bir kere daha affedildi. Nihayet 2010 yılında tamamen affedildi.

***


Ayrıcalıklı suçlu Ağca’dan ibaret değil. Nice ayrıcalıklı suçlu ve katil var adliye tarihimizde. Cumhur İttifakı iktidarının küçük ortağı MHP liderinin “dava arkadaşı” Alaattin Çakıcı da ayrıcalıklı bir suçlu. Mafya-siyaset-devlet ilişkilerinin merkezindeki suçlunun sicili Ağca’nınkinden de kabarık. Sayısız yaralama, cinayete azmettirme, kaçakçılık, Hıncal Uluç’un ve borsacı Adil Öngen’in yaralanması, Karagümrük Spor Kulübü Lokali’ne silahlı saldırı, dönemin Emlak Bankası Genel Müdürü Engin Civan’ın vurulması, eşi Uğur Kılıç’ın ve yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Nurullah Tevfik Ağansoy’un öldürülmesi. Recep Tayyip Erdoğan’a hakaretten 10 ay hapis de cabası… 

Garibim (!) çok bile yattı, Erdoğan’ın çıkardığı infaz affı ile cezaevindeki misafirliği 15 Nisan 2020 günü sona erdi. Cezaevinden çıktığı gün Erdoğan ve Bahçeli’ye özel olarak teşekkür etti. Sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu bakla kazığına oturtmakla tehdit etti, savcı ifadesini alıp bıraktı. Ayrıcalıklı suçlu olmak böyle bir şey!

***

Galeyana gelen milli hisler!..

Dedim ya, Türk adliye tarihinde böyle nice imtiyazlı suçlu vardır. Her birinin işlediği suç(lar) cinayet(ler) diğerlerininkilerden acıdır, yürek kanatıcıdır. İmtiyazlı katiller arasında en imtiyazlı olanlar da vardır…

Devletin öz evlat gibi sahiplendiği en ayrıcalıklı katillerden biri de Başçavuş Ali Ertekin’dir. Ali Ertekin 1940’lı yıllarda “silah çaldığı” gerekçesiyle ordudan atıldı ama devlet, öz evladını sokağa bırakmadı. Ali Ertekin, Milli Emniyet (yani o zamanın MİT’i) kadrosuna alındı; komünistler ve “iç düşmanlar” ile ahbaplık kurmakla görevlendirildi. Ahbaplık kurduğu iç düşmanlardan biri de Sabahattin Ali’ydi.

Söz Sabahattin Ali’ye geldiyse, boğaza bir şeyler düğümlenmeden yazı bitmez. Soruşturmalar, tutuklamalar davalarla geçen 41 yıllık ömrüne sığdırdığı eserlerle Türk edebiyatının zirvesindeydi Sabahattin Ali. Bugün eserleriyle kalplerde yaşıyor, bestelenen şiirleri dilden dile dolaşıyor. Ama aradan 73 yıl geçmesine karşın devlet, “iç düşman” olarak etiketlediği Sabahattin Ali ile hâlâ yüzleşmedi. Sabahattin Ali’nin nasıl bir cinayete kurban gittiği sorusunun yanıtını devlet bugüne değin vermedi, mezarını bile göstermedi. Mezarsız kurbanlar öyle çok ki; 1981 yılında idam edilen Veysel Güney’in nereye gömüldüğü de hâlâ bilinmiyor…


Sabahattin Ali nasıl öldürüldü? En çok bilinen ve inanılması istenen senaryoya göre Sabahattin Ali’nin çürümüş cesedi, 1948 yılında Türkiye Bulgaristan sınırında Istranca dağları eteklerinde çobanlar tarafından bulundu. Sabahattin Ali, Bulgaristan’a kaçmak isterken, kendisine rehberlik eden Ali Ertekin tarafından başına odunla vurularak öldürüldü. Ali Ertekin duruşmada, Sabahattin Ali’yi “milli hisleri galeyana geldiği için” öldürdüğünü itiraf etti.

İkinci senaryoya göre Sabahattin Ali, sınırı geçmek isterken sağ olarak yakalandı; işkenceyle sorgulandı ancak sorguda öldü. Olayın örtbas edilmesi için Ali Ertekin tarafından sınırda öldürüldüğü mizanseni uyduruldu.

Üçüncü senaryoda ise, Sabahattin Ali, kaçakçılarla çıkan çatışmada kim vurduya gidiyor.

Senaryoların her birinde Sabahattin Ali’nin kanı dönemin üst düzey CHP yöneticilerinin ellerine bulaşıyor. Ellerine kan bulaşanlar arasında 12 Mart 1971 faşizmi döneminde başbakanlık yapan bir siyasetçi de var. Kanlı eller, Ali Ertekin eliyle yıkanıyor…

Hangi senaryo gerçektir, devlet bilir. Kanaatim o ki, Sabahattin Ali, İttihat Terakki iktidarında zuhur edip Cumhuriyet’e miras kalan “muhalif kalem sahiplerini öldürerek susturma” geleneğinin kurbanıdır. Öyle melanet bir gelenektir ki, Nazım Hikmet kaçarak kurtulabilmiştir, iyi ki kaçmıştır. 

***

Sırtı sıvazlanan katiller eliyle nice insanın kalemi kırıldı, hayatı karartıldı. Himaye edilen katiller eliyle Abdi İpekçi’ye, Uğur Mumcu’ya, A. Taner Kışlalı’ya, Hrant Dink’e uzanan cinayetler… 

6/7 Eylül 1955, Kanlı Pazar 1969, 1 Mayıs 1977, Maraş 1978, Çorum 1980, Sivas 1993 ve nice katliamlar... Hepsinde Sabahattin Ali’nin katillerinin ve hamilerinin parmak ve ayak izleri bulunuyor. 

Gelenek bugün iktidara biat etmeyen siyasetçiler ve gazetecilere yönelik saldırılarla sürüyor…

Peki, geleneğin ilk resmi katili Ali Ertekin ne kadar hapis yatmıştır? Sadece 1 (bir) yıl. Yargılamada 4 (dört) yıl hapis cezasına çarptırılmış, ancak aynı yıl çıkan afla tahliye…

Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan’ı öldürmekten 39 yıl hapis yatan Hampig Sasunyan’ın tahliye edileceği haberinden nerelere geldik.

Yineleyerek… Türk Dışişleri Bakanlığı, Sasunyan’ın salıverileceği haberine “Evrensel hukuk ilkeleri ve adalet anlayışıyla bağdaşmıyor” diye feveran ediyor. 

Peki, “Sizin ülkenizde evrensel hukuk ve adalet anlayışı ne kadar geçerli? Siz kendi katillerinizi ne kadar içerde tutuyorsunuz?” sorusuna Dışişleri’nin verecek yanıtı var mı?