Arkadaşım dostum Celalettin Can, 31 Ağustos 2023’ten bugüne Silivri Cezaevi’nde; denetimli serbestlik hakkından yararlandırılmıyor.
Kamuoyuna açık mektubunda Celalettin, cezaevindeki kötü muameleyi ve eziyeti anlatmış. Kronik hastalığı nedeniyle hastaneye sevk edilmiş ama tedavi edilmeyip Mayıs 2025’e randevu verilerek cezaevine geri gönderilmiş.
AK faşizme muhalif olanlar “Silivri soğuktur” esprisiyle tehdit edilir ya; Silivri gerçekten de de soğuktur, üstelik mevsim kıştır. Celalettin kışlık giysiler ve ayakkabı ister. Nimet, kışlık giysileri ve ayakkabıyı paketleyip Silivri’ye götürür. Ancak cezaevi idaresi, eşyaları haftalardır Celalettin’e vermez. Celalettin dilekçe yazıp eşyalarının neden verilmediğini sorar. Yanıt, “köpek koklayacak, ondan sonra.” Peki köpek ne zaman koklayacak? Yanıt, “Köpeğin mesaisi yoğun, sırası gelince.”
Celalettin’in anlattığı bu eziyetler içerde yatmamış olanlara inandırıcı gelmeyebilir. Eski bir mahpus, 12 Eylül faşizminin Metris zindanında yatmış bir mahpus olarak Silivri Cezaevi’nde ve öteki cezaevlerinde nasıl bir eziyet ve zulmün hüküm sürdüğünü tahayyül edebiliyorum.
Celalettin’in mektubundaki bir paragraf, cezaevlerinde dünden bugüne, askeri faşizmden İslamcı faşizme, özde değişiklik olmadığını gösteriyor. Celalettin’in yazdığına göre, cezaevi yönetimi, Celalettin’e “Tarafsız koğuşa geç, tüm haklardan yararlan. Yoksa bitene kadar cezanla yaşarsın.” diye dayatmış.
Tarafsız koğuş? Celalettin mektubunda tarafsız koğuşun nasıl bir yer olduğunu anlatmamış. Metris’teki bağımsız ve pişman itirafçılar koğuşları gibi bir yer olsa gerek. Metris’te onur kırıcı dayatmalara boyun eğenler “bağımsız” denilen koğuşlara geçerdi. Boyun eğmenin ötesinde arkadaşları yoldaşları aleyhine polis, mahkeme ve cezaevi idaresiyle işbirliğine girenler de “pişman itirafçılar” koğuşuna giderdi. Bu koğuşlarda mahpusluk nispeten daha rahat olurdu. Faşizmin dayatmalarına teslim olmayanlar ise her türlü zulme eziyete işkenceye maruz kalırlardı. Metris’in E7 koğuşu katmerli zulüm yeriydi, foseptik çukurunun üstündeydi. E7’de yedi ayım geçti. Silivri’nin “tarafsız” koğuşu, ilhamını Metris’in “bağımsız” koğuşundan almış olmalı.
***
Celalettin’in bir kez daha cezaevine girmesi ve denetimli serbestlikten yararlandırılmaması, Türkiye’deki ceza yargılaması ve infaz sisteminin vicdan ve adaletten ne denli uzaklaştığını gösteriyor. Öyle bir uzaklaşma ki, ancak 12 Eylül faşizminin infaz hukukuyla kıyaslanabilir. Düşman ceza hukuku yani.
Bu vesileyle belirteyim. Yasaların, insan hakları sözleşmelerinin diğer hükümleri ne kadar geçerliyse, cezaların infazı ile ilgili hükümleri de o kadar geçerlidir. Cezaevi, toplumun gerçek aynasıdır; sömürü düzeni ve yabancılaşmanın tortusu cezaevlerinde dibe çöker. Cezaevinin dışı nasılsa içi ondan da beterdir.
Birçok benzerleri gibi ülkemizde de ceza infaz hukukuna ilkel bir öç alma ve hınç güdüsü egemendir. Mevcut kültür, dışarıdayken insan yerine koymadığını içerde hayvan yerine bile koymaz. Madem ki içeri düşmüştür, serbestliğini elinden almış olmak, kapatmak yetmez; ezilmelidir, aşağılanmalıdır, sömürülmelidir aynen dışarıdaki gibi, havasından – güneşinden – sağlığından – kültürel gelişme olanaklarından yoksun bırakılmalıdır. Hele bir de düzene karşı gelmişse, sömürüye zulme karşı sesini yükseltmişse, çok daha ağır suçludur, yaşama hakkı bile verilmemelidir ona. Sanki düzenin kaymağını hapishane personeli yiyor da bunlar, bu kaymağı onların elinden almaya kalkışmışlardır; öylesine ezilmeli...
***
AK faşizmin infaz düzenlemelerinde nice “kader mahkûmu” (!) katiller, tecavüzcüler, hırsızlar, IŞİD ve Hizbullah katilleri, uyuşturucu tüccarları, mafya babaları salıverildiler. Tahliye edilen mafya şefleri soluğu MHP genel merkezinde aldılar, Devlet Bahçeli’nin elini öptüler.
İnfaz düzenlemelerinden bir tek kalem mahkumları yararlandırılmıyor; yani devlete karşı suç işlediği iddia edilenler. Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Çiğdem Mater, Osman Kavala, Selçuk Kozağaçlı, Kobani davası sanıkları, gazeteciler. Güncel bir esir olarak Celalettin Can.
Dediğim gibi, cezaevlerinde dünden bugüne, askeri faşizmden İslamcı faşizme, özde değişiklik yok. Hukuku vicdandan adaletten insandan bu denli uzaklaştırmak, İslamcı iktidara nasip oldu. Bir kere daha anlaşıldı ki, cehalet ve kötülük iktidarı, aydınları, yazarları, gazetecileri, insan hakları savunucularını mafya babalarından, uyuşturucu baronlarından, ihale çetelerinden, kadın ve çocuk tecavüzcülerinden daha tehlikeli görüyor!
Celalettin’e ve diğer özgürlük savaşımcılarına zulmedenlerin bahçeleri bahar görmesin!
AMİNN
YanıtlaSil